Diyarbakır’da şehri konu alan kitapları bizden isteyen dostlar, az değil. Verdiğimiz kitaplar da hoş geri gelmiyor. Amaç şehri tanımak ve tanıtmak ise kişi, kitabı kendisi alır, parasını ödeyerek. Ne yazık ki kitaba para vermek, halen bizde alışkanlık edinmemiş bir durumdur. Alınan kitap geri gelmediği gibi, istendiğinde de dostluklar, hemencecik pamuk ipliği gibi kopma noktasına gelmektedir.
***
Diyarbakır Valiliği, düzenlediği sempozyumları kitaplaştırır, kimi yazarların eserlerini yayınlar.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ve diğer alt kademe belediyeleri kimi yayınlarda bulunur.
Kimi odalar, bazen aşka gelir, şehir tanıtımına katkı sunar. Bazı odalar da iki-üç aylık yayın organları ile “Buradayız” der.
Yerel basında daima Diyarbakır’a dair yazan kaç kalem var? Bunun hesaplamasını yaparken bir elin dört katı kadar kalem ya var ya yok. Siz, bu sayıya gazete sahiplerini de katın, kırkı geçmez.
Bu kitapların, yayınların daima yazan bize niçin ulaştırılmadığını merak etmeyin:
-Ben, son çıkan yayınınızı almak istiyorum.
Cevap, bilinen, tanıdık bir cevap:
-İdare amirimiz, daire başkanımızın izni olmadan veremiyoruz.
İşiniz, gücünüz daire başkanının ardından koşmak, idare amirinin peşinden gitmek olacak.
Tanıdık birini bulmaya kalkışırsınız, araya telefon açmalar girer. Bu zorlu savaştan galip çıkmak, muzaffer olmak adına bir-iki kitap için gününüz ziyan olup geçer.
Bazen, yayınlanan kitabı temin için iki-üç kez uğrarsınız:
-Toplantıdalar.
Bu şehri tanıtma adına yola çıkanlar, yaptıkları çalışmaların ilgililere ulaşmasını mı isterler yoksa özel misafirlerine özene bezene hazırlanan ambalajlar-çantalar içinde hediye olarak mı takdim ederler?
Arada bir sahaflardan kitap temin ederim. Diyarbakır’da Valilik Yayınlarını, Büyükşehir Yayınlarını elde etme imkânımız olur. Buna İl Özel İdaresi Yayınları da dahil. Bu kitaplar, İstanbul’a, Ankara’ya sahaflara düşerken, bu şehirde yaşayan kalemler olarak bu yayınlardan mı uzak tutuluyoruz yoksa şehirle ilgisi bizden fazla olanlara mı yayınlar verilmektedir? Bu soruyu şu şekilde soralım:” Gelen zevata takdim edilen kitaplar mı sahaflara düşüyor yoksa kitaplar yayıncılar tarafından fazla basılarak Ankara’ya İstanbul’a mı gönderiliyor?”
Biz, yaşadığımız şehri konu alan kitapları temin edemezken, bu kitapların sahaflara nasıl düştüğünü bilemiyoruz.
Keşke bu yayınlar, şehrimizde para karşılığı satılsaydı…
“Kültür Hizmeti” adı altında yayınlanan bu kitapları, şehre dair kitapları yayınlananlara, gazetelerde köşe sahibi olanlara, kültür- sanata ilişkin derneklerde yönetim kurulunda bulunanlara, her okul kütüphanesine ulaştırmak o kadar zor mu?
Ben, şehre dair kitaplar yayınladım.
Yayınlanan kitaplarımızın tümü ücretsiz dağıtıldı.
Ben, okuduğunuz gazetede yazıyorum.
Bu gazetede fahri yazıyorum. Kurucusu olduğum Diyarbakır Yazarlar Birliği’nin Üyesi olarak yazmaktayım.
Ben, birkaç dernekte yönetim kurulu üyesiyim, Diyarbakır Yazarlar Birliği’nin hem kurucu üyesi hem yönetimindeyim. Tüketici Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi olarak, kendimi takdim edeyim.
Ben, bir okulda eğitimciyim, idareciyim.
Yayınlanan bu eserleri öğrencilerime faydası olması için Okul Kütüphanesi’nde ve şahsî kütüphanemde bulundurmak isterim.
1 Ocak 2011 Tarihinde bir köy okulumuza 1200 Kitap bağışlayarak, o köy okulunu kütüphane ile tanıştıran biriyim. Bu köy okulumuza, tekrar yüzlerce ciltten oluşan bir kitap yardımında bulunmanın hazırlığı içindeyim.
Aslında hayatta “Ben“ kelimesinden nefret ettiğim kadar hiçbir şeyden nefret etmedim. Bazen yazmadan da edemiyor, insan.
Şimdi bize ulaştırılması gereken kitapları niçin istediğimizi anlatabildik mi?
Bize ulaşacak kitaplar, raflarda dekor malzemesi olarak bulunmayacak, yazdıklarımıza kaynaklık edecek, kimi etkinliklerde kullanılacak, eleştirilecek yönleri varsa düzeltilmesi için yetkililerle doğrusu paylaşılacak.
Sahi daha önce Şehir Kütüphanesi-Kütüphaneciliği konusunda birkaç yazımız da yer almıştı, bu köşede. Bu şehrin böyle bir kütüphaneye ihtiyacı olduğunu da belirtmiştik, aynı makaleleri üyesi bulunduğumuz Türkiye Yazarlar Birliği sitesi www.tyb.org.tr sitesinde de yayınlamıştık. Kurucusu olduğumuz www.edebiyatdostlari.com ile www.diyarbekirim.com sitesine de atmıştık.
Demek okuyanımız yok. İşimiz kültür-sanat olduğu için, bu konuları ele almaktayız. İşimiz siyaset ve politika olsaydı, biz zaten kültürden sanattan bahsetmezdik.
***
Şimdi gerek İl Valiliği gerekse Büyükşehir Belediyesi, Alt Kademe Merkez Belediyelei, Odalar, bu açıklamamıza binaen bize yayınladıkları yayınları gönderecekler mi?
Gönderilecek yayınları, nezaket gereği dile getirmek başka, Şehir Tarihçisi, Şehir Yazarı olarak ele almak başkadır.
Biz, madem böyle bir talepte bulunuyoruz, dediklerimiz araştırılırsa bu yayınlar ehlinin eline ulaşmıyor. Ulaşsaydı, bizim haberimiz olurdu.
Gidip kitapları istememiz, saatlerce beklememiz, gereken izni almamız, “Yazar”, “Eğitimci”, “Sivil Toplum Kuruluşu Temsilcisi” olarak, yayına sahip olmak için kurumların kapısında bekletilmemiz, hiç hoş karşılanmayan bir durumdur.
Bakın, bu kitaplar-yayınlar bize ulaştırılmış olsaydı, belki de bu yayınlardan edindiğimiz bilgilerden yola çıkarak bir makale okuyabilirdiniz, bu haklı sitemimiz yerine.
Gönderilecek yayınlar için adresimiz, yazdığımız gazetedir. Diğer yazarlar için de durum aynıdır.
Bu şehirde her kurum yılda birkaç etkinlik düzenler de bize bir davetiye gelmez. Elbette bu da kendilerinin bileceği iştir, durumdur. Etkinliklere davet edilme-edilmeme nasıl olağan karşılanırsa davete icabet için gidip gitmeme, bir tercih meselesidir. Fakat yayınlarda ne kurumun ne de şehirle haşır neşir olmuş kalemin, kalemlerin bu tercihi söz konusu olamaz.
Gelen yayınları, kimler göndermişse bizim bu yayınları tanıtmamız da gerekecek. Etkinlikler olduğu zaman, vaktimiz müsait olursa neden olmasın! Bu güne kadar bize yayın gelmedi, ondandır tanıtmadık. Etkinliklere davet edilmedik, ondan katılmadık.
Sayın yetkililer, bu yazıyı eşletiri, yerden yere vurma olarak algılamasın. Bu herkesin bildiği, dişle getirmediği, getirmekten biraz da çekindiği bir durumdur. Madem, yazıyoruz, belki de kurum amirlerinin farkında olmadığı bu hususta kendilerini haberdar ediyoruz. Biz, bu amaçla yazdık, bir başkası farklı anlamaktaysa o da kendisinin bileceği bir durumdur. Aynaya yansıyan görüntüyü suçlamaya kalkışmayalım; denilenler doğru olmasaydı, emin olun bu yazı yazılmadı. Birçok kez yayınlar için kapıdan dönen ben oldum, yazar-şair arkadaşlarım oldu. Aslında bu bizim ortak bir kararımızdı. Bu şehirde yaşıyorsak, bu şehir için yazıyorsak, sivil toplum kuruluşlarında faal üye olarak çalışıyorsak, eser kaleme alıyor ve günlük yazılarımızla şehrin tanınmasına ve dahi tanınmasına katkıda bulunuyorsak, duygularımızı ifade etmenin daha farklı bir biçimi söz konusu olamaz. Yapılanlar, affedilir gibi değil.
Açıklama: Bu eleştiri yazısı, ilden ile belediyeden belediyeye maalesef değişmemektedir. Anadolu'nun her yerinde tekrarlar söz konusudur. Bu sebeple bulunduğunuz ilin ismini, eleştiride yazarsanız, sonucun değişmeyeceğini fark edeceksiniz.
24.10.2011
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.