Dostoyevski’nin Karamozof Kardeşler romanında ifade edildiği gibi: “Tanrı yoksa her şey mubahtır.” Allah, ahiret ve ahlak yeryüzündeki imtihanımızı belirliyor.
Ahirete inanan bir kimse o yokmuş gibi davranamaz. Sonun bilincine ulaşan kişi başına gelen günlük ya da vakitli vakitsiz akıbetlerin derin tasasını çekmez.
Şayet ahirete inanıyorsanız kederiniz de mutluluğunuz da kimsenin mutluluğuna benzemez. Benzememeli de zaten.
Sabır ahirete inanan insanın dünyevi göstergelerinden biridir mesela.
İşin en hayırlı sonunu bekleme kuvvetidir bu.
Sabırsız kişi hesabın yarına kalmasını bekleyemez ve hemen görülmesini ister.
Bundan maksat nefsini anında tatmin etmektir.
Bilmez ki nefis terbiyesinin en hayata dönük yüzüdür sabır.
Merhamet diye bir şey var; kaynağını hesaba çekilme duygusundan alır. Kaygının vicdanlaşması veya vicdanın aradığını, yani kaygılandığı şeyi bulmasıdır.
Vicdan kelimesinin “bulmak” anlamını içerdiğini bir kez daha hatırlayalım.
Ahiret inancımızı sürekli diri tutan hasletlerden biri de adalettir.
Âdil insan uhrevi dengesini kurmuş insandır. Zulme meyletmez, zira zulme meylettiği zaman dünya-ahiret tahterevallisinin bir tarafı yerde bir tarafı havada kalacaktır.
Peygamberimizin Safa Tepesi’nden Kureyş kabilesine yaptığı seslenişi hatırlayalım:
Devamı: https://www.milligazete.com.tr/makale/2503554/huseyin-akin/ahiret-akli
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.