Diriliş dergilerinin istif haline bakıyorum, masamın üstünde. Bir yanda Hece’nin iki özel sayısı var: Diriliş ve Sezai Karakoç. Öbür yanda Yedi İklim’in iki sayısı eşlik ediyor, bu sayılara. Turan Karataş’ın hacimli biyografisi, Şakir Diclehan’ın, Ebubekir Eroğlu’nun müstakil kitapları. Bir sempozyum bildirileri kitabı: Şair ve Düşünür Sezai Karakoç. Bir Ali Haydar Haksal’ın yayınladığı eser mevcut değil. Vardı da başkası mı almış, kitaplıktan? Türk Edebiyatı’nın özel bölüm ayırdığı sayı. Ludinggira Biat ve diğer irili ufaklı dergiler… Hakkında yazılmış yazılardan derlenen kalınca bir dosya
Uzun zamandır okumaktayım, Gün Doğmadan’ı. Karakoç’un şiir kitaplarının toplamı, Gün Doğmadan birkaç kez okunmasına rağmen, kendisini okutuyor, sürekli. Diğer kitaplar, okunmadan durur mu, masada? Tercüme Şiirler, Piyesler, Gazete Yazıları, Diriliş’te çıkan ve çoğu müstearla yayınlanmış makaleler.
Haftada bir aksasa da özenle yapılan konuşmalar, apayrı bir sohbet havası. Hemşehrilik mi yakınlaştırıyor, birbirimizi, şahsını bize?
Hemşehrilik elbette bir parça etkendir, bu iletişimin kurulmasında. Karakoç ile tek yönlü tanışıklığımız, uzun senelerdir, sürmektedir, açıkçası.
Diriliş’in partileşme sürecinde basına yansıyanlar ve sonrasında kapanışla beraber tekrar açılan partinin başında bu sefer “Yüce” ifadesi. Büyük Doğu’nun takipçisi Karakoç’un ısrarlı söyleminde, vazgeçmeden, usanmadan, bıkmadan tekrarladığı Diriliş...
Geçtiğimiz sene şehrinde yapılan bir sempozyumda kalabalık yazar ve şair kitlesi. Uzun zamandır gözden ırak bir hayatın içinde kitapları ile Diriliş’i canlı tutmaya çalışan Karakoç, daha önce doğduğu Ergani’de bir sempozyumla gündeme gelmişti: Şair Memleketinde.
Ondan önce de bir program ile kendisini tanıtmak istemiştik, bir akademisyenle. Üç saate ulaşan sürede Karakoç ve Diriliş’i eksen almıştık, bu panelde.
Ödülleri almaya bile gitmeyen, kendi isminden çok Diriliş’in ön plâna alınmasından memnuniyet duyan Üstad’a kendi memleketinde ismi verilen bir okuldan bahsediyorum. Haberdar olduğunu söylüyor. İkinci okul ise Diyarbakır’da açılmış: Sezai Karakoç Anadolu Lisesi. Daha önce ismi bir bulvara da verilmişti.
Hattat Hamid Aytaç Merhum, kendi şehrinden ayrıldıktan sonra bir daha Diyarbekir’e dönmedi, şehrini görmek kısmet olmadı. Üstad’ın biyografisinde Ortaokul’a gelişle başlar, Diyarbakır. Bir haftayı aşkın süre sonra Maraş’a gidiş vardır. Sonrasında yaz dönemleri’nde Ergani söz konusu. Antep’te iken yine yaz aylarında Ergani. Ancak resmî görev icabı Diyarbakır’ı görmekte. Diyarbakır ve Mardin’e görevli olarak geldiği aylar ve Ergani-Maden ilçelerinin denetimi.
Ergani’de görüştüğüm birkaç dost, yayınladığı kitaplarını daima kütüphaneye gönderdiğini ifade ederse de kendisini tanıyanlar, kitaplarında, şiirlerinde eksik etmediği Makam Dağı’nı görmeyeli yıllar olduğunu söylemektedir. “Zülkifl Nebî Makamı’na geldiğini şöyle böyle hatırlarım” diyen bir dost, sessiz gelişlerin artık söz konusu olmadığını belirtti.
Masamda duran kitaplara, dergilere bakıyorum, açıkça. Okumaktan yorgun düşen gözlerin bana fısıldadığını kendime saklıyorum, satır aralarında. Sezai Ağabey, şehrine gelemiyorsa, sıhhati el vermiyorsa kendisini şehrinde görmek kısmet olmuyorsa, bizim şahsını ziyaret etmemiz çok zor mu?
Kendisinden bahseden onlarca makale okuduktan sonra, bir kitap kaleme alma niyetimiz hasıl oluyor, bu arada. Bahsettiği şehri unutmamış. Dolaştığı kalede bir burçta dikkatini çekmiş akrep motifi, Ulu Camii, Surlarda ve burçlardaki kitabeler…
Bilgisayarda yer alan fotoğraf dosyasından birçok kareyi bir arada toplamaya karar verdim. Şehri konu alan belgeselleri kopyalamaya çalıştım. Şehirle ilgili dikkatini çekecek kitaplardan bir paket yaptım.
Bir gün, İstanbul’a, içinde iken bile hasret çektiği İstanbul’a kendi memleketinden esintiler taşıyan Diyarbekir’i taşımak istedim, birkaç arkadaşla. Ergani’yi fotoğraflarla tanıtan, şehrini ele alan çam sakızı çoban armağanı kitap paketimizle biz de bir dönem Pay-i taht olması gereken şehir dediği İstanbul’a giderek, şahsını ziyaret etme niyetimiz, bedeni yakan hâr misali, bizi rahatsız etmektedir.
Ne zaman mı? Üstad’a bize yol görünürse, kısmette varsa kavuşmak, neden olmasın!..
-Üstadım, Şehr-i Diyarbekir’den sizi ziyarete geldik!..
30.11.2012
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.