1984 yılına dayanan geçmişiyle hizmetine özellikle akademik yayıncılık alanında her geçen gün büyüyerek devam eden ve sektörde önemli bir yayın ve dağıtım kanalı olma özelliğini koruyan Nobel Yayıncılık, şimdi de farklı bir kulvarda boy göstermeye başlıyor. Daha önceki yayınlarının önemli bir bölümü akademik kitaplardan oluşan Nobel Yayıncılık, edebiyat, şiir ve kültür konularındaki kitaplarını ise Ebabil ismiyle yayınlamaya devam ediyor.
Nobel Yayıncılık şimdi de Atlas Yayınları adı altında, özellikle Tarih, Felsefe, İnceleme-Araştırma, Şark Klasikleri, Edebiyat, Hatırat, Biyografi ve Söyleşi başlıklarında kitaplar yayımlamaya başladı. Bu yılın Mayıs ayında Süleyman Şah Türbesi–Bir Vatan Toprağı isimli kitap ile yayın hayatına atım atan Atlas Yayınları, Ekim ayında çıkan dört kitapla yayın dünyasına yeni bir ses getireceğe benziyor.
Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçası olan Süleyman Şah Türbesi, Suriye’deki iç karışıklardan sonra Türkiye gündemine iyice yerleşmiş ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin artan güvenlik problemleri nedeniyle Şah-Fırat isimli askeri bir operasyon ile 22 Şubat 2015 tarihinde Suriye'nin Eşme köyüne taşınmasıyla zirve yapmıştı. İşte böyle bir ortamda Yakup Kaya ve Görkem Ozan Özalp’ın uzun bir emeğin sonucu hazırladıkları Süleyman Şah Türbesi–Bir Vatan Toprağı başlıklı kitap, bu konuda en kapsamlı kitap olma özelliğini taşıyor.
Mayıs’tan Ekim’e kadar geçen süre içinde Atlas Yayınları hem logo ve tasarım değişikliğine gitmiş, hem de aynı anda beş ayrı kitapla, sektörde adını duyurmak için atağa kalkmış gibi görünüyor.
Atlas Yayınlarının Edebiyat dizisinin ilk kitabı olan Mahfuz Zariç’in Yeni Eleştiri Bağlamında Hüseyin Su Öyküsü isimli kitabı, Yeni Gelenekçiler olarak adlandırılan hikâye anlayışının güçlü temsilcilerinden olan Hüseyin Su’nun öykücülüğünü ele almakta. Halen Batman Üniversitesinde Öğretim Üyesi olarak görev yapmakta olan Mahfuz Zariç, bu çalışmasında Şark hikâyeciliği ile hikâye geleneğimiz üzerinde duran, hikâyelerinde bunlara ait bazı unsurları esas alan, hikâyede gelenek bağlamında orijinal ve seçkin örnekler veren Hüseyin Su’nun hikâyeciliğini mercek altına almaktadır. Türk hikâyeciliğinin Yeni Gelenekçiler olarak tanımlanan ekolünün önemli isimlerinden Rasim Özdenören, Durali Yılmaz, Şevket Bulut ve Mustafa Kutlu’dan sonra yazmaya başlayan Hüseyin Su, kendine has bir tarza sahip bir öykücümüzdür. Yazar bu çalışmasında Hüseyin Su hikâyeciliğinin geleneksel tahkiye anlayışına uygun, anlatım yöntem ve tekniklerini başarıyla kullandığı örneklerini, yazım teknikleri, konu ve temaları, dil özellikleri ve üslubu, unsurları, sembol ve anlam dünyası açısından incelemiştir. Yazar, Hüseyin Su öykülerini incelerken biçimci/yapısalcı “Yeni Eleştiri” kuramından faydalandığını belirtmektedir. Mahfuz Zariç, her yazarda olacağı gibi Hüseyin Su’nun da yazarlık çizgisinin de gelecekte değişikliğe uğrayabileceğini, bundan dolayı kitapta yer verdiği saptamaların Hüseyin Su’nun eldeki eserlerini niteleyici olduğunu ifade etmektedir. Yazar bu çalışmada, Hüseyin Su’nun hikâyelerini, eleştiri yazılarını, denemelerini değerlendirmeye çalıştığını belirtmektedir.
Mahfuz Zariç yapmış olduğu bu çalışmada, ilk iki öyküsünü 1981 yılında Edebiyat dergisinde yayımlayan Hüseyin Su’nun “Yeni Gelenekçiler” veya “Yeni Arayışlar Dönemi” olarak adlandırılan ekolün önemli isimlerinden biri olduğunu ve sadece hikâye alanında değil, eleştiri ve deneme alanında da edebiyat sahasına katkı sağladığını özellikle altını çizmektedir. Yazar, Hüseyin Su’nun öykücülüğünü Edebiyat Dergisi dönemi ve Hece Dergisi dönemi olarak iki ayrılabileceğini belirtmekte olup, eserde Hüseyin Su’nun hayatı ve edebiyat–sanat anlayışını ele aldıktan sonra; yayımlanmış toplam 27 öyküsünü kişi oluşturmalar, yazım teknikleri, temalar, dil–üslup özellikleri, mekân–zaman unsurları, semboller ve anlam dünyası bakımından yapısalcı Yeni Eleştiri kuramına göre incelemiştir.
Mahfuz Zariç’in Yeni Eleştiri Bağlamında Hüseyin Su Öyküsü isimli kitabı, Türk hikâyeciliğinin önemli isimlerinden olan Hüseyin Su’nun eserlerini inceleyen ilk çalışma olması açısından da öneme ve dikkate değerbir eser.
Atlas Yayınlarının Felsefe dizisinin ilk kitabı olan Şenol Korkut’un Fârâbî’nin Siyaset Felsefesi isimli kitabı ise, Aristo’dan sonra İkinci Muallim olarak adlandırılan Fârâbî’nin siyaset felsefesini kökenleri ve özgünlüğü bakımından incelemekte. İslâm düşüncesinde siyaset ilmi ve felsefesini bir ilim olarak inşa eden Fârâbî aynı zamanda Atina odaklı Grek felsefesinin siyasal düşüncesine de bir nevi alternatif siyaset kuramlar dizisinin peşinde koşmuştur. İslâm’ın vahiy öğretisinin getirdiği siyasal unsurlarla antik Grek siyaset felsefesi arasında kendine özgü bir siyaset felsefesi inşa eden Fârâbî bir yandan siyaset felsefesine yeni problem alanları kazandırırken öbür yandan İslâm düşüncesine erdemli ve erdemsiz şehirler öğretisi ile yeni bir ufuk kazandırmıştır. Filozofun felsefe, mille ve medîne zemininde geliştirdiği erdemli ve erdemsiz bakış açılarını siyaset felsefesine dair irdelediği bütün problem öbeklerinde görebilmek mümkündür. Bu kitapta bir yandan erdemli felsefe, erdemli din ve erdemli şehrin idealize edilmiş felsefî serüveni irdelenirken öbür yandan bozuk felsefe, bozuk dinler ve erdemsiz şehirlerin İkinci Muallim’in felsefî süzgecinden geçmiş hikâyesi ele alınmıştır.
Klasik manada İslam coğrafyasında ve tarihinde ortaya çıkan ilk filozof olan Fârâbi, felsefe tarihinin kırılma noktalarından birinde ortaya çıkmıştır. Şenol Korkut, Fârâbi’nin unutulmaya yüz tutmuş siyaset felsefesini yeniden düşünce dünyasına kazandırdığını hatırlatmakta ve Aristo’dan sonra bir yönetim biçimi olarak demokrasi üzerine görüş belirten ilk filozof olduğunu ifade etmektedir. Yazar, Fârâbi’nin özgün bir siyaset felsefesi geliştirmesinin yanı sıra felsefi düşüncenin ayrılmaz bir parça olan bu alanın Fârâbi ile farklı bir boyutta yeniden yeşerdiğini iddia etmektedir. Korkut, Fârâbi’nin ahlak, metafizik ve dinsel temalarla örülmüş bir sistem içinden sosyal ve siyasal alana baktığını söyleyerek, yapmış olduğu bu çalışmada Fârâbi’nin siyaset teorisini, ahlak ve metafizik boyutundan kopararak bağımsız ögeler halinde sunma metodunu benimsemediğini özellikle belirtmektedir.
Yazar, Fârâbi’nin geliştirdiği siyaset felsefesiyle İslâm düşüncesinde özgün bir yerde durduğu tartışılmaz bir konu olduğunu ve İslâm dünyasında ilk defa siyaset felsefesine alanlar açmış; kendi dönemine kadar bir ilim olarak dâhi görülmeyen siyaseti, müstakil bir ilim dalı olarak kurmuş olduğunu ifade etmektedir. Korkut, Fârâbi’nin klasik siyaset felsefesinin ana ögelerini kendi felsefi düşünce yapısının içerisinde ele alması ve bunları sistemli hâle getirmesi ile İslâm dünyasında siyaset ve ahlak alanında uzun yüzyıllar devam edecek bir geleneğin de doğmasını sağladığını belirtmektedir.
Halen Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde İslam Felsefesi Anabilim Dalı Başkanlığını yürüten ve bu eseri doktora tezi olarak sunan Şenol Korkut’un, bu çalışmada bilimsel akademik zihniyetin bir serüveni olarak modern dönemde Fârâbi’nin siyaset felsefesi hakkında yazılan akademik çalışmaları azami düzeyde incelediği ve faydalandığı görülür. Modern dönemde Fârâbi’nin siyaset felsefesine yönelik çalışmalar azımsanmayacak kadar önemli bir sayıda olmasına rağmen, Korkut’un bu eseri, kendisinin de belirtmiş olduğu üzere, konuya farklı bir metodoloji ile bakması ve derli toplu bir eser olması nedeniyle alanında önemli bir kaynak olacağa benziyor.
Atlas Yayınlarının Söyleşi dizisinin ilk kitabı olarak da Cengiz Aytmatov Kitabı isimli kitabı ise, üniversite eğitimi için Kırgızistan’a giden ve orada bulunduğu süre içerisinde gazetecilik de yapan Bilal Dursun Yılmaz imzası taşıyor. Yılmaz hazırladığı bu kitabı üç bölüme ayırmış olup, birinci bölüm yazarın Cengiz Aytmatov ile yaptığı söyleşilere ayrılmış. Bu bölümde yazar Aytmatov’un hayatını, sosyal hayatı, devlet ve siyaset üzerine görüşlerini ve manevi dünyasını irdelemiş, söyleşilerinde özellikle bu konular üzerinde yoğunlaşmış. İkinci bölüm ise Aytmatov’un dostlarıyla, sevenleriyle, aynı dönemde yaşayıp onunla bir şekilde ilişkisi olan kişilerle yapılan görüşmelerden, söyleşilerden oluşmakta. Bu bölümde Yılmaz, belki de Aytmatov’a soramadığı, sormak için uygun fırsat bulamadığı görüşlerini, düşüncelerini ve olaylara bakış açısını dostları ve sevenlerinin tanıklıklarıyla okura iletme yolunu seçmiş. Bu bölüm okurun Aytmatov’u daha yakından tanımasını sağlaması açısından önemli bir görev de üsteniyor ve dışarıdan bakış açılarıyla, zaafları, arzuları ile insan Aytmatov’u tanımamıza yardımcı oluyor. Kitabın üçüncü bölümü ise yazarın Aytmatov üzerine düşünen, yazan edebiyatçılar ile yaptığı söyleşilerden meydana gelmekte.
Yılmaz, kitabı özellikle resimli bir yayın olarak tasarladığını belirtmektedir. Bunun birkaç nedeni olduğunu söyleyen yazar, görmenin bazen çok şeyi daha iyi anlattığını belirtmekle beraber, bugün hayatta olmayan birinin ne zaman, nerede ve ne söylediklerini ispat etmenin zorluğunu aşmak için fotoğraf kullandığını ifade etmektedir. Yazar söyleşilerin anlık ifadelerinin fotoğraflarla desteklenmesi halinde kitabın üç boyutlu bir hâle gelebileceğini söylemekte, ayrıca fotoğrafın anlatılan konuları bir şekilde belgeleyen malzeme olması konusunda faydalı olacağını da düşündüğünü belirtmektedir.
Aytmatov’un ülkemizde daha yakından tanınmasına ve anlaşılmasına yardımcı olabilecek bu kitabın kendi alanında büyük bir boşluğu dolduracağı da açıktır.
Atlas Yayınlarının Şark Klasikleri dizisinin ilk kitabı olan, Hicabi Kırlangıç’ın tercüme ettiği Tezkire–Şah Tahmasb–ı Safevî kitabıdır. Daha önce 2001 yılında yayımlanan Tezkire bu sefer gözden geçirilmiş bir baskıyla okuyucunun karşısına çıkmış. Safevîler dönemi İran tarihinin oldukça renkli dönemlerinden biri olmasına rağmen, bu döneme ait ilk el kaynakların Türkçeye hemen hemen hiç çevrilmemesi ve bu alanla ilgili Türkçe yapılmış çalışmaların azlığı, Kırlangıç’ın Tezkire’yi Türkçeye kazandırmasının önemini daha da arttırmakla beraber yazar kitabı tercüme etmesinin asıl nedeninin bu olmadığını belirtiyor. Kırlangıç, kitabı asıl önemli kılan unsurun, İslâm tarihinin klasik dönemlerinde bizzat devlet yöneticileri tarafından kaleme alınmış kitaplarının sayısının bir elin parmaklarından az olması olduğunu ifade etmektedir. Bununla beraber Kırlangıç kitabı gördükten sonra hayal kırıklığına uğradığını, daha hacimli, daha kapsamlı ve daha edebî bir kitapla karşılaşmayı umduğunu belirtmektedir. Yazara göre Tezkire böyle olmamakla birlikte, Tahmasb’ın kitabını samimiyetle kaleme aldığı da ortadadır.
Tezkire, Safevî hanedanının kurucusu Şah İsmâil’in büyük oğlu ve devletin ikinci şahı olan Tahmasb’ın çeşitli olayları kendine has üslubuyla değerlendirdiği notlardan oluşmaktadır. Tahmasb, döneminin çok az olayını anlatmasına rağmen, bu küçük katkı bile tarihe birinci elden ışık tutması açısından çok önemlidir. Yazar bu nedenle kitabı çevirerek, Türk okuyucusuyla paylaşma isteği duyduğunu söylemektedir. Kırlangıç, kitabın birinci el bir tarih kaynağı olarak okunabileceği gibi bir hatırat kitabı olarak da okunabileceğini belirtmektedir ki, el hak doğrudur. Yazar, pek hacimli bir eser olmayan ve çok kısa bir zaman dilimiyle sınırlı kalan Tezkire’nin, Tahmasb’ın bizzat tanığı veya aktörü olduğu ve kendi dilinden anlattığı olayları özet olarak anlattığını, buna rağmen bize tarihi olayları bir şahın gözünden okumamıza imkân vermesi bakımından çok değerli olduğunu ifade etmektedir.
Her yeni ses ve renk yayın dünyasını heyecanlandırır. Atlas yayınlarına çıktığı yolda başlarılar.
Remzi Toprak































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.