• İstanbul 15 °C
  • Ankara 5 °C
  • İzmir 15 °C
  • Konya 9 °C
  • Sakarya 9 °C
  • Şanlıurfa 17 °C
  • Trabzon 13 °C
  • Gaziantep 14 °C
  • Bolu 7 °C
  • Bursa 15 °C

Yazar Bolluğu (!) Üzerine

M. Ali ABAKAY

Geçenlerde birkaç arkadaş, oturduk, dergilerle üzerine muhabbet etmeye başladık… Ne muhabbet!.. Muhabbet, evlere şenlik…

Her dergide onu aşkın kalem ve herkes kendince bir şey kaleme almış, durur.

Kanaatim o ki parası olan dergi çıkartır, durur. Sular kesilince sermaye denkleştirilinceye kadar, tarla nadasa bırakılır.

Kolay değil, dergi çıkarmak ve çıkan her sayıyı isteyene ulaştırmak.

Matbaa giderleri, ücretsiz sayılar ve posta giderleri, insanı canından bezdirir, adeta.

“Ne yapalım? “  sorusuna üç ayda bir dergi çıkaralım düşüncesinde karar kılındı. Pamuk eller, bir türlü cebe inmeyince, gelecek yılın başında karar verilecek.

Dergileri gönderdiğiniz kişiler de parasını kolay kolay göndermeyince, üç ayda bir düşünülen derginin dört ayda bir çıkarılması şart.

Bana bakan gözler kör olsa daha iyi. Birçok dergiye abone olan ben, şimdi çıkan dergileri kendim aylık ya da iki ayda bir almaya çalışıyorum. Yazardan sayılmadığımız ve pek bilinmediğimiz için durumu doğal kabul ediyorum.

***

Gazetelere yazı gönderme tarihim, 1982… Aradan geçen zamana batığımda ne kadar eski bir yazar olduğumu hatırlıyorum. Yeni Devir Gazetesi ve birbirinden değerli kalemler. Evlendikten sonra baktım ki gazeteler yok… Ev hali, eski gazetelerin kıymetini kim bilecek? Kış ortası soba tutuşturulmayacak mı? Allah’tan birkaçı, boynu bükük halde kurtarıldı.

Gazetelere baktığımda her gazetede on yazar yazmaktadır, ortalama.

Bu yönüyle gazeteler, adeta bir yazar cenneti.

Ben bu cennette kendime yer bulamadığım içindir, unutulmuşluk.

Halimden memnunum, açıkçası. Yazarken ne patron baskısı var ne yayın yönetmeninin. Unutmadan söyleyeyim, biz yazarken yazılarımızı mektupla gönderirdik, otuz sene önce. Faks, biraz lükstü, e-mail daha yoktu, cep telefonu bulunmuyordu… Çıkan yazılarımızı okumanın zevki bir başkaydı, gazeteyi alsaydık, yayınlanmasından haberdar olurduk. Şimdi böyle mi?

****

Televizyonlara çıkan ünlülerin kimisi de yazarmış… Onları kırpıp kırpıp sunucu yapıyorlarmış. Biz de televizyon programları yapmadık değil. Ulaşımı bile cebimizden karşıladığımızı belirtelim mi?

Sunduğumuz programların kayıtlarının çoğunluğu, televizyonlarda kaldı.

Anlayacağınız meşhur olma sevdamız, hep ertelediğimiz bahara kalıyor.

Aynen her senenin barış, huzur ve mutluluk getirmesi dileği nasıl gerçekleşmiyorsa, hayallerimiz de öyle.

***

Şimdilerde çok satanlar adı altında kitaplar neşrediliyor. Rabbim, herkesin gönlüne göre versin. Biz, kitap yayınlasaydık, elli’ye yakın kitabımız olurdu. Yayınlananın sayısı daha bir elin parmaklarını geçmedi.

Çok ünlü olan yazarların kitaplarını aldığımda kıskançlıktan mıdır yoksa bu kitaplar bana hitap etmediğinden midir, bilmem, okunacak gibi değil. Muhakkak, kendilerini kıskandığımdandır, okumamam.

Hem bugüne kadar kitap okudum da ne oldu?

Rahmetli Nenem, bir gün kitaplarımı alıp yakmak istemiş. Beni çok sevdiği için, olası bir baskında ele geçmemesi için. Ben ki edebiyatla sanatla ilgilendim, dünden bugüne. Öyle zararlı işlerle de uğraşmadım, kesinlikle. Bu işlerle uğraşmadığım için kimse bana bir madalya da vermedi bana teşekkür eden de olmadı.

Üniversite senelerimde 1980 sonrasının biriken öfkesi, dergilerde yer yer kabarmış görünüyordu. O dönemde bile aldığım gazetelerle dergileri ve kitapları, kimseyle paylaşmadığımı itiraf edeyim. Çekmeyen bilmez, görmeyen anlamaz.

***

Yazmak, okuru oluncaya kadar insan üzerinde bir haktır, adeta. Okurun tükendiği zamanda insan, hatıralarını kaleme almalı ya da elindekini avucundakini kitaplarının yeni basımına ayırıp, bir kenara çekilmeli.

Bizde sesi zamanında güzel olan okuyucular, yetmişinde yirmisi gibi söylemek ister. Yeşilçam’ın saçı beyazlaşmış jönleri bir dönem, yirmilik sevgilileri ile perdede ne denli şık duruyorsa, zamanını tamamlayan yazarlar, hayatlarının kalan kısmını ancak anlattıklarının ve yazdıklarının meyvesini toplamakla geçirmeli.

***

Bizde yazarlık, ömrünün son demine kadar gazetecilerle sürdürülmek isteniyor. Gazeteci gazeteci mi yazar mı? Bu ayrım daha netleşmiş değil.

Kimi kitap çalışmalarına baktığımızda şu unvanları görüyorum: Araştırmacı-Yazar, Gazeteci Yazar, Araştırmacı-Gazeteci Yazar, Araştırmacı- Gazeteci, ..

Yani bir karar kılınmalı, şu manada: Arkadaş ya gazetecilik ya yazarlık?

Bunu da kolay kolay söylemek bana nasib olan bir tespit değil.

Kimi yazarların yazılarının ömrü yirmi dört saati bulmadan gayya kuyusuna düşüyor.

Gazetelerde her gün yazma mecburiyetinde olan yazarın yazılarındaki kalite, ele aldığı konulardan rengini belirtiyor. Bir kişi, her gün yazı yazabilir mi? Yazdığı yazılar, yeteri kadar okunabilir mi?

Gazete sahiplerinin düşünmesi lazım. Bir yazar, haftada en çok iki ya da üç yazı yazmalı. Bir yazı bile yazar için yeterli.

Bunu biz söylesek, uyan olur mu?

Yazarların çoğu, gazetelerden aldıkları maaşla geçinmektedir. Her gün yazmaları, bundan kaynaklanabilir.

Hem gazetelerde son yirmi senede yeni bir adet gelişti: Gazete tersinden açılıp okunur, oldu. Olmazsa olmazların başında spor ve dolayısıyla futbol haberleri var.

Kim derdi ki bu toplum, topla yatıp kalkacak ve topla ilgili haberler, hayatın vazgeçilmezleri arsında yer alacak?

***

İnternetin gelişimiyle beraber, hemen hemen her sitede köşe yazarları, gündemi belirleyen yazıları ile gazetelerin toplam köşe yazarlarını solladı, gibi. Siteler, konularına göre ayrıldığı için, rahatlıkla okunuyor ve erişimi ücretsiz olduğu için, kolaylıkla okunmaktadır.

Biz de kurduğumuz iki sitenin birinde herkese yazma ve düşüncesini açıklama imkânı sunduk. Öyle amatör yazan kimi isimlerin edebiyat ve kültür-sanat alanında yazdıkları makaleler, şiirler, birçok yazarın pabucunu dama atacak derecededir. Gelin görün ki bu ülkede yazarlık karın doyurmuyor. İstediğiniz kadar yazın, ya bir kliğe mensup olmalısınız ya da kuşun taşa çarpması lazım.

Bizde ne klik var ne taşa çarpacak kuşu bekleme sabrı.

“Önce İnsan Önce Erdem” adını verdiğimiz bir ilke belirledik, yazdığımız sitede. Onun hayali ile dünyanın bu tarzla değişeceğine dair yazıp çiziyoruz, ellili yaşlarda.

Gazeteleri her ne kadar köşe yazarlığının bolluğu ile eleştirirsek de yazdıklarımızın çoğu, günlük bir gazetede yayınlanmaktadır.

Herkes yazdığına göre biz de kendimizi "yazar" olarak görüyoruz.

***

Adamın birine sormuşlar:

-Sen başbakan olursan ne yaparsın?

Durmadan cevaplamış, sorunun muhatabı:

-Bir başbakan olayım, sonra neler yapacağımı söylerim.

***

Bizim gazete köşe yazarlarına bu ülke teslim edilirse kan gövdeyi götürür, âlim-ALLAH!..

Merak ediyorsanız, yazdıklarına bakınız ve cevabını bulunuz.

Eline kalemi alan, durmadan yazmaktadır ve yazdıkları birkaç ay sonra kendisine okunsa, bu satırların kendi kaleminden çıktığına adamı zor ikna ederseniz.

Gazete yazarları, sadece ilgili oldukları konuda yazarlarsa ne âla!.. Kimi mübarekler, adeta her alanın uzmanı ve bilirkişisi konumundadır:

-Dış siyasetimiz iyi yürümüyor

-Futbolda durumlar kötü

-Avrupa Birliği’ni kaçırdık.

-Bu ülke kendine yeter.

-Bir zamanlar milletvekiliydim.

-Yine kan yine vahşet.

-Türk Sineması nereye gidiyor.

***

Bilmiyorum, derdimizi anlatabildik mi? Her doktorun ihtisas alanı olduğu gibi yazarların da kendi alanlarında yazmaları hem bollaşıp verimsizleşen yazar sayısına denge getirir hem de kişi, bir sene sonra yazdığı yazısının kendisine ait olduğunun farkına varır.

Kanaatimiz bu yönde. Ne dersiniz?

11.03.2012
Bu yazı toplam 1208 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim