Bir yazarın yazmak istememesi toplumsal tükenmişliğin tercümesinden başka ne olabilir ki? Bunu söyleyen hani manifaturacı olsa anlayacağım; işler kıvamında değildir, çarkı çevirmek zorlaşmıştır falan. Öğretmen olsa yine anlarım, ödenmeyen krediler, artan kurlar, zor zapt edilen kuşaklar bir öğretmeni şekilden şekle pekâlâ sokabilir. Bu keyifsizlik ve de isteksizlik toplumun röntgenini çeken gazete yazarlarından gelince insan şöyle bir duruyor.
Gazete yazarları toplumsal gidişattan ikrah edip geri çekiliyor ya da böyle bir kararlılık gösterisine girişiyorsa, ortada kendilerini de sorumlu kılacak sebepler var demektir. Bir kere okuyucu o yazara seni yazmama seviyesine kadar getiren şeyler bu memlekette vuku bulurken sen neredeydin diye sormaz mı? Yazarın gayesi bir şeyleri sihirli bir değnekle değiştirmek değil elbette. Yanlış giden yerlerin altını çizmek, okuyucunun çarpan kalbi, atan nabzı olabilmektir. Araya giren biçimsiz hadiselerden gerçek gündemi yazmaya bir türlü fırsat bulamayan gazete yazarı kendini olup bitenin ikincil dereceden sorumlusu addedebilir.
Yazılan bunca yazıya rağmen bir saman çöpünü bile yerinden oynatamamak yazar için bir tür yenilgi olsa gerektir. Manzaraya baktığınızda hayat direksiyon hâkimiyeti olmayan bir şoförmüş de köşe yazarı onun yanında sürekli direksiyona müdahale eden yolcuymuş sanırsınız.
Canınızı sıkan şey cümle kurmanızı engelliyorsa, önce o canınızı sıkan şeyi elinizle düzeltiniz. Eleştirilecek şeyleri biriktirmeyiniz. Bir gün gelir bütün biriktirdiğiniz eleştiriler geçit vermez dağ olurlar. Keyfinizi kaçırıp yazma şevkinizi dumura uğratan şey zamanında söndürmeye yaklaşmadığınız yangın, söylenmesi gerektiği halde bir türlü söylemediğiniz bir çift söz ya da çıkarmadığınız tek kelimelik ‘gık’ sebebiyle olmasın?
Devamı: https://www.milligazete.com.tr/makale/1693115/huseyin-akin/icinden-hic-yazmak-gelmeyenlere
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.