Üniformalı bazı eşkıya ile sivil eşkıya ve sokak kabadayısının farkının kalmadığı bir süreçti.
Sünnî faşizmin(!) mağduru olduğunu beyan eden bazı isimlerin imkân bulduklarında nasıl faşistleşebildiklerinin görüldüğü bir süreçti.
Sıra arkadaşını, silah arkadaşını, mesai arkadaşını namaz kıldığı, eşi başörtülü olduğu için ihbar eden haysiyet yoksunlarının cirit attığı bir süreçti.
Bazı saf Anadolu çocuklarının akıllara ziyan şekilde mankurtlaşabildiği bir süreçti.
“Ağa da olsanız, bey de olsanız, paşa da olsanız bir gün toprak olursunuz” diye konuşma yapan bir belediye başkanına “siz paşalar toprak olur diyemezsinizzzzz” diye höykürülerek paşaların yarı-ilah olduklarının deklare edildiği bir süreçti.
Sabah akşam postal yalayanların bile sehivlerinin hoş görülmediği, “gönderirim oraya iki general” itabına, tehdidine muhatap oldukları bir süreçti.
Kanije, Estergon, Plevne kahramanlıklarıyla çocukluğumuzu süsleyenlerin hayallerimize hücum ettiği bir süreçti.
Bir Asker Hastahanesi’nde bir uzman çavuşun yaşlı annesinin başörtüsü sebebiyle hastahane kapısından içeri sokulmadığı, benim de insanlığımdan utanmaktan gayrı elimden başka bir şeyin gelmediği bir süreçti.
İnsanı hayranlığa gark eden dehalarını(!) banka yönetim kurulu başkanlık ve üyeliklerinde sergileyen, o bankaların içi boşaltıldığında da insanı hayranlığa gark eden dehalarına haksızlık ederek “ben abi olmak için bu görevi kabul ettim” diyen “yarı-ilah”ların arz-ı endam ettiği bir süreçti.
Kuş uçmaz, kervan geçmez bir dağ başındaki üç haneli mezrada kaç kişinin yaşadığını, kaçının başörtülü olduğunu istihbar edenlerin ülkenin soyulduğunu haber alamadıkları(!) bir süreçti.
Devamı: https://www.karar.com/yazarlar/ismail-kucukkilinc/28-subat-ne-idi-9406
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.