İfade etmek gerekir ki, Türkiye’nin öncelikle Suriye’deki ABD varlığına değil, YPG’ye verilen desteğe itirazı vardı. Söz konusu ABD desteği, YPG’nin Türkiye’ye düşmanlık yapması yönünde bir içeriğe sahip olmasaydı Türkiye yine bu kadar sert tepkiler vermez, Türk-Amerikan ilişkilerinde de bu kadar çok sorunlu başlık yer almazdı.
Trump’ın bu kararı almasında, Türkiye’nin yürüttüğü müzakerelerin etkisi büyük oldu. Görüşmeler sırasında Trump, sadece ABD’nin genel dış politikasını gözden geçirme imkanı bulmadı. Aynı zamanda Pentagon ve Suriye operasyonlarını yürüten birimlerin “kendisine rağmen” davranmalarını da sonlandırdı. Diğer bir ifadeyle Trump, ABD’de askeri iradenin sivil iradeyi yönlendirmesine de tepki vermiş oldu. Çevresindeki neredeyse tüm ekibi lağvetmesinin bir uzantısı olan bu durum, “bugüne kadar bana hata yaptırdınız” anlamına gelen bir içeriğe sahip.
Kararın ABD’yi ilgilendiren ikinci boyutu ise bundan böyle Suriye konusunun askeri değil siyasi düzlemde ele alınacak olması.
Taktiksel değişim
Çekilmenin ABD’yi Suriye masasında “yapıcı oyuncu” durumuna sokacağı, Rusya ve İran’a daha fazla baskı yapma imkanı yaratacağı anlaşılıyor. Aynı zamanda Astana Süreci’ne ihtiyaç olmadığını ve Suriye geleceğinin daha geniş masalarda görüşmek gerektiğini ileri süreceği öngörülebilir.
Ayrıca, Trump’ın bu kararı almasının Kaşıkçı Cinayeti ile ilgili olduğu da hatırlatılmalı. Cinayet bir skandala dönüştükten sonra, Suudi Arabistan-ABD ilişkileri yeniden yapılandırılmak zorunda kaldı. Meselenin siyasi baskısı Trump’ı bunalttı; ayrıca Suriye’deki Suudi faaliyetleri ABD’nin denetleyemeyeceği bir boyuta geldi. Üstelik Suudi Arabistan-Türkiye arasındaki gerilimin ABD stratejilerini uygulanamaz kıldığı anlaşıldı. Bu gerilim ne İran’ın sınırlanmasında işe yaradı ne de İsrail’in güvenliğine hizmet etti. Tam tersine Rusya’ya alan açtı; İsrail-Rusya ilişkilerinin kurulmasına neden oldu, Türkiye-Rusya yakınlaşması yarattı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.