• İstanbul 12 °C
  • Ankara 12 °C

Mustafa Kutlu: Talim-terbiye

Mustafa Kutlu: Talim-terbiye
“Talim-Terbiye” her ne kadar “eğitim-öğretim” kelimeleriyle karşılandıysa da bakanlıkta hâlâ bir önemli dairenin adıdır. Nedir peki?Eğitim: 1. Eğitmek işi, terbiye. 2. Tahsil ve terbiye, maarif, talim gibi mânaları karşılayacak şekilde kullanılmaktadır.
Öğretim: 1. Öğretmek fiili, tedris. 2. Bir işi öğrenmek veya bir işe alışmak için yapılan çalışma, talim. 3. Tahsil kademelerinden her biri, talim. (D. Mehmet Doğan, Büyük Türkçe Sözlük).
 
Kelimelerin kökünde dinî bir muhteva bulunuyor. “Eğitim şart” dediğimizde, esasen “din eğitimi”ni öne almalıyız. Böylece “Ahlâk Nizamı”nın temeli atılmış, çatısı çatılmış olacak.
 
Bu bahiste sözü İsmail Kara’ya bırakıyorum:
 
“Bugün çok dar bir anlamda, büyük ölçüde sade-düz (ve bir miktar ideolojik yani dar) bilgi aktarımı ile sınırlı olarak kullandığımız din eğitiminin tarihteki karşılığı taleb-i ilmdir yani ilim talebi. Medrese talebelerine talebe-i ulûm denilmesi de bununla alakalı. Taleb-i ilm herhalde bir terim olarak ilk defa hadis dinlemek, öğrenmek, yazmak, hıfzetmek için yapılan çalışmaları ve seferleri anlatmak için kullanılmıştır.
 
İlmin insanüstü seviyesi Yüce Allah’ta temerküz eder. Gerçek ve mutlak âlim odur ve o seviyede bütün ilimler ve bilgiler aynı anlamdadır, eşittir. Bir başka deyişle “dinî”dir. İnsan seviyesinin kendine mahsus hususiyetleri ve meziyetleri olmakla beraber üst irtibat noktası Cenabı Allah’ın ilmidir. Melekler (Cebrail) ve peygamberler Allah’ın ilmi ile insanların ilmi arasında bir yerde, aktarıcı, yorumcu ve tatbik edici, yol gösterici bir konumda olmakla beraber bu durum bazı (ilâhî) bilgilerin insana doğrudan veya dolaylı yollarla (rüya, keşif, ilham...) gelmesine mani değildir.
 
İslâm tarihindeki eğitim kurumlarının, eğitim tarzının ve üslubunun merkezi, ilk nüvesi, ilk örneği kabul edilen suffe Medine’de, Mescid-i Nebevi’nin içinde, sayıları değişen sahabilerden (ashab-ı suffe) oluşmaktaydı. Çoğu fakirdi, mescitte kalıyorlardı, hafızlık yapıyorlardı, Peygamber Efendimiz’in ilgisi, himayesi altında idiler. Daha sonra bir hocanın etrafında “halka” (hilal ve yıldız) halinde ders görmenin ilk örnekleri de burada teşekkül etmiş olmalıdır. Medresenin, tekkenin, sıbyan mektebinin, muvvakıthanenin, şifahanenin... bütün eğitim-öğretim kurumlarının caminin-mescidin içinde-etrafında teşekkül etmesi de yine bu ilk örnekten doğup gelişmiştir.
 
Modern düşüncenin katılaştırdığı dini eğitim-laik eğitim (dini ilimler-akli/beşeri ilimler) ayırımlarının İslâm dini ve kültüründe felsefi olarak hiçbir karşılığı yoktur. Ancak ilimlerin tasnifinde, mezhep ve meşreplerin tarifinde teknik bir anlamları olabilir. Bu üst çerçeveyi akılda tutmak şartıyla bugün için yine de “din eğitimi” çerçevesinde, Türkiye’deki tecrübeleri merkeze alarak bazı hususların altı çizilebilir.
Bu haber toplam 733 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim