Gönlümden geçene dair ne anlatsam gecenin karanlıklarla sarmalanmış bu deminde.
Gözden akmayıp gönle düşen yaşın, bağırda çağlayana dönüştüğünü anlatsam, beni kim duyacak gecenin ketumluğunda ve başımı hangi omuza yaslayacağım, yalnızlık içre olduğum yaşadığım anda?
Günlük tutmadığım için yüreğimde mahpus kıldığım duygularımı dışa vursam kim anlayacak ve hangi hekim sarmalayacak teselli dermanı ile yaremi?
Ben, kadere iman etmişliğimle karşılaştığım zorlukları alt etmek için uğraşırken, karşıma dikilen anlamazlar gurûhuna nasıl bir cevap vereyim ki imanı tekrar tazeleteyim, gecenin beni içine aldığı ahtapot kollarını aratmayan ve bedenimi sıkmakta olan kimsesizliğimde?
Hayatı yaşama ve beraberinde yaşarken bana verilen ömür sermayesini her an tüketirken, bana ait olan anımı, saatimi, günümü, haftamı, ayımı, senemi, senelerimi törpüleyenlere karşı çıkışımda destek olacak olanları ararken, dostlarımın her biri köstek olma adına niçin yarışır, benimle?
Bayramlarımı zehredenler, bana acılarımın en âlasını yaşatırken, onları rahmetle anmamı bekleyenler, boynuma ihanet yaftasını yapıştırmak için, besmele çekip kime itaatkâr olduklarını bilmezler mi?
Dünyanın her yerinde, coğrafyasını gezmemiş olsam da bilmesem de acı çeken bir insanın ah u enîni göğe yükselirken nasıl olur da rahat biçimde gözkapaklarına yenik düşmektedir, bedenler.
Benim çektiğim sıkıntılara yabancı kalmakla kalplerini rehavete açan kapılarda kendilerini mes’ud ve bahtiyar bilenler, her karşılarına dikilişimde uzattıkları madenî paralara karşı avucumu kapalı tutmamın sebebini niçin bilmekte zorlanıyor?
“Nerede insan varsa gönlüm oradadır ve nerede acı çeken varsa onların acısı benim acımdır” dememi yadırgayanlar, kendilerini yedi kez zemzem suyu ile yıkasalar bile, ruhlarının kirden arınmayacağını bilmezler mi? Onlar, isterse Ganj Nehri’nde yıkansın isterse Nil’de… Değişen bir şey olacak mıdır, şu ölümlü olduğumuzu saklamadığımız, dünyada?
Kendilerini daima yaşayacak bildikleri için yaptıkları saray yavrusu evlerde ihtişamın en âlasına “Allah güzeldir, güzeli sever” diyenler, açlıkla boğuşan insanların iniltilerine kulak tıkamayı, onların hakkını mallarından çıkartmayıp, kâr hanelerine, yatırımlarına katmayı ne zamana kadar terk edecek?
Kendisini eleştirilmez bulanların, kendilerine dokunan bir husus olduğu zaman, hemen kitaplara sarılıp, kendilerini temize çıkartma ve göz boyama hastalıklarına deva olacak şifayı kabul etmeleri ne vakte kadar ertelenmiş bilinecek?
İsyankâr olmasa bile o yöne giden ruhumun hoş görüyü zaman içinde cinnete davetiye bildiği demlerde, çare aramak için uzanan kollarım kesiliyor, her seferinde dip yerinden. Etrafta kirli bakışlara muhatap olan görüntüm, flûlaştıkça sevinen birilerini görüyorum, ister istemez.
Hayatımın acılarını gönlümün havanında her dövdükçe feryad u figanıma yabancı kalanların “Senin bu çırpınışlarının sebebi nedir?” sorusunu sormalarını beklerken, istihzayla karışık ifadelere reddiyem cevapsız kalmıyor. İçimdekini dışa vururken siyasanın mülevves yüzü ortaya çıkmakta ve ben, haklılığıma rağmen haksızlıklar girdabında boğulmaya müstehâk biri biliniyorum.
Yeryüzünü cennet bilenlerin bir başkasına cehennemi yaşatma haklarının olup olmadığı sorgulanmadıkça, bunun cevabı verilmedikçe kendi halimde kalmayacağımı bilmeleri gerekir, insan olduğumu bilmeleri lazım, buna karşı çıktığımı dünya bilmeli ve dahi konumumda olan kim ise haklarını savunmamın söz konusu olduğu bilinmelidir. Cenneti kendilerine cehennemi başkasına reva gören kim olursa olsun, karşısında mazlum insanlığın sesini mutlaka duyacak ve bu kesimin bağrından çıkan bedduaların muhatabı kim ise gereği yerine gelecektir.
Yeryüzünü kana bulayan anlayış, var olma sebebini insanlığın mutsuzluğu üzerine kurdukça, ben mutlu olma yollarını arayanlara bende olmaya hazır kişiliğimle bazılarının uykusunu kaçırıyorsam, önüme engel çıkaranların korkaklığının zaman içinde kendi kimliklerinin aynası olacağına dair bir şüphem olamaz. İnsanlık tarihi içinde tekerrür eden bu davranışlardan ders almayanların, yalan üzerine kurulu sistematikleri karşısında ayakta duramasam bile sesimin duyulabileceği oranda varlığımı ortaya koymasam, bana yaşamak haram olsun.
Hayatın çilesine atlanmayan gönül, beyhudedir, çırpınışların. Sen, kendi nefsine esareti özgürlük sayarken, ben varlığımın üzerine yemin içerim ki bir ağlayan, mutsuz, kederli insan oldukça, tebessümden başka yüzümde sevincin bir emaresi olmayacaktır.
Açlıkla terbiye edilmek istenen, bu yolla ıslahına başvurulan rengi, dili, dini, coğrafyası ne olursa olsun yeryüzünde dünya nimetlerinden mahrûm kılınanlar oldukça sofra başında tokluğa aşina değilim, yediğim ve içtiğim sizinle aynı kalacaktır ki yarın bunun muhasebesini yapacak neslin karşısında var oluşumuzun dayanakları ortaya çıksın, kimse bizi bir başkası olarak yargılamasın.
Ey yalnızlığım, kimsesizliğim, alnımın ıstırab çizgilerine isim olan kederim!... Ben, bu halden şikâyetçi değilim. Ben kendi derdimden duyduğum memnuniyet içinde bir başkasının acısını yine kendi acısı bilmekten yanayım.
Dünyanın neresinde olursa olsun, bu kararım değişmeyecek, hangi altın tepsi içinde fikrimden vazgeçmem için teklifler sunulursa da verilmek istenen mevkiî ve makam elimizin tersiyle itilecek ve reddedilecektir.
Ey benim gözyaşlarına aşina, çektiği sıkıntılardan yana şikâyetçi olmayan gönlüm!.. Merhamete yabancı kılınan bir toplulukta zulme ve zalime karşı bir tepkinin olmayışı karşısında şaşırma. Sen, kendin olduğun müddetçe güçlüsün ve bu güçlü olmandan ürkenlerin duyduğu tedirginlik, senin daha çok sıkıntılarla tanışmana vesile olacak… Onların her dem zayıflığı, “senin kuvvetli olman” demektir. Sen bunu bildiğin müddetçe ayakta kalacaksın ve bu böyle devam edecektir. Müsterih ol, sabret ve kalbin mutma’în olsun. Her devran devam etmez, kör-topal. Her gecenin sonunda karanlığı ortadan kaldıracak günün aydınlığının habercisi olan şafak, beraberinde güneşi davet eder, yeryüzüne. Bakma kış karının siyahlıkları gizlediğine. Eriyen karı da suçlama. O gözlerden saklı tutulan her çirkinliği, karalığı ortaya çıkartır. Tüm kötülükler ortaya bir bir çıkınca eriyen kar, su olup süpürür ardı sıra.
Yalnızlığıma ithaf satırlarda kendini bulanlara selam olsun!..
13.10.2010
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.