• İstanbul 19 °C
  • Ankara 26 °C

Behçet Gülenay: Havf ve Reca Arası Bir Kor

Behçet Gülenay: Havf ve Reca Arası Bir Kor
Ta ki televizyonu açana kadar nasıl da mutlu bir aileydik oğul.

Ekranda “ Darbe Girişimi” diye son dakika haberleri geçiyordu. İlk etapta olanlara bir anlam veremedim. Acaba hangi Ortadoğu ülkesi yine diye düşündüm. Ülkemizde darbe teşebbüsünde bulunulacağı aklımın ucundan geçmedi her nedense. Birden devlet televizyonunu açmak düştü aklıma. TRT’yi açtığımda yüzü solgun, korkulu ve ağlamaklı spiker kızın gözleriyle göz göze geldim.  "yönetime el koymuştur” cümlesi defalarca yankılandı zihnimde. İrkildim, Senin ve kardeşlerinin geleceği geçti gözlerimin önünden. İçim daraldı, boğazıma yumruk büyüklüğünde bir düğüm sıkıştı, yutkunamadım.  “bu ne zırvalık” dedim. Kendime geldiğimde seninle göz göze geldim oğul. Sütbeyaz yüzüne solgun sarı bir renk yayılmıştı.

 

       Bilfiil yaşadığım üçüncü darbeydi bu oğul. 12 Eylül’ü hatırlamayacak kadar çocuktum, tıpkı senin yaşlarda. Ama vahametini köyümüzün semalarından geçen her uçak ve helikopterle birlikte çokça dinledim deden ve diğer büyüklerimden. Ne zaman bir savaş uçağı geçse semalarında köyümün kırılırdı kanatları kuşların… Darbe korkusu gözlere o kadar çok sinmiş olacak ki köyümüze askeri müfrezenin her gelişinde topyekûn işkillenir, aniden tedirgin bir hava köyün sokaklarına yayılırdı. Bu olumsuz havanın etkilerini fazlasıyla hissetmiş olacağız ki askeri görür görmez kaçıp saklanırdık diğer çocuk arkadaşlarımla birlikte. Doksanlı yılları bütünüyle kuşatan zulüm ve faili meçhuller çocukluğumun çeperlerini sarmış, bunun sonucunda da 28 Şubat post modern darbesinin sert, puslu havası 2000’li yıllara kadar hayatımı, hayallerimi, rüyalarımı her geçen gün daha da şiddetlenerek postal, dipçik ve tecritlere dönüşerek işgal ediyordu. Her yolu deniyorlardı, rabbimin verdiği özgürlüğü almak için gözlerimden ve kalbimden. Hayatımızı tarifsiz bir korku sarmıştı. Olağanlaştırılmış bir korku… Senin çocuk olduğun bugünlerde ben, yeniden çocuk oluyorum. Seninle, kardeşlerinle oyun oynayarak büyüyen, çocukluğunu yaşayan bir baba… O yıllarda yaşadığımız zulüm tarihin sayfalarına utanç izleri olarak düşmüş, hala hafızalarımızda tazeliğini koruyor. Dünyada insanoğlunun işleyebileceği ne kadar suç varsa hepsini yüklüyorlardı omuzlarımıza. Şimdi ben bir baba iken, geleceklerine bin bir umutla adandığım siz çocuklarım darbe mi yaşayacaksınız. Şu an her şeyden habersiz kollarını açmış tatlı tatlı gülümseyerek bana doğru gelişin. İnan oğul, bana gelişinin ne çok anlamlı olduğunu ilk defa fark ettim. Seni kucağıma alıp öpmek…

 

       Dinle oğul. Sen daha çok küçüksün, içinde bulunduğumuz hali sana anlatmaya kelimeler de senin yaşlarında bir çocuğun kavrayışı da kifayetsiz. Sadece şunu bil. Bir darbe girişimi var, hatta bir işgal. Bu girişimin başarısız olması için, sen ve senin gibi bugünün ve geleceğin bütün çocukları vatansız kalmayasınız diye, biz düşünen ve inananların indirmemizi istedikleri başımızı daha da kaldırmanın tam zamanıdır oğul.

“Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü...”*

 

       Tasalanma oğul "Size karşı insanlar toplandılar, artık onlardan korkun" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, o ne güzel vekildir."** diyenler için üzülmek yok. Oğul, çıkacağız gün ışığına. Biz ki hak davanın gönül erleriyiz. Seni ve kardeşlerini Allah’a emanet ediyorum. Seni göğsüme bastırarak her zamankinden daha uzun öptüğüm bu anı bir daha yaşar mıyım bilemiyorum. Hani bir gün vardır ya bir şeyler yapmalı dediğimiz, o gün bugün olmalı oğul. Ben şimdi Bedir kuyularından su içmeye gidiyorum.

 

       Bak oğul. Anneni ilk defa bu kadar soğukkanlı görüyorum. Normal günlerde bile “dışarı çıkma, olaylar var” der. Ama şu an öyle mi? Şeksiz şüphesiz, sesinde en ufak bir tereddüt olmadan “git” diyor. Şunu unutma oğul, başlangıca takılıp sonu algılayamayanlar ve son kerteye gelene kadar başlangıcı unutanlar ümitsizliğe ve üzülmeye mahkûmdur. Öfkelenmek ve sızlanmak inananlara yakışmaz.

 

       Oğul şimdi özgürlüğün tam kalbindeyiz, meydanlarda… Meydanlar ki mahşer, Meydanlar mescit, bayraklar seccade… Yürekler havf ve reca arası bir kor. Saladır toplayan şehadete nikâhlı yiğitleri. Tıpkı Bedir ashabı gibi korku alınmış yüreklerden. Ölüme koşuyoruz düğüne gider gibi. Göğsünde iman sokaklarda genç ihtiyar istikbalden yorganlar altında bir destan yazılıyor. Ninelerimiz bile bastonlarıyla nöbette. Saf saf dizilmiş tüm iyi insanlara ve çocuklara dua makamındayız. Duanın en güçlü savunma sistemi olduğu anı, Allah’a toplu olarak yakın olma arzusunu, omuz omuza direnişin coşkusunu, inanmanın zirvesini yaşıyoruz. Darbeci hainlerin şerrine karşı ilk andan sabahın ilk ışığına kadar hayra ulaşmak için hala ayaktayız. Sabah namazı, şükür secdesi, birlik ve beraberlik… Her şey çok güzel. İrademize yapılan darbeye karşı nefesimiz yettiğince durmaya, yani fiili duaya devam...

 

       Okçular Tepesi’nin o önemli noktasındayız. Burayı terk etmememiz lazım oğul… Bizi yalnız bırakma, Sen de uyuma oğul, uyumamızı bekleyenler gaflet içinde çırpınışı ve kaçınılmaz kaybedişi tadacaklardır elbet.  Tankına ve topuna güvenenler bilsinler ki tankın ve topun gücüne yenilmeyecek bir silahımız var bizim. Biz ki duanın gücüne iman etmişiz, duanın silahı yeneceğini bilenlerdeniz. Her darbe sonrası susturulan ezanlar bu defa her zamankinden daha gür yükseliyor, salâlar yükseldikçe darbeciler çözülüyor. Gör oğul, gün aydınlığı nasılda aşkla doğmaya niyetli ülkemin üzerine. Aç o minnacık ellerini oğul, yakara yakara diyelim ki  “gün ışımaya başladı, yurdumuza sen güneş doğdur rabbim, sabahı bize aydınlık kıl, yüreği Allah diye atan bu halkı mahzun etme, gam ve keder verme rabbim, sen bizi ezansız bırakma”

 

       Ve duaya yenildiler oğul. İşin rengi belli olunca da çark ettiler. Bir kısmı tiyatro deyip sıyrılmaya çalıştı. Büyük bir kısmı da bed/duadan kalkanlara kuşanıp sanki tankların altında ezilenler, şehit olanlar kendileriymiş gibi riyakârlıklarını kustular. İçlerindeki şeytanı saklamakta bu kadar usta başka bir zümreye şahit olmadım yeryüzünde bugüne kadar. Görüyorsun oğul, makam, para ve din zafiyetinin insanı götüremeyeceği uçurum yoktur.

 

       Oğul onların kalbinde insanlığın öldüğü gibi bizim kalbimizde de sevinç ölmesin. Irk, din, dil ayrımı olmadan, sabırla duayı, sevgiyle kardeşliği yeniden diriltelim. Birlikte ne güzeliz oğul! Bugün, geceye yenilmeyen; öldürmeden zaferin nasıl kazanıldığını, savaşın barışa nasıl dönüştürüldüğünü tüm dünyaya sala ile duyurduk. Geceden, sabah fetihlere uyandık oğul. Evet, bir sabah daha uyandırıldık, bir şans daha verildi, belki tövbe edip şükrederiz diye… Şu an kalbinde imanın ateşlendiği gençler doldurmuş meydanları. Nöbetteyiz, ama en iyiler ve cesurlar biz değiliz. Bizim içimizdeki en iyilerimiz ve cesurlarımız 15 Temmuz’da şehit oldular... Onların başlattığı huzur nöbetinin diriliş sesleri yurdumun her karışında kıyama kalkan bu milletin kutlu yürüyüşüyle yankılanıyor.

 

       Kitaplardan okudum oğul, eskiden darbe olduğunda o zamankiler aç kalacağız korkusuyla marketlere koşuyormuş. Biz de vatansız kalmayalım diye sokaklara koştuk. Sakın ha oğul! Kimseye hürriyetini verme. Hürriyet aziz şeydir. Biz ekmeksiz yaşarız hürriyetsiz hiçbir zaman, biz ki kula kul olana karşı Allaha kul. Bu satılık apoletler öyle bir değersizleştirdiler ki tüm değerlerimizi; barışı, erdemi, inançlarımızı... Ölümü bile kirlettiler oğul! Yazacaktır tarih bir dolara satılanı ve de tank altına yatanı… Oğul tarihin kaydettiği bu direniş ve dirilişi aşk ve imanla taşı yarınlara…

  *Ahmed Arif

** Ali-İmran Suresi 173

Bu haber toplam 1337 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim