2013'den başlayarak, aşama, aşama Türkiye'de siyâsal hayâtımızın kutuplaştığına ve bu gidişâtın hayra alâmet olmadığına dâir yaygın bir değerlendirmenin varlığı dikkât çekmektedir. Buna bir bakalım.
Siyâsetin, cümle kurumlarıyla bu dünyâdaki artık değerin nasıl çekileceği, dağıtılacağına dâir bir ihtiyaçtan doğduğunu biliyoruz. Artık değer ise, bilindiği gibi kaçınılmaz bir eşitsizlik sorununu doğuruyor. Yâni, eşitliği hedef alan, bunu bütün icâbatı ile hayâta geçirmek isteyen bir siyâset önermek fazlaca anlamlı değildir. Târihsel olarak gelinen aşamada, eşitliğin sâdece siyâsal ve hukûkî bir karşılığı oldu. Bu kazanımı küçümsemiyorum. Ama, onu fazlaca büyütmenin de bir tür dar görüşlülük olduğu düşüncesindeyim. İnsanların arasında ekonomik ya da daha genel söyleyelim; geçimlik dünyâdaki eşitsizlik makası açıldığı nispette, siyâsal ve hukuki eşitlik sağlanabiliyor. Batı, ya da çekirdek kapitalist ülkeler eğer, proleter uluslardan, hammadde ve ucuz işgücü başta olmak üzere 'artık' çekmeseydi, o ünlü Batı demokrasisi de herhalde bir hayâl olurdu.
Yazının devamı için: http://yenisafak.com.tr/yazarlar/SuleymanSeyfiOgun/siyas%C3%A2l-kutuplasmanin-diyalektigi/54181































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.