• İstanbul 19 °C
  • Ankara 24 °C

Elif Sönmezışık: Okul

Elif Sönmezışık: Okul
Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Evet, öğretim yılının başlamasına daha vakit var. Ancak etrafınızda, ilk-orta-lise veya “dengi” okullara kayıt için yoğun vakit harcayan ya da seçtiği okullarda çocuğu için nelerin gerektiği tespitiyle uğraşan veya “okulu şehrin en iyi olmadı madem, öğretmenin iyisi olsun” diyerek sorup soruşturan ve bunun için bütün imkânlarını zorlayan ebeveynleri görüp durmaktasınızdır.

Üniversite ise ayrı macera. Şehir dışında okul kazananların telaşı ayrı, şehir içinde güzergâhı tutturamayıp yurt telaşına düşenler ayrı, burslu, yarı burslu veya devlet üniversitesi ayrımlarında okullarının neye karşılık geldiğini anlamaya çalışanlar ayrı, buna kafa patlatan ebeveynler ayrı yoruluyor şimdilerde.

Merkezî disipline bağlı bir okul anlayışına mecburen değinecek olsam bile, bu yazıda okul fikri için temel almak niyetinde değilim.

İyi okula, iyi bölüme, kariyer vadeden bir eğitime yelken açanlar, yolun yarısını kat etmiş sayıyor kendini. Temelin sağlam olduğuna kani oluyor.

Düşüncelerim de zaten burada yorulmaya başlıyor.

Okulların ve eğitimin kalitesinin mutlak kader belirleyici olduğunun düşünülmesi salgını ne zaman başladı?

Afet bölgesinde yokluktan market talan eden afetzedeler gibi “iyi” okullardan canla başla yer kapmaya çalışmaktan doğan karmaşaya nasıl hapsolduk?

Bütün bu “çok yıldızlı” eğitimler için didinen anne babaların çocukları eğitimini tamamladıktan sonra, az çalıştıran çok kazandıran bir işe “kapak atabilmek” için sarf ettiği çabalar bizi giderek neye dönüştürüyor?

Ekilen ne ise o biçiliyor. Bu düstur, kaderin yapıtaşlarından.

Eğitimi, bugünkü okul adı verilen merkezî yapılanmadan beklemenin ve anne kucağından inen çocuğun eğitimini koşulsuz bu okullara kanalize etmenin sonunun neye vardığını, son üç-dört yıldır konuşulan “gençlik” sorunlarından da fark edebiliriz.

Merkezî eğitim sistemi -eğer bu konuda yeterlik gösterebiliyorsa- millî düsturun benimsenmesi, çocuğun ilk sınıftan itibaren kendini toplumuna kazandırılacak/ kazandırılmış bir değer olarak görmesi, birlik ve beraberlik duygusunun toplum içinde, yaşıtları arasında ve kalabalıklar eşliğinde kazanılmadı bakımından öncelikli ve rakipsiz bir öneme sahip. Bu öyle güçlü bir etki taşıyor ki; Cumhuriyet'in ilk on yılında yokluklarla mücadele edilmesine rağmen her köye enstitü kurma seferberliği ile resmî ideolojinin dönüştürdüğü nesiller üzerinden bu etkinin okuması yapılabilir. Keza, o dönemden itibaren yaygınlaşan ve merkezden gelenleri sorgulamadan tâbi olma ilkesinin sonraki nesillere etkisi de bir o kadar güçlü olmuştur.

Bu güçlü etki, güzel niyetler için seferber edildiğinde karşınızda özüne bağlı, güzel nesillerin fotoğraflarını bulursunuz.

Fakat biz böyle bir fotoğrafa sahip değiliz.

Sistemin ağırlığıyla yapıtaşları yerinden kımıldamamış, her şeye rağmen özünü, manevi kaynaklarını ve yaradılışı reddeden bir anlayışla devam etmesine engel olunamamış eğitim sistemiyle, karşımızda yabancılaşan ve yabancılaşması durdurulamayan gençler buluyoruz.

Ebeveyniyle ergen bunalımından dolayı değil, düşünce ayrımından dolayı çatışan nesillerin peyda olduğunu ve bu çatışmanın değer yargıları kabülünde dahi ayrışmalara vardığını, “deist veya ateist yönelimi” gibi tartışmalar eşliğinde fark etmedik mi? Ancak bu kadar sığ bir başlık üzerinden gelişen tartışmalarda artık ne onlar bizi ne de biz onları duyabilir durumdayız.

Herkesin sorduğu “Kabahatli kim?” sorusuna verilen cevap genelde okullar ve eğitim sistemi oluyor. Yapıtaşlarında hiçbir şeyi değiştirmemiş ve ferdi yaradılışıyla buluşturmada bir adım ileri gidememiş eğitim sisteminin hâli pür melalinin bugüne mal edilecek yeni bir şey olmadığı, ayrışan çocukların ebeveynlerinin tamamına yakınının aynı eğitim sisteminin sonucu olduğu gerçeğini yadsımadan düşünürsek durum farklılaşır.

Evdeki eğitimin durumunu ve anne babaların evi artık öncelikli bir eğitim yuvası ve bir okul olarak kurgulamadıkları gerçeğiyle yüzleşmemiş gerekir. Bu kimi istisnalar dışında böyle…

Okulun evde kurgulanması, Hz. Hatice Annemiz'e kadar geriye giden bir durum. Müslümanlara uygulanan abluka döneminde anaokuluna en yakın formu ilk olarak kendileri kurmuştu. Hem çok çocuklu bir anneydi hem de evlatlıkları vardı. Hanesi, ilk Müslümanların umut kapısıydı. O bütün vazifelerinin yanında çocuklar için bir eğitim alanı açtı.

Devamı: http://www.yenisoz.com.tr/okul-makale-41060

Bu haber toplam 303 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim