Yavuz Bahadıroğlu: Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!

Yavuz Bahadıroğlu: Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!
Düşünün ki, son padişahlar bile cu­ma namazına gi­derk­en “ta­lebe-i ulûm”dan (medrese-üniversite öğrencilerinden) bir grup, “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye bağırıyorlar.
Ders kitaplarında “diktatör” ilân ettiğimiz padişahların en büyüklerinden, en cihangirlerinden, en zorlularından biri (Yavuz Padişah), “Hâkimü’l-Haremeyn” unvanı karşısında ürpertiler geçiriyor, dayanamıyor kendini secdeye atıyor, sonra melûl-mahzun doğruluyor ve hutbedeki hatibe, “Hâkimü’l-Haremeyn değil, Hadimü’l-Haremeyn” (Mekke ve Me­din­e­’nin hizmetkârı anlamında) diy­e­rek kendi kendini Harem-i Şerif’in hizmetkârı ilân ediyor.
 
Hatırlar mısınız, Hazret-i Ömer şahsî gelirinden bir kısmıyla bir adam tutmuş, saçlarına ak düşene kadar bu adama her sabah sistemli şekilde, “Ya Ömer ölümü unutma, mahşeri unutma” diye bağırtmış, ahiretle arasına bu cümleyi köprü yapmıştı…
 
Adaleti ile yalnız Müslümanları değil, Hıristiyan dünyasını bile teshir eden büyük Halife Hazret-i Ömer’in bu tutumuyla Osmanlı padişahlarının—ki, birçoğu aynı zamanda halife idi—Allah’a teslim oluş halleri ne kadar birbirine benzer.
 
Binaenaleyh, Osmanlı padişahları hiçbir zaman “mutlak” olduklarını kabul etmemişler, ettirmeye de çalışmamışlardır. Aksine, ulemaya tabi olmuşlar, büyük hesap gününü her zaman göz önünde bulundurmuşlar, bunu bir an olsun unutma korkusuyla “Talebe-i ulûmdan” bir grubu “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var!” diye bağırtmışlardır. 
 
Al­lah’ı bi­len, Allah’a hesap vereceğine inanan kişi, hiç kuşkusuz ki, yaptığı her hareketin uhrevî ve dünyevî so­rum­lu­luk­lar getireceğine de inanır; böyle bi­ris­i­nin diktatör, baskıcı, hırsız, so­rum­suz, asan-ke­sen bi­ri olması mümkün müdür?
 
Kanunî Sultan Süleyman’ın, fetvaları bir sandıkta muhafaza ettiği ve zaman zaman sandığı göstererek, “Dinimiz müsaade etseydi bu sandıkla birlikte gömülmeyi vasiyet ederdim” dediği rivayet edilir. Ölünce, Şeyhülislâm nezaretinde sandık açılmış, verdiği fetvaları görünce Şeyhülislâm’ın gözleri yaşarmış, büyük mesuliyetinin ağırlığını bir kere daha yüreğinde duymuş, “Ah Süleyman! Sen kendini kurtardın, biz kendimizi nasıl kurtaracağız” demişti.
 
Ke­za, Kanunî’nin babası Yavuz Selim, hocası İbn-i Kemal’in atının ayağından sıçrayan çamura bulanmış kaftanı ölümüne kadar muhafaza ettirmiş, ölünce sandukasının üstüne örtülmesini vasiyet etmişti. Ve bu vasiyet aynen yerine getirilmişti.
 
Mâneviyat adamlarına ve mâneviyata bu derece önem veren, Allah korkusunu bu derece içinde duyan, hesap gününü bu kadar canlı olarak hafızasında tutan, ölüme her an hazır bulunmaya bu kadar dikkat eden in­san­lar hakkında “diktatör” tanımlaması ne ka­dar ak­la yakındır?
 
Padişahlar arasında zaman zaman hukuk dışına çıkanlar elbette olmuştur, ancak bu çok nadirdir. Genel olarak Osmanlı padişahları hukuka bağlıydılar.
 
Padişahların hukuka bağlılıklarını gösteren örneklerden, Kanuni Sultan Süleyman devrine ait bir örnek üstünde duracağım…
Bu haber toplam 1695 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim