Biliyorum, tebessümü görebilmen için günlerce bekleyeceğini, var git yoluna ve yüzümüzün çizgilerinin değişmeyeceğini bilmen gerekir, uzun zamandan beri.
Biliyorum, bana sunduğun desteğin farkındayım, elinde objektifin, cebinde kalemin vardır, senin. Yazdığın gazetende benden bahsetme isteğini anlıyorum.
Biliyorum, acılarıma ortak olma arzunu.
Biliyorum, sıkıntılar içinde olduğumdan duyduğun elemi.
Biliyorum, İbrahim’in atıldığı ateşe ağzında su taşıyan canlı misali davranışlarını.
Biliyorum, bana olan vefa borcunu ödeyebilme adına ne çırpınışlar içinde olduğunu.
Biliyorum da sen, var git seni bekleyen yola. Koyul bir şafak vaktinde, tek başına. Unut, beni sahra bildiğim şehirde, rahatça nefes alabileceğin bir vaha bul, kendine.
Bilmelisin ki tebessüm için insanlığın huzura ermesi lazım ve benim tebessüm hakkım için insanlığın yüzünün gülmesi elzemdir. Sana anlatamam, kendi iç dünyamda kopan fırtınaları.
Bilmelisin ki gazeteler kendi bakış açılarının dışına çıkmaktan uzaktır, istenilenleri dikte etmekten başka bir fonksiyona sahip değildir, özellikle. İğdiş edilmiş kalemlerden faklı yazıların sadır olması oldukça zordur ve muhkem köşe yazarları, kendilerinden başka kalem tanımazlar, kendilerinden iyi olanlara hayat hakkı tanıdıkları çok ender görülmüş vak’alardır.
Bilmektesin ki çektiğim sıkıntılara karşı senin dost olma arzunun insanlığından kaynaklandığını. İnsanın haksızlığa uğramış olanların yanında duruşu bir erdemdir. Fakat ben, tüm insanlığın sesi olma adına, yeryüzünde nerede bir sıkıntı varsa kendi derdim bildiğim için senin insanî davranışını alkışlarım, seni överim de amacım sadece çektiğim sıkıntıların bitmesi değildir, sıkıntı çekenlerin de rahata ermesi adına bana omuz verebilsen, daha çok sevinirim. Fakat sana öğretileni reddedebilmen oldukça güçtür ki bu şartı kabul etmen gerekir, seninle sıkıntılarımı paylaşabileyim…
Biliyorum, benim yüzümden “hayat” denilen yaşamdan zevk almadığını. Biliyorum, acılarıma ortaklık teklifinin zaman içinde sana yeni sıkıntılar doğuracağını. Bu sıkıntılara göğüs gerebilecek misin? Baharında saçının karalığından çok şey yitireceğine katlanır mı fidan ömrün?
Biliyorum, İbrahim’in ateşe atıldığı demde insanlar dururken diğer canlıların rahatsızlığını. Küçücük ağzıyla ne kadar damla taşıyabilir, ismini vermediğim canlı? Sen de kendince katkıda bulunuyorsun, bunu tebrik etmemek insafsızlıktır, farkındayım.
O demde ateşe atılan İbrahim iken günümüzde bu birlerle sınırlı değil, onlarla sınırlı değil, binlerle asla olmaz, yüz milyonlarca sınırlanamaz. Bilmiyorum, anlatabilmekte mi, kalemim?
Bilmekteyim, vefa borcunu ödemek adına, yanımda durduğunu, terk edilen en son kalede tek başına kalan komutana bağlı bir avuç kahraman gibi bir haz içinde olduğunu. Ben, her ne kadar “Ben” diyorsam, bilmelisin ki bu ben, “enne” değildir, kendimi ifade değildir, bu”Ben”. Yer yüzünde acı duyan ve bu acıyla kahrolan herkesin, isimsiz insanların kimliğinin kalemimde sembolleşmiş ifadesidir.
Koyul git yoluna, genç kahraman ve beni tek başına bırak ki yolunda gördüğün insanların acılarını dile getirerek başka bir ben ortaya çıksın, böylelikle.
Zümrüdü Anka’yı arama meşgalesine çıkan kuşları hatırla ve göreceksin ki aradığımız, aradığın sensin. Sen, olduğun müddetçe var olmanın tarihteki mücadele azmi, yitip gitmeyecek tarihin sararmış sayfalarında.
Kalk ayağa ve diril yeniden üzerinde bulunduğun topraklarda. Gün senin günündür ve sen, “Ben “ olmadıkça, “Ben” sen hüviyetine girmedikçe çabamızın insanlık için boşuna, akîm kalacağını unutma. Şimdi ben, seninle bir arada olacağım, yokluğunla. Seslen kendine sen, kiminlesin?
14-10-2010
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.