Bu hesaplaşma , bürokratik kentleşmenin hesaplaşmasından elbette ki bazı hususlarda ayrılıyor. Zaferi ise kesin gözüküyor. Çünkü köylülükle taşranın ortak referans noktaları var. Dolayısıyla işi sarpa sardıran bir referans şoku yaşanmıyor. Şehir dindarlığından çok farklı koordinatlarda seyreden yeni kent dindarlığı ve onun ideolojik yansıması olarak muhafazakârlık, sürecin hegemonik ağırlığını ifâde ediyor.
Kentleşmeye ve kentlileşmeye azmetmiş taşralıların gözünde de köylülük iflâhı gayrı ka'bil bir olgudur. Taşra, tarihsel bir tortu olarak gördüğü köylülükle hesabını esas mevzilerde değil; artık köhnemiş şehirlerde görüyor ve şehrin köhneliği ve bu köhneliğe yapışan ve onu kuralsızlıkla tahammülfersâ kılan köylülüğü kentleşmenin ve kentlileşmenin odaktaki sorunu hâline getiriyor.
Kentleşmeye azmetmiş taşralılığı, şehre egemen olan kuralsızlığı , demografik bir marjinalizm üzerinden dile getiren; vatandaş" ya da "sokaktaki adam" gibi anılan; yâni öznesi belli olmayan bir şikâyet söyleminden tanıyabiliriz. Burada konuşan, şikâyet eden ve yargılayan şehirliler değil; kendisini köylülerle beraber mahkûm eden bürokratik kentlilere inat , kentleşmeye azmetmiş, esnaf kentlilerdir. Onlar artık küçük değil, orta ve büyük ölçekli işler tutan; yâni esnaflığını kente özgü faaliyetlerle büyütüp kentli normlara yatkın hale getiren taşralılardır. Taşralarını kaybetmiş bu büyük taşralı yığınlar için kentleşme tek çıkış yoludur. Taşrasız taşralıların gözünde artık şehre el atılmalı ve şehir, pislik tutan köhneliğinden ve ona sinen köylülüğünden arındırılıp kentsel anlamda parlatılmalıdır. Şehir güzellemeleriyle yürüyen tuhaf bir edebiyattır bu. Oysa gerçekleşen ; şehrin birikimini yaşatmak değil; onu şöyle böyle restore edip vitrinlik ya da turistik kılan , şehrin sokaklarını, yapılarını şehirli olmaksızın tasarlayan ve bazı orta ölçekli esnaf faaliyetlerle buluşturup kentsel rantiye alanlarına katan bir kentleşme ve kentlileşmedir. Üreten kentler üretemedik. Bürokratik kenti ise olanca nadanlığı ile yaptık. Şimdi ise tüketimde alabildiğine iddialı tüketim kentleri kurma yarışına girdik. Kent üzerinde envai çeşit esnaflığın cirit attığı bir rantiye-şantiye ve sonu gelmez şenlikler kokteylidir. Bu kültürel kokteylin demografik net work'ü, yüzlerce "hemşehri" dernekleriyle artık" orada" değil , "burada" olan taşradır. Öte yandan kentleşme alabildiğine sâridir. Geride kalan mekânlar da hızla kentleşmektedir. Orijinal taşra kasabalarını arayın da bulun. Köyler bile artık bu anaforun içinde kentleşiyor.
Esnaf kentler ; yâni hangi türüyle olursa olsun kentleşmeler; çifte dinamiği ile eş anlı olarak toprağı (bunu tabiat olarak da okuyabiliriz) ve şehirleri gömüyor. Kentleşme buna bağlı olarak tabiatsızlık ve şehirsizlik demek. Elbette ki kentlerin hikâyesi, şehirler üzerinden biraz daha dramatik hale geliyor. Batı'da bu dramı onun tek şehri olarak Roma tattı. Dolayısıyla Batı'nın ajandasında sadece "doğa" sorununun sorun edildiğini görmek anlaşılır bir husustur. Zaten yeryüzünde pek az olan şehirlerin en güzellerinden birisine sahip olan bu memlekette ise pek çok insanın anlayamadığını düşündüğüm bir "şehir " sorunu mevcut. Aşırı bir esnaflaşma üzerinden kentleşme ve kentlileşmenin doğuracağı sorunların önümüzdeki çeyrek ya da yarım yüzyılın en esaslı sorunları olacağını düşünmek için çok sayıda alâmet var. Kimbilir ; belki de 2050'li yıllarda belediyenin aslî görevi kentlere eğer varsa şehirli geçmişini iade etmek olacaktır.
19.07.2012 Yeni Şafak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.