N. Ziya Bakırcıoğlu adına ilkin Remzi Oğuz Arık hakkında araştırma yaparken rastlamıştım. Arık hakkında ilk sayılabilecek bir incelemenin sahibiydi kendisi. Gayet titiz olduğu ve iyi bir çalışma yapmış olması dikkatimi çekmişti.
Daha sonra üniversitede aldığım roman dersine destek olması için kaynak ararken Bakırcıoğlu'nun bir diğer eserine daha rastladım: Başlangıcından Günümüze Türk Romanı. Bu eserde de geçmişte edindiğim intibaın hakikatini görmüştüm.
Ziya Bakırcıoğlu karşıma yine bambaşka bir eseri ile çıktı: Dünyabizim'de yeni gelen kitaplar arasında kalınca bir kitap dikkatimi celp etmişti. Kitap, Bakırcıoğlu'nun 20. Yüzyıl Türk Şiirinden Seçmeler/Güldeste adında kitabı idi. Hoşuma gitmişti, nihayetinde bir dizi mısra derlemesinden ibaret olan bu kitabın "güldeste" olarak isimlendirilmesi.
Şiire dön, posasını bırak
Genelde şiir, bir kitabın ana konusu edildiğinde hemen belirli tartışmalar hatırlatılır: eski-yeni, klasik-modern, sembolist-realist vesaire vesaire... Aslında bu nitelendirmeler, şiirin kendisi ile aramıza giren setlerden başka bir hüviyete bürünmüş olmuyor. Şiirleri böylece etiketlediğimizde pragmatist yaklaşmış oluyoruz bir bakıma. Şiirin tadından ziyade posasıyla ilgilenmiş oluyoruz. Bakırcıoğlu'nun yaptığı çalışma ise bize tadından yenmeyecek derecede bir şiir ziyafeti sunuyor.
Bakırcıoğlu ile bu kadar tesadüfün sonucunda hakkında araştırma yapma gerekliliği hissettim ve bunun sonucunda ise Mehmet Nuri Yardım'la yapılmış bir röportajına rastladım. Şiir meselesinde söylediği şu söz bence bu kitabın çıkış noktası olarak ele alınabilir: "Şiirin ya güzeli vardır, veya güzeli vardır. Güzel olmayan şiir değildir, alelâde lâf olur." Hazırladığı Güldeste'sini ise güzelin damıtılmış haldeki güzelliği olarak ele alabiliriz. [Röportaj için şuraya bakılabilir: [http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=276]
Ziya Bakırcıoğlu bu kitabını yirminci yüzyılla kısıtlamış. Ancak öncesini görmemezlikten gelmemiş, onlar için de bir kitap kaleme almış, Şah Beyitler. Bu sebeple ele aldığı dönem "yenilikler" dönemi olarak adlandırılabilecek bir dönem. Bu kadar "yeni" içerisinde sınıflandırmayı güzel merkezli yapması ister istemez bir soruyu aklıma getirdi kitabı ilk elime aldığımda: Kime göre güzel? Bakırcıoğlu, Buradaki güzel'i zevk vermek şeklinde ele almış, dolayısıyla da ortalama bir Türk okurunun, kitabı eline alıncaya kadar arka planda edindiği kültür birikimine, edindiği zevk-i selime seslenen bir kitap ortaya çıkmış.
Devamı: http://www.dunyabizim.com/Manset/22316/siirin-ya-guzeli-vardir-veya-guzeli-vardir.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.