• İstanbul 13 °C
  • Ankara 7 °C
  • İzmir 16 °C
  • Konya 6 °C
  • Sakarya 9 °C
  • Şanlıurfa 16 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 12 °C
  • Bolu 8 °C
  • Bursa 11 °C

Tekkeler kâh hastane kâh kütüphaneydi

Tekkeler kâh hastane kâh kütüphaneydi
Prof. Mustafa Tahralı, 42 yıl önce Sorbonne Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırladığı 'Seyyid Ahmed er-Rifâî, Hayatı, Eserleri ve Tarikatı' başlıklı eserinin sunumunu gerçekleştirdi. Sadullah Yıldız etkinlikten notlarını aktarıyor.

Cuma günü Çemberlitaş'ta Kubbealtı Akademisi Vakfı’nda Prof. Mustafa Tahralı, bundan 42 yıl önce Sorbonne Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırladığı “Seyyid Ahmed er-Rifâî, Hayatı, Eserleri ve Tarikatı” başlıklı eserinin sunumunu gerçekleştirdi.

Genellikle tarikat-tekke başlıklarının etrafında ilerleyen sohbet, bazen de Mustafa hocanın genç bir akademisyen olarak macerasının heyecanına bıraktı yerini. Bazı notlar aldık.

Türkiye’den ilk defa 1966 yılında, yurt dışında tahsil görmek üzere ilahiyat fakültesinden gönderilenlerden biriymiş Mustafa hoca. Basında sık sık çıkan “hocalar kör topal cahil” yaygarasının önüne geçilmesi için bu gönderilenlere dil öğrenilmesi de mecburi tutulmuş böylece. Ancak Mustafa hoca, bu ‘gönderme’nin pek düzensiz, pek baştan savma ve programsız olduğundan söz etti: “Sadece göndermiş olmak dışında bu nasıl iyi ve yararlı olur, bunlar orda ne olur denmedi. Sadece ilahiyat için değil. Mimariden, matematik bölümünden giden ve orda kendini kravatıyla asanlar olmuştu.” En basit bir hazırlık olarak Tahralı’nın zikrettiği husus, yurt dışına gitmeden burada dil kursu görmek ve orada karşılaşacağı kem gözlerden bir nebze korunabilmek.

Zaten bu yurt dışına gönderme işinin de bir nevi kıtlığa düşüldükten ve yetişmiş adam durumunun alarm vermesinin ardından olduğunu, ileriye dönük herhangi bir atılım ya da proje düşünülmesinden değil, an'ı kurtarabilmek derdinden neşet ettiğini söyledi hoca: “Orada kendinize göre bir hoca bulacaksınız. Paris üniversiteleri kazan biz kepçe, hoca bulacağız. Biz ikinci dönem olduğumuz için bizden önce giden arkadaşlar bulmuşlar, bana da birini tavsiye ettiler, buldum nihayet. 'Arapçan var mı?' 'Yok.' Tunus’a gitmek istediğimi söyledim bir seneliğine. O hocam bana kendisinin Arapça için Suriye’de altı sene kaldığını söyledi. Biz Osmanlıca dahi bilmiyorduk; zira ilahiyatta olmamız Osmanlıca bilmeyi gerektirmiyordu.”

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/?aType=haberYazdir&ArticleID=21945&tip=haber

Bu haber toplam 689 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim