Daha önceleri yazdığım bir yazıda şu ifadeleri kullanmıştım:
“Dünyanın bir kalbi vardı. Artık durmuş. ‘Ölü Canlar’ın bol olduğu bir dünyanın kalbi elbette atmaz. Nefes almanın bile insanı bunalttığı bu dünyada herkes her şeye karşı. Dünya ontolojik birlik ve bütünlüğünü yitiriyor. Elbette eylemlerin de ritmi bozuluyor. Ahlaki devamlılık ve istikrar yok artık. İnsanın insana ve kendine yabancılaştığı bir dünyanın tasviri, her türlü anlam ve değerin yok sayılmasını meşrulaştırmaya kadar götürür insanı. Çağımız ne kadar din, değer ve ahlaktan bahsederse bahsetsin, bir o kadar da nihilist.”
Nihilizm, her türlü değerin zorunlulukla yanlış olduğu inancı, kolayca kabul edilebilecek bir durum değildir. Buna rağmen günümüzde nihilizme giden yolu açanların hepsinin bir takım değerler adına hareket ettikleri gerçeği de tam bir ironi olarak karşımızda duruyor. Post-modern bir zihniyet, eylemleri meşrulaştırma adına tıkır tıkır işliyor. Oysa meşruiyet sorunu, görece zeminlerin garantisine dayanamaz. Eylemler meşruiyetlerini genel ilkelerden almalı.
İslam Dünyası’nın kendi eliyle İslam’a zarar verdiği bir dönem, tam da bu nihilizmin ayak sesleri gibi. Çünkü dinin emriyle politikanın gerekleri çatıştığı zaman dinin gereklerini değil, politikanın araç değerlerini kullanıyorsanız; süreç odaklı olmaktansa sonuç odaklı hareket etmeyi hedefleyip sürece ait ahlaki zaafları dini söylemle örtmeye çalışıyorsanız; bilin ki, aklınız ve bedeniniz eğitilmiş ama gönlünüz ve vicdanınız terbiye edilmemiş demektir.
Gönül ve vicdan terbiyesine ihtiyacımız var…
Devamı için: http://www.gazetevahdet.com/once-kendimizi-bilmeli-2246yy.htm
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.