• İstanbul 14 °C
  • Ankara 16 °C

Erbay Kücet: Geleneğin Adamı: Nevzat Yalçıntaş

Erbay Kücet: Geleneğin Adamı: Nevzat Yalçıntaş

14 Temmuz 2016 Perşembe günü akşamı İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörünün mezuniyet töreni konuşması ve devlet büyüklerinden gelen tebrik telgrafları okunurken ‘Yuh’ çekenlere inat kızgınlığımızı ayakta alkışlayarak gösterdiğimizde gözler üzerimize çevrilmişti. Kültürel değerlerimiz ve inanç kodlarımıza yapılan çabaların cevap bulamadığını görmüş,  ancak en küçük oğlum Akif’in inşaat mühendisi unvanını kazanmasını buruk kutlamıştık.  

İstanbul’a gelmişken tarihî ve kültürel gezimizi ihmal edemezdik. Öyle de yaptık. Her zaman olduğu gibi aracımızı park yerine koyduğumuz Dolmabahçe Sarayı Saat Kulesi altındaki TBMM sosyal tesislerinde yorgunluğumuzu atmak için çayımızı yudumluyorduk.  Güzelliğini esirgemeyen İstanbul’u temaşa ediyorduk. Uzun zamandır görüşemediğim Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş’ın asistanı ve yol arkadaşı Nevzat Gökalp’in telefonu sohbetimizi bölüverdi. Hocamız vefat etmiş. İlk sözüm ‘inna lillahi ve inna ileyhi raciun’ oldu. Akşama yakalanmamıza az bir süre kalmıştı. Biraz beklemeden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız muhterem İsmail Kahraman’a haber vermek için aradığımda başkanımızın haberinin olduğunu söylediler. Nevzat Hocamızla bir dönem birlikte çalıştığım için cenazesinde bulunmak arzusundaydım. Dolmabahçe Camiinden gelen ezan sesiyle mekândan ayrıldık. TBMM Konukevine ulaştığımızda 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü görüntüleri televizyon ekranlarındaydı.

Milletvekilliği yaptığı partisini ve liderini medya vasıtasıyla 17-25 Aralık sürecinde çeşitli vesilelerle acımasızca eleştirdiği için sempatik halini unutturan merhum Yalçıntaş hocamızın vefatını çirkin olay unutturmuştu.

Türkiye Yazarlar Birliği’nin 1993 Eylül’ünde tertip ettiği ‘Uluslararası Şiir Şöleni’ için Kazakistan’a giderken İstanbul’da Türkiye gazetesine uğradığımızda kendisini yakından tanımıştım. Fazilet Partisi milletvekili ve Tanıtım ve Medyadan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olduğunda ise yakın çalışmaya başladık. Teşkilat mensuplarının eğitimleri için seminer, toplantı ve çalışmalar tertip edilirken hafızamda güzel yaşanmışlıklar kaldı.

Ankara’da Maltepe Camiine yakındı Fazilet Partisi. Cuma namazlarımıza her seferinde son dakikalarda çocukların elimize tutuşturduğu çok cüz’i bedel ile aldığımız karton parçaları üzerinde eda ediyorduk. Biz kartonlarımızı olduğu yerde bırakırken kartonu yanına alır odasına koyarken “Haftaya tekrar namaz kılmayacak mıyız? Neden tekrar para verelim. Bir dahaki sefere kullanırız” dediğinde şaşkınlığımız artardı.

Randevularında kol saatini çalışma masasının üzerine koyduğunda ziyaretçiye vaktin ne kadar önemli olduğunu hissettirirdi. Yanındakilerden birisi not almak için ondan kalemini rica ettiğinde kaleminin kapağını vermezdi ve ‘bakın kapağıyla verirseniz adamcağız bilmeden, istemeden veya unutarak kaleminizi cebine rahatlıkla koyabilir, siz de kalemsiz kalırsınız’ sözleri kulağıma küpe olmuştur.

Nevzat Yalçıntaş yanındakileri teşvik eder, onları en güzel sözlerle taltif ettiğinde kendimi sorgulardım. Giresun’da tertip edilen bir toplantı arasında iki elini açarak ‘İşte meclisi yönetecek adam!’ sözlerinden sonra arkama ve yanımdakilere bakmıştım. Hoca devam ederek ‘başka yere bakma sensin o !’ diyerek iltifata devam etmişti.  

Sohbetlerinde tanıtımın önemini vurgularken rahmetli annesinin mahalledeki komşu kadınlarına kardeşleriyle birlikte onu da överek anlattığı için evlenecekleri kızları rahat bulduklarını ballandırarak anlatıp konuyu tanıtımın önemine bağlardı.

Onunla ilgili bir toplantıda düşüncelerini dile getiren öğrencisi Numan Kurtulmuş, "Aydın ve entelektüel olmanın esas itibariyle aslında mutlak suretle batıcı olmak, modern olmanın da mutlak manada batı taklitçisi olmak olarak değerlendirildiği bir dönemde Nevzat Yalçıntaş, modern olmayı hem iyi bir şekilde anlamış, hem de aydın olmanın, entelektüel olmanın batı taklitçisi olmak olmadığını, tam tersine bu milletin kendi ruh köküyle, milli değerleriyle, bu milletin kültürüyle, sanatıyla, edebiyatıyla, var oluş nedenleriyle ilgili olduğunu ortaya koymuş, hayatında da bunu ispat etmiş birisidir" diyor.

Ali Coşkun, Abdülkadir Aksu ve Cemil Çiçek’le olan yakın dostluğu bilenleriz. Onunla oğlu Murat Yalçıntaş’ın kurucusu olduğu Ak Parti milletvekilliği sırasında da görüşmeye devam ettik.  83 yaşında vefat eden siyasetin aktör isimlerinden Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş  hocamızın hayatı, bir kişinin hayatı olmaktan da öte aslında bir devrin de özeti mahiyetindedir. Hocamıza bu vesile rahmet dileklerimi gönderirken Sayın Ali Coşkun’dan dinlediğim ve Yavuz Donat’tan okuduğum bir hatıra ile sizleri baş başa bırakıyorum.

Türbe Ziyareti

Ali Coşkun, Nevzat Yalçıntaş ve dostları bir "türbe ziyaretine" gitmişler. Ayakkabılarını çıkarmış, içeri girmişler.  Ancak Prof. Yalçıntaş daha önce sütten ağzı yandığı için "yoğurdu üfleyerek yiyeceğim" demiş. Ayakkabısının bir tekini "türbenin bir köşesine" koymuş. Diğer tekini "öteki köşesine." Yanındakilere de şöyle demiş:

- Hırsız nasıl olsa tek ayakkabıyı çalmaz... Tek ayakkabı kimsenin işine yaramaz.  Ve türbeye girmiş. Namaza durmuş.  Ali Coşkun, türbedeki namazı erken bitirmiş. Hemen dışarı çıkmış. Prof. Yalçıntaş'ın ayakkabısının tekini almış. Götürmüş, otomobilin içine saklamış. Sonra dönüp, yeniden türbeye girmiş. Prof. Yalçıntaş namazını kılıp, türbeden çıkınca... "Hay Allah" diye sesini yükseltmiş: 

- Ayakkabımın teki yok... Kim almış olabilir?.. Tek ayakkabı kimin işine yarar? 

Ali Coşkun hemen yanına gelmiş: 

- Hocam, tek ayakkabı ancak tek ayaklı birinin işine yarar... Kimbilir, belki de ayağının tekini otomobil kazasında kaybeden biri almıştır. 

Nevzat hoca türbeden "tek ayakkabıyla" ayrılmış. Öteki ayağında ayakkabı olmadığı için biraz "aksayarak, topallayarak" yürüyormuş. Koskoca Prof. Yalçıntaş’ı o halde görenler birbirlerine göstermişler. Gülmüşler. Prof. Yalçıntaş bunun üzerine, içinden, beddua etmiş:
- Yarabbi... Benim ayakkabımın tekini kim aldıysa... Beni kim böyle gülünç duruma getirdiyse... Sen de onu herkesin içinde gülünecek duruma sok.
Az sonra otomobilin yanına gelmişler. Kapıyı açıp, içeri girmişler. Nevzat hoca bir de ne görsün... Ayakkabısının teki otomobilin içinde. Daha önce kendi oturduğu yerde.
"Bu bir mucize" diye sevinmiş. Ali Coşkun da "evet" demiş:

- Ziyaretine geldiğimiz muhterem şahsiyetin mucizesi... Nevzat hoca sen artık cennetliksin.
 

Bu haber toplam 960 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim