Son günlerin en önemli meselesi Diyarbakır’da çocukları kaçırılan annelerin yüreklerindeki yangını dile getirmeleriyle ilgilidir. Terör örgütünün kaçırdığı çocuklardan söz ediyorum. Bazılarının utanmadan “bu çocuklar kaçırılmadı, örgüte katıldı”diyerek, hâlâ sözde bir taraftan terör örgütüne sempatik görünme çabasıyla esas olarak “bu iş bitmedi devam edecek” ümidiyle, içlerindeki “kana susamışlığın aşağılık tutkusunu” dışarıya vurmalarına şaşmamak gerekir.
Yaklaşık on sekiz aydır devam eden kansız, gözyaşsız adım adım toplumsal barışın inşa edildiği bir dönemi başlatan “çözüm sürecinin” bitmesini isteyenler şimdiden ellerini ovuşturmaya başladılar bile. Daha düne kadar Kandil’e gidip “ne oturuyorsunuz Güneydoğu elinizden gidiyor, bunca kan döktünüz, buna seyirci kalmak size yakışıyor mu” türünden kışkırtıcılık yapanlar; “bu konjonktürü bir daha ele geçiremezsiniz Rojova’da devrim şartları oluşmuşken, Suriye’de durum değişmeden bir hamle de siz yapın” çağrısını yapanlar, şu anda mutlu ve ümitli vaziyettedirler.
Kana susamışlık
Hele bir kısım medyada “PKK saldırdı saldıracak” diyerek sürecin bir an evvel bitmesini, sürecin başarısızlığa uğramasını arzu edenler, bütünüyle yeni bir “kana, acıya, katliama susamışlık psikolojisiyle” sıraya girmişlerdir. Onların bir kısmının hesabı siyasidir. Çözüm sürecinde ortaya çıkacak başarısızlık, hükümete ve özellikle Başbakan Erdoğan’a karşı yeni bir cephe açılması anlamına gelmektedir.
Yazının devamı için: http://www.aksam.com.tr/yazarlar/vedat-bilgin/cocuklari-kacirmak-cocuklari-somurmek/haber-312672































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.