• İstanbul 10 °C
  • Ankara 9 °C
  • İzmir 12 °C
  • Konya 3 °C
  • Sakarya 2 °C
  • Şanlıurfa 12 °C
  • Trabzon 15 °C
  • Gaziantep 8 °C
  • Bolu 11 °C
  • Bursa 7 °C

Yazı cenderesinde hayatla sıkıştırılan adam: Yazar

Yazı cenderesinde hayatla sıkıştırılan adam: Yazar
Öyküleriyle zamanın kalbine bir şerh bırakıyor gibidir Köksal Alver, güzelliğin şerhini düşüyor gibi... Alver, son öykü kitabı 'Bahane' etrafında Hatice Ebrar Akbulut'un sorularını yanıtladı.

Öykünün ne olduğunu yine öykülerinin içinde anlatan bir öykücüdür Köksal Alver. Öyküye ilişkin teorik bilgiler olmamakla beraber, öykünün kendi dünyasında bıraktığı salınımları paylaşır öykülerinde. İkinci öykü kitabı Çevgen’in ilk sayfalarında bunu görebiliriz. Yeni öykü kitabıBahane’de de öykünün kendisinde makes bulan yanını anlatmış Köksal Alver. “Bana sorarsanız öykünün tek bir kaynağı vardır, o da hayatın kendisidir. Öykü ne kadar hayatın içinde, o kadar iyidir; öykü ne kadar hayata bigâne, o kadar berbattır. Öykü ne kadar hayatın damarlarında, o kadar iyi; ne kadar masa başında, o kadar fena. Ben bunu bilir bunu söylerim. Gerisini siz getirin.” Hâl böyle olunca söyleşimize “Öykü sizin için ne ifade ediyor, öykü türünü tanımlamak isterseniz neler söylersiniz?” gibi sorular sorarak başlamadık.

Köksal Alver, iyi bir gözlemci ve araştırmacıdır. Ülkesinde yaşananlara bigâne kalmayan, devlet-toplum, toplum-insan, insan-insan ilişkilerini öykülerinde işleyen, iktidarın dayatmasını yer yer öykülerinde eleştiren, modern insanın hâlini melodrama düşmeden anlatan bir öykücüdür. “Serçe ile Jaguar” öyküsü, modern insan ile özünü, değerlerini unutmamış insanı resmetmesi bakımından gerçekçi bir öyküdür. “Kentsel Dönüşüm Geldi”, “Her Siteye Bir Dede” öyküleri sistemi ve modernizmi eleştiren öykülerdir. Alver’in öykülerinde, nazik bir dil ile ama aynı zamanda da serkeş bir tutumla modern insana ve insanı sömüren sisteme bir karşı duruş vardır. Metropol insanının her gün biraz daha düşüşünü gözlemler ve onun yalnızlığını anlatır. Alver’in öykülerinde, saygı, sevgi, merhamet, dürüstlük, doğruluk, inanca bağlılık buram buram hissedilir. Öyküleriyle zamanın kalbine bir şerh bırakıyor gibidir Alver, güzelliğin şerhini düşüyor gibi...

İlk öykü kitabı Saklı Yara’dan (2004) sonra ikinci öykü kitabı Çevgen’i (2011) çıkaran yazar,Bahane (2015) ile nitelikli ve sağlam bir öykü dünyası inşa ettiğini gösteriyor. Alver ile son öykü kitabı Bahane etrafında bir söyleşi gerçekleştirdik. Sosyolog Köksal Alver’in, öykü dünyasına eğilmek, onun gözünden öyküyü tanımak amacıyla gerçekleştirdiğimiz söyleşimiz, yoğun derecede öykü ve hayat içeriyor. Alver’in verdiği her bir cevap okunulası, içe işlenilesi…

Köksal Hocam, sizinle söyleşi yapmak hakikaten çok sevindirici. Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde öğrenci iken adınızı sık sık üst sınıflardan duyardık. Öğrencisiyle çay içen, öğrencisi selam vermeden selam veren, öğrencisi sormadan kendisi hâl hatır soran, güler yüzlü Köksal Hoca diye. Asık yüzün tabiri caizse moda olduğu, astlık-üstlük durumunun her alanda hissedildiği aşikâr. Kendisi öyle olmak istemese bile ister istemez çevredekilerin olumsuz tavırları insana sirayet ediyor. Böyleyken nasıl güler yüzlü, samimi hoca olma ünsiyetini gösterebiliyorsunuz? Eğer bu soruya cevap alabilirsek, sanırım öykülerinizdeki samimi, doğal, akıcı anlatımın da cevabını almış oluruz. Neticede yazar/öykücü davrandığı gibi yazar, yazdıklarını yaşar.

Teşekkür ederim öncelikle. Bir öğrencimle söyleşi yapmak benim için de bir sevinç. Seni edebiyata, özelde öyküye ilginden dolayı tebrik ederim. Farklı bir açıdan giriş yapma niyetindeyim. Biraz kafamı kurcalayan bir meseleden. Kişisellik önemlidir, bireylilik önemlidir. Ama biz ne kadar yazarları bir ‘kişi’ olarak tanıyabiliriz ki? Yazar, okurlar için gizli bir hazine, saklı bir sandıktır. Okurlara o hazineden sundukları sadece yazdıkları. Oysa yazmadıkları, yazarken gizledikleri, okura kapalı tuttuğu dünya… Bütün bunlar yazdıklarıyla birlikte yazarın kişiselliğinde belirir. Bireylilik ve kişisellik bütün yaşantının kendi mecrasında belirginleşir. Karakter halini alır, deri olur, gönül olur, kanaat olur. İlginç bir damga, adeta silinmez boya. Yazar kişiselliğinden çok fazla kurtulamaz, çok fazla uzaklaşamaz; kişisellik her insan gibi yazarı da kuşatır, belirler, sınırlandırır. Yazarın hayatı da yazdıklarına kimi zaman yansır, kimi zaman yansımaz. Benim de öyledir. Aşikar ettiklerim, sakladıklarım, gizlediklerim, haykırdıklarım, avazlarım, içime gömdüklerim, içime içime söylediklerim var. Gündelik hayat ilişkilerimde olduğu gibi yazılarımda, öykülerimde, derslerimde bir tavrı, duruşu, niyeti, bakışı belirleyen kişisel hallerim. Belki buradan bir pencere açılabilir yazıya, öyküye ve hayata.

Taşra ve şehir hayatı… Her ikisini de gözlemleyen bir kalem olarak taşranın ve şehrin öykünüze/kaleminize katkıları nelerdir?

Bir dünya zenginlik ve farklılık diyebilirim. Her yerin kendine özgü yönü beni etkiler. Her yeri kendisi olarak görmek gerek. Nasıl her insanı kendisi olarak görmek gerekiyorsa. Mekânları, yerleri, şehirleri, insanları birbiriyle kavgaya tutuşturursak, bir mücadeleye sokarsak oradan gerekli öyküleri alamayız. Ben bulunduğum mekânları ve şehirleri sevmeye çalışırım, sevmek için nedenler ararım. Kaçmak için nedenler de bulabiliriz, kalmak için de, sevmek için de, nefret etmek için de nedenler sonsuzdur. Ama şunu biliyoruz ki her halin bize öğrettiği şey, bizi yönlendirdiği istikamet, bize söylediği söz farklıdır. Taşra sıkıntısında boğulan kişinin taşraya söyleyeceği söz, taşrayı yücelten bir adamın taşraya söyleyeceği sözden çok farklıdır. İstanbul’u seven öykücünün öyküsü farklı olur, İstanbul’a öfke kusan birinin öyküsü daha farklı olur. Ben biraz böyle bir eksenden yaklaşıyorum hayata. Taşranın sükuneti ve sıradanlığı, İstanbul’un hızı, temposu, çeşitliliği apayrı bakışlar verir insana. Farklı ilhamlar alır insan buralardan, farklı kaynaklardan beslenir. Biçimler, yaşamlar, nesneler, görüntüler çok farklıdır elbette, ama öz gene aynıdır bana sorarsanız: İnsan ve hayat. Her şey bu iki sözcükte saklı, sırlı yahut aleni. Onun için mekânlara, hayatlara, insanlara biraz ‘esastan bakmalı’; esastan bakmayınca nerede olduğunun pek bir kıymeti yoktur.

Devamı için: http://www.dunyabizim.com/konusakonusa/22881/yazi-cenderesinde-hayatla-sikistirilan-adam-yazar.html

Bu haber toplam 1007 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim