• İstanbul 18 °C
  • Ankara 27 °C

Durdu Güneş: Dini İnanış mı, Seküler Anlayış mı? Neredesin Ahlak?

Durdu Güneş: Dini İnanış mı, Seküler Anlayış mı? Neredesin Ahlak?
Son zamanlar yayımlanan yazı ve kitaplarda siyasi güç üzerinden ahlaki dejenerasyon konusu sık işlenmekte.

Ahlakı din kökenli ahlak ve seküler ahlak olarak ikiye ayırıp sonra siyasi gücü nirengi noktası kabul ederek birinin doğruluğuna karar vermek beraberinde bir çok yanlışı getirir. Çünkü ahlak bu ikili ayrıma sığmayacak kadar geniş olup sadece siyasetle test edilerek, doğrulanacak bir olgu değildir.

Ahlaki yozlaşmanın köklerini sosyo kültürel yapının içinde aramak gerekir. Toplumsal zihniyetin elverişli olmasıyla yozlaşma, bir virüs gibi yayılır. Sosyo kültürel yapıya ayna tutmak kolay değildir. Çünkü böyle bir durumda eleştirdiğimiz konunun içine kendimizi de almak gerekir. Oysa tüm günahı siyasi bir kuruma yüklediğimizde, kendimizi temize çıkarır muhalif olduğumuz siyaseti dileğimiz gibi kötüleyecek kolaycı ve ucuz bir yol seçmiş oluruz.

Sosyo-kültürel zeminde ahlaki yozlaşma hakkında, kendi penceremden şu tespitleri yapabilirim.

1- Doğruları bildiğimiz halde yapmıyoruz. Neden yapmadan sorusuna karşılık ise cevabımız hazırdır. “Teori başka, pratik başka” bu durum beraberinde iki yüzlülüğü getiriyor. Doğruyu bildiği halde yapmayan kişi kendi kendine karşı çifte standartlıdır. Doğruları nutuk atarken, sohbet ederken, yazarken kullanmak ama hayatımızda uygulamamak ahlaksızlığın önemli nedenlerindendir. Bu durum riyakarlıktır.

2- Bilinçaltında kodladığımız ve bizde utanç duygusunu ortadan kaldıracak basma kalıp atasözlerimiz vardır. “Bal tutan parmağını yalar.” “Çeşme akarken testini doldur.” “Rüzgar varken harmanını savur.” “Gemisini yürüten kaptan” “Doğruyu söyleyeni dokuz köyden kovarlar.” “Yalandan kim ölmüş” gibi sözler opürtünist, çıkarcı, fırsatçı davranmayı akıllılık veya uyanıklık olarak gibi göstermektedir Bu durumda doğru ve dürüst olmak saflık, budalalık, aptalık olarak algılanacaktır.

3- Sadece hafızaya yönelik eğitim en kutsal değerleri bile ezberletmekte ancak bu değerler felsefi olarak irdelenip bir mantıkla içselleştirilememektedir. Ahlaki ilkeler bir nasihat tarzında olup muhakememize zekamıza işlenmiyor emanet cümleler olarak kalıyor. Arka planında muhakeme ve zeka olmayan kavramların içi boşaltıldığında kişiler farkına varmıyor. Zihinde, yürekte kökü kalmayan doğruluk, dürüstlük, erdem gibi kavramlar sadece dillerde dolaşmaktadır.

Sokrates “Sorgulanmamış hayat yaşamaya değmez” demekle hayata dair kavramların irdelenmesi üzerinde durmuştur. Ezberci bir anlayışla öğrenilen şeylerin hayata bir anlam katmadığını ifade etmiştir.

4- Yunus Emre “Bu dünya dopdolu kalleş/Her birinden bir taş gelir” derken Toplumda yaygın olan arkadan vurma, arkadan konuşma, pusu kurma, kumpas kurma gibi kalleşçe gibi ahlaksızlıktan yakınmıştır.

Çetin Altan bir yazısında doğu toplumlarında pusu kültürü, batı toplumlarında duello kültürünün yaygın olduğunu belirtmişti. Pusu kültürü gizli ve arkadan duello kültürü açık ve önden yapılan bir mücadele biçimidir.

Batı toplumu kalleşliği hoş görmemiş, Sezar’ı arkadan vurarak ölümüne sebep olan Brütüs’ü kötülüğün, kalleşliğin simgesi olarak olarak etiketlemiştir.

Devamı: http://www.fikircografyasi.com/makale/dini-inanis-mi-sekuler-anlayis-mi-neredesin-ahlak

Bu haber toplam 278 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim