Mustafa Kutlu, gelişmenin ve sanayileşmenin, karpuzun tadı, domatesin kokusu kadar insani değerlerimizi de bir sel gibi alıp götürdüğünü tekrar ve tekrar hatırlatıyor. Vitrinde Olmak, aslında vitrinde olmamanın özlendiği dönemlerin akıcı denemeler ile anlatımı. İçinde “Hayal Haritaları”, “Dönme Dolap”, “Tüten Ocak”, “Sanal Piknik” ve en önemlisi “Hayatın Nabzı” var. Kutlu, bilindik üslubu ile güncele dair not düşüyor gibi görünse de aslında bugünümüzün notunu veriyor.
Vitrinde olmanın baş döndüren hızı, çarkın öğütücülüğü, sinsi bir şekilde hayatımıza yön veren hırslarımız ve bencilliklerimizin başarının olmazsa olmaz şartları olarak sunulmasının hem kendi hayatımız hem de yaşadığımız yerküre üzerindeki etkilerini düşündürtüyor. Nerde o ‘beklenen’ sevgililer, hayatın büyüsü nereye kayboldu, aramıza kim girdi gibi sorular ile aslında bize, bizden geriye ne kaldığını soruyor. Gittikçe zayıflayan eğitim sistemimiz, yeşil alanlarımızın azalması ve ranta açılması, TOKİ ve kentleşme gibi birçok soruna da değinirken “Tehlike ne kadar büyükse umut da o kadar büyüktür.” diyerek umudumuzu muhafaza etmemiz gerektiğini de hatırlatıyor. Okuyucuya “bir reçete talep etme, kendinden başla” mesajı bu umudun ferd ferd taşınması ve eyleme geçilmesi ile ilgilidir.
Allah’ın yeryüzündeki nizamını bozan tarafta değil, elimizden geldiğince onu koruyan ve şükreden tarafta olmalıyız
Kutlu’ya göre insan doğadan kopuşunun hızlanmasını arzularken aslında kendi sonuna koştuğunun farkında değil, ya da farketmek istemiyor. Sanayileştikçe güçleneceğimize ve tükettikçe var olacağımıza inanıyoruz ki bu, Batı’nın “Homo Economicus” kavramını ne kadar sahiplendiğimizi de gösteriyor. Biz Müslümanlar ve Allah’ın yeryüzüne halife kıldıkları olarak ne yapacağız da “Tüketiyorum, o halde varım” felsefesini en azından kendi zihnimizden söküp atabileceğiz?
Kutlu’nun denemelerinde bahsettiği geçmiş zaman, sıcak bir nostaljiden daha fazlası. “Toprak kutsal, su mübarek, hava dokunulmazdır” düşüncesi merhamet etmeyi hatırlamak ile de ilgili. Sınırsızca ve düşünmeden kullandığımız bu yerin, bu göğün de bir ruhu vardır, incitmememiz gerekir. Müslümanların bu konuda daha incelikli, daha sorumluluk sahibi, daha sahiplenici davranması şarttır. Kutlu bize gökyüzü, toprak, denizler, ağaçlar Kuran’ı Kerim’de geçerken neden namazımız, zekatımız kadar onlara da sahip çıkmadığımızı hatırlatıyor. Mesele artık elmayı dalından yemekten çıkmış, elmanın yetiştiği toprağı kirletmeye dönüşmüştür. Allah’ın yeryüzündeki nizamını bozan tarafta değil, elimizden geldiğince onu koruyan ve şükreden tarafta olmamız gerektiğini hatırlamalıyız.
Devamı için: http://www.dunyabizim.com/Manset/22476/toprak-kutsal-su-mubarek-hava-dokunulmazdir.html































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.