• İstanbul 19 °C
  • Ankara 24 °C

Doç. Dr. Fethi Güngör: İlerleyebilmek için önce geçmişimizle yüzleşmek

Doç. Dr. Fethi Güngör: İlerleyebilmek için önce geçmişimizle yüzleşmek
“Çeşitli ülkelerden Müslüman olan insanlar Müslümanların gayretiyle Müslüman olmuyor. Birçok kimse Kur’an’ın tercümesini okuyor ve dikkatini çekiyor, sonra da ilgileniyor, ilgilenince de hidayet yolunu buluyor."

Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi’nde 9 Şubat’ta açılan 5. Üsküdar Kitap Fuarı 17 Şubat Pazar akşamına kadar açık kalacak. Şaşırtıcı derecede ucuz fiyatlara bulabileceğiniz binlerce kitap yanında gün boyu devam eden söyleşi, sohbet ve imza etkinliklerine de katılabileceğiniz fuara ailece gitmenizi tavsiye ederim. Fuardan heyecanla aldığım yeni kitapları beklemeye alarak, elime yeni geçen bir başka kitaba dikkatinizi çekmek istiyorum.

Editörlüğünü Haseki Dinî Yüksek İhtisas Merkezi Müdürü Dr. Adil Bor Hoca’nın yaptığı Haseki Konferansları, Mart 2015 - Ocak 2018 tarihleri arasında Merkez’de gerçekleştirilen konferanslardan on üçünün metinlerini ihtiva etmektedir (1). Gelenekten geleceğe İslam Âlemi’nin çeşitli meselelerine temas eden ve dikkatle okuduğum bu konferans metinlerinden size de bir demet sunmak istiyorum.

İslam’ı iyi temsil etmek: Samimi, dürüst ve takvalı olmak

Marmara Üniversitesi’nde tefsir bilim dalında yüksek lisans eğitimimi alırken hem dersimize gelen hem de tez danışmanlığımı yapan İslâmî İlimler Araştırma Vakfı (İSAV) Mütevelli Heyet Başkanı Prof. Dr. Ali ÖZEK, Haseki Eğitim Merkezi’nde 5 Mart 2015 tarihinde vermiş olduğu “Din Eğitimi Ve Kur’an’ın Rehberliği” başlıklı konferansta iyi örneklikle İslam’ı temsil görevimizi şu şekilde anlatmıştır:

“Çeşitli ülkelerden Müslüman olan insanlar Müslümanların gayretiyle Müslüman olmuyor. Birçok kimse Kur’an’ın tercümesini okuyor ve dikkatini çekiyor, sonra da ilgileniyor, ilgilenince de hidayet yolunu buluyor. 

Yusuf İslâm ile Londra’da bir gün beraber oturduk. Bana nasıl Müslüman olduğunu anlattı ve dedi ki: “Benim bir futbolcu kardeşim var. Libya’ya maça gitmişti. Oradan İngilizce Kur’an tercümesi getirmiş ve bana; “Al şunu sen oku, ben bununla ilgilenmiyorum.” demişti. Ben de alıp bir kenara koymuştum. Aradan bir hayli zaman geçmişti. Bir gün canım sıkılmıştı. Bakınırken Kur’an tercümesi gözüme ilişti. Alıp okumaya başladım. Okudukça dikkatimi çekti, daha dikkatli okumaya başladım. Neticede kendime göre araştırdım, başka kitaplar da bulup okudum ve ondan sonra Müslüman olmaya karar verdim. Adımı da Yusuf İslâm olarak değiştirdim.”

İşin asıl garibi, Müslüman olduktan sonra, bu Müslümanlar nasıl yaşıyor, nasıl insanlardır, ülkeleri nasıldır diye çok merak etmiş. Bir İslâm ülkesine gideyim diye karar vermiş ve Mısır’a gitmiş. Orada halkın durumunu görünce “yanlış mı yaptım acaba” diye içine bir şüphe gelmiş!  “Benim anladığım Müslümanlık böyle değil, Müslümanları farklı gördüm ve ben imanımı kaybettim!” diye korkmaya başlamış. Sonra aklına bir şey gelmiş. “Gördüğüm bu insanlar Müslüman ama Müslümanlığı bu kadar anlıyorlar. Bunların hayatı, davranışı böyle.” diye düşünmüş. Niyeti sahih olduğu için Cenâb-ı Allah onu o şüpheden kurtarmıştır. Ondan sonra yoluna devam etmiştir. 

“Yâ Rabbi! Göz açıp kapayacak kadar bir zaman bile olsa beni nefsime bırakma.” diye bir dua vardır. Dikkat edin, insanın en büyük düşmanı kendi nefsidir. İnsanın içinde iyi de vardır kötü de. Bunlar insana yerleştirilmiştir. Onun için Allah’a sığınırız. Korku ile reca arasında olunmalıdır. Ne kadar büyük bir âlim olursan ol, ne kadar dindarım dersen de bunların hiçbirinin garantisi yoktur. Tek garanti, Allah’ın koruması, korku ile ümidin bir arada olmasıdır. 

Eskiden papazlar Hıristiyanlara cennetten arsa satıyorlarmış. Günümüzde birçok hoca ve şeyh de; “şöyle yaparsan cennete girersin, beni dinlersen kurtulursun” gibi ifadelerle Müslümanları kandırıyorlar! Bunlar yanlıştır. İnsanları kandırmak kolaydır.

Başka dinden İslâm’a dönenler Müslümanlara bakarak Müslüman olmuyor; Kur’an’ı okuyarak Müslüman oluyorlar. Bunun belki istisnası vardır ama zordur. Çünkü biz Müslümanlar iyi örnek olamıyoruz. Eskiler oluyordu. Müslümanlar İslâm tarihinde ilk asırda dünyanın bilinen bölgelerinin hepsini fethetmiş, fethedilmeyen çok az yer kalmıştı. Nasıl yaptılar bunu? Çünkü o Müslümanlar iyi örnekti. 

Dinin esası samimiyettir. İnanacaksın, samimi olarak bağlanacaksın. Bir de dürüst olacaksın. Dürüst değilsen Müslüman olmuşsun ya da olmamışsın o kadar önemli değil. Allah Rasulü (s); “Güzel ahlâk gibi bir asalet olamaz.” buyuruyor. Yani bir insanın davranışı dürüst, ahlâkı güzelse, işte o en büyük asalettir. Babası, annesi falancadır, filancadır, bu hiç önemli değildir. Aynı şekilde haramlardan kaçmak kadar da bir takva olamaz…” (2).

Devamı: https://www.dirilispostasi.com/makale/ilerleyebilmek-icin-once-gecmisimizle-yuzlesmek-5c61eb70c0d1c552505470c4

Bu haber toplam 516 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim