• İstanbul 19 °C
  • Ankara 24 °C

Teoman Duralı: İslâmın Talimâtları Akılla Çelişmez

Teoman Duralı: İslâmın Talimâtları Akılla Çelişmez
1. Barış - Savaş zıtlığı 1. Zorluk, başlıbaşına bir varlık değildir. Tıpkı yakın akrabâsı, kötülük gibi, zorluk da, olumsuzluktur. Olumsuzluksa, kelimenin yapısından anlaşılacağı üzre, 'olum'un, 'olma'nın bulunmaması anlamındadır.

Zorluk şu durumda, rahatın, düzgünlüğün yoksunluğudur. Rahat, düzgünlük ve bunların devâmı, bireysel sağlık ile onun toplumsal mukâbili olan barış olağanlığın ifâdesidirler. Lâkin olağanlığı, yine karşıtıyla idrâk edebiliriz. İşte bundan dolayı zorluktan rahat ile düzgünlük doğar. Nitekim Alman şairi Friedrich Hölderlin (1770 - 1843) bu hususu şu unutulmaz mısrayla dile getirmiştir: "Tehlikenin başgösterdiği yerde, çâre de göğüverir." İnsanın 'olağan' hâli, birey düzleminde sağlık; toplum bağlamındaysa, barıştır, demiştik. Barış, sevgi ile saygının yaygınlık kazanması durumudur. Barışın zıddı savaştır. O da, öfke ile nefret duygularından kalkan teşkilâtlandırılmış maşerî eylemler dizisidir. Ne var ki, barışın da savaşın da ortak paydası, saygıdır. O ise, önünde sonunda edebin türevi olduğuna göre, ahlâkın en önde gelen unsurlarındandır. Öyleyse barış gibi, savaş da ahlâka dayanır. Aradaki fark, sevgi - nefret zıtlığında yatar. 2. Sevgi, 'ben'in, kendini 'ben-olmayan'a katıp karıştırma çabasıdır. 'Ben-olmayan-sen'in duygularına 'ben'in katılmasına duygudaşlık diyoruz. Duygudaşlık, ıztırâb ile acıda da sevinç ile neşede de görülür. Duygudaşlığın, ıztırâptaki tezâhürü, merhâmettir. Onun da, zayıf ve yüzeyde kalan hâli, acıma; en güçlü ve tanrısal kudretteki ifâdesiyse, rahmettir. 3. Duygudaşlık, öncelikle de merhâmet ile bunun genelleşmiş devâmı olan barış, dişi, böylelikle de anne; zıddı, savaş ise, erkek, demekki baba özelliğini barındırır. Her iki özelliği dengede tutabilen toplumun sağlığı yerindedir. Böyle bir toplum, barışta savaşabilme kuvvesi ile irâdesine mâlik olup savaşta, barışma imkânını elinde tutar. Aynı durumun aile düzlemindeki yansımasına baktığımızda, annesinden şefkat dolu destek gören çocuğun, babasından yapabileceklerinin sınırlarını, erk (Fr autorite) yoluyla öğrendiğine tanık oluruz. İster ailede, ister daha geniş toplum bağlamlarında olsun, şefkat ile merhâmet çeşidinden dişilik vecheleri, tek hâkim âmil durumuna gelirlerse, yozlaşma, giderek, soysuzlaşma başgösterir. Sertlik ile kavga şeklindeki erkeklik tezâhürleri önplana çıkarlarsa, o takdîrde de, kültür, medeniyet seviyesine asla ulaşamaz, vahşîlik dediğimiz durum, ortalığı kırar geçer. Öyleyse sevgi ve nefretle dengede birarada yaşamaya da savaşmaya da, ruhca ile bedence hazır olma tavrı, aklın ve sonuçta adâletin gerektirdiklerindendirler. Aklın bildirdiklerini âdilce ifâ etmek ise, Müslümanlığın başta gelen vecîbelerindendir. Nitekim Hadîse bakılırsa, aklın onayladığı her şeyi, din teyîd eder; ve, dinin tasdîk ettiği her şeyiyse, akıl da benimser. Şu durumda İslâmın, gerek bireysel gerekse toplumsal hayatımıza ilişkin buyruk ile talimâtları akılla çelişmez. Nihâyet, aklın kendisi de, dinin aslî uzvudur. 

Devamı: https://www.fikriyat.com/yazarlar/akademi/teoman-durali/2019/05/15/islmin-talimtlari-akilla-celismez

Bu haber toplam 413 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim