• İstanbul 15 °C
  • Ankara 17 °C

Şüpheli Verecekler Hesabı’nı Ben Buldum

Fahri TUNA
Arkalarda Balzac, Shakespeare Okuyan Biri

Akademi ile başlayıp fakülte ile devam eden dört yılım acı tatlı, daha doğrusu azı acı, çoğu tatlı yüzlerce anı ile süsleniyor.

‘Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır’ âyet-i kerîmesini üniversitede de yaşıyoruz! Gürsel’in (Kaya), Cedimoğlu’nun (İsmail Hakkı), Bayram’ın (Topal) yardımını görüyorum en çok. Orhan’ın da (Torkul) hakkını ödeyemem. Bir de üst sınıftan Veysel’in (Karafilik). Bu isimlerin hepsi de çok iyi mühendisler oldular. Orhan’la Cedimoğlu profesör, Bayram doçent, diğerleri de işlerinin profesörleri şimdilerde.

Yardıma ihtiyacım vardı; zira genellikle sınıftaydım ama aklım pek sınıfta değil; arka sıralarda Balzac’tan Goriot Baba, Dostoyevski’den Beyaz Geceler, Shakespeare’in Kral Lear’ını okuyordum. Teneffüslerde de ya Fizik asistanı şair Yılmaz Güney’le yazdığım son şiir üzerine konuşuyorduk, yahut İktisat asistanı Sami Güçlü’yle Necip Fazıl’ın yeni yayımlanan ‘Kafa Kâğıdı’ romanı üzerine.

‘Buldum, Şüpheli Verecekler Hesabını Buldum!’

Maliyet muhasebesi dersimize Doç. Dr. Çetin Şanlı adında İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden bıyıksız, gözlüklü, ciddi, kendini bilime adamış, muhasebeyi yalamış yutmuş haza beyefendi biri geliyordu.

Çetin Hoca her zamanki titizliğiyle yine bir gün tahtada uygulamalı bir soruyu çözerken, arkalardan ‘buldum, şüpheli verecekler hesabını buldum!’ diye bir ses duyuldu.

Çetin Hoca döndü, gözlüklerinin üzerinden dikkatlice baktı, dersle pek de ilgisi olmayan bir öğrenci, bir şeyler söylemeye çalışıyordu. ‘Nedir bulduğun?’ diye sordu ve sabırla dinledi.  Öğrenci ‘Hocam, şüpheli alacaklar hesabı var da, şüpheli verecekler hesabı neden olmasın? Meselâ adam ‘Ben bu borcun şu kadarını iç ederim, ödemem’ diye düşünüyor, hangi hesapta saklayacağız biz bu parayı? Elbette ki şüpheli verecekler hesabında…’ Çetin Hoca bir sağa gitti bir sola, bir iki dakika kadar düşündü taşındı; ciddi adamdı, nazik adamdı. Cevabını da verdi: ‘Para zaten kasa hesabında duruyor ya kardeşim!’  İnekçi tabir edilen, ön sıralarda oturanlardan sesler yükseldi: ‘Onun adı 46 Fahri hocam, siz onun kusuruna bakmayın!’

Üniversitede en hakiki mürşit kopyadır!

Üniversite öğrenciliği olur da, kopya hikâyeleri olmaz mı? Hem de en âlâsından…

Hepimiz az buçuk kopyacıydık ama bu işin piri, öncüsü, temsilcisi, vaz geçmezi, uslanmazı Ordu Mesudiyeli 043 Mevlüt’tü (Yerlikaya). Türkiye’de bir gün kopyacılığın belgeseli çekilse, herhalde bizim Mevlüt’ün yaşadıkları tek başına üç-beş bölümü doldurur! Melankolik Mevlüt, -bir kıza sırılsıklam âşıktı ve bu lakabı hak ederek almıştı- ‘Öğrencilikte en hakiki mürşit kopyadır’ felsefesinin yeryüzündeki canlı temsilcisiydi ama çok da şanssız bir arkadaşımızdı. Mevlüt’ten iki kopya vakası anlatayım da kararı siz verin artık.

Teksir Kâğıdına Kurban Giden Kopyacılar Kralı Mevlüt

Birinci sınıfta barakalardaydık. Kimya Teknolojisi dersimize, aynı zamanda Dinamik dersimize İzmit’ten, hafızam beni yanıltmıyorsa Seka’dan, Tahsin Pay adında, orta yaşlı, sarışın, gözlüklü seyrek sepek saçlı, temiz yüzlü bir hocamız giriyordu. Tek devrelik dersti Kimya Teknolojisi. Hoca iki ay kadar ders anlattı, dört tane de problem çözdü tahtada, defterlerimize geçirdik, dersin bitiminde ise ‘Haftaya vize yapacağım, iki problemi bir gruba soracağım, diğer ikisini de diğer gruba, iyi hazırlanıp gelin!’ diye de bizleri uyarmadan edemedi.

Ertesi hafta geldi, vize olduk, çıktık. Mevlüt gayet sevinçli durumda, ‘Arkadaş ben ne şanslı adamım, yüz garanti, siz düşünün!’ ‘Hayrola?’ sorumuza cevabı: ‘İki teksir kâğıdına ikişer soruyu çözdüm önceden, Tahsin Hoca soruları sorunca, alttan çektim, baktım 1. problem tutuyor, az sonra 2. problemi sordu o da tutuyor. Hazırladığım kopya kâğıtlarına sadece soruları yazdım, çıktım! Bu dünyada benim gibi şansın olacak, sırtın yere gelmez arkadaş!’

Sonra ne mi oldu? Bizim Mevlüt sıfırı çekti. Nasıl mı yakalamış Tahsin Hoca? Çok basit… Vize yaptığı akşam evine giden Tahsin Pay hocamız yemekten sonra vizeleri sıcağı sıcağına okumak istemiş,  bütün kâğıtlar standart, bir kâğıt aşağıdan üç, yandan iki cm büyük, rengi de biraz açık… Bizim Mevlüt’ün kantinden aldığı teksir kağıdının ölçüleriyle Tahsin hocanınkiler tutmamış meğer… Hoca da sıfırı basmış; baktık Mevlüt teneffüste söyleniyor: ‘Yahu bu kantincileri darağacında asacaksın arkadaş! İnsan kâğıtları standart keser!’

Sorulmayan Sorunun Cevabını da Yazan Mevlüt!

Tahsin Hoca artık bizim Mevlüt’ü mimlemişti; ne zaman vize veya final yapacak olsa, sınıfımıza girer girmez ilk işi ‘Mevlüt sen şöyle gel, ilk sıraya otur da gözüm gönlüm rahat olsun!’ diyor, Mevlüt de tıpış tıpış otuyor, çıkınca da ‘Enayi hoca, sanki orada çekemeyeceğimi sanıyor, halbuki gene kopyanın destanı yazdım destanını’ diye övünüyordu.

İkinci sınıfın sonuydu. Dinamik finalinden çıkmıştık, çoğumuz biraz endişeliydik ya, en rahatımız gene Mevlüt’tü. Osman Kozan’a ‘Len Uzun Osman, gene döktürdüm kopyayı, 90 garanti’ diyordu.

Final sonuçları açıklanınca gözlerimiz faltaşı gibi açıldı: Bizim Mevlüt gene sıfır çekmişti. Peki Tahsin Hoca nasıl yakalamıştı gene Mevlüt’ü kopyada? Mevlüt’ün çok basit bir dikkatsizliğinden elbet. Derste dört şıklı bir problem çözen Tahsin Pay, finalde bizlere kolaylık olsun diye sadece üç şıkkını sormuş, kopyalığında o sorunun cevabını bulan Mevlüt, hocanın kaç şık sorduğuna hiç ama hiç dikkat etmeden, sorulmayan sorunun da cevabını kâğıda geçirmişti. Ve Tahsin Pay, bilmem kaçıncıya yine Mevlüt’ü faka bastırmıştı.

‘Kopyaya Tövbe Ettin mi?’ Soruma, ‘Günah mıydı ki?’ Diye Cevap Veriyor

Kopya vakasından tam otuz sene sonra Mevlüt, ofisime beni ziyarete geldi; çok memnun olmuştum, hasret giderdik. Saçları dökülmüş, sakallı, beş vakit namazını camide kılan orta yaşlı bir derin mü’mindi bizim Mevlüt Sarıkaya artık. Aslında hepimiz orta yaşlıydık da, pek farkında değildik. Hoş beş hâl hatırdan sonra eski günlerden söz ettik.

O sırada ezan okununca koşa koşa şehrin selatin (padişah yapımı) camii Orhan’a gidip gelen bizim ‘kopyacılar kralı Mevlüt’e sormadan edemedim: ‘Çektiğin kopyalara tövbe ettin mi Mevlüt?’ cevabı daha ilginçti: ‘Günah mıydı ki?’ Varın gerisini siz hesap edin. Ha unutmadan Mevlüt otuz yıldır nasıl mı geçiniyor? Ben de merak edip sordum: ‘İstanbul Beykoz’da muhasebe bürom var, geçinip gidiyoruz çok şükür!’

‘Baba Zeki’nin Çetesi

Sınıfımızın tam bir ‘Hababam Sınıfı’ olduğunu söylemiştim. Sınıfımızın en renkli kişilerinden biri de ‘Baba Zeki’ namı- diğer ‘Komünist Zeki’ydi. Hakikaten babaydı; üç dört yaş bizlerden büyük bir Karadenizliydi: Daha ikinci sınıftaydık, bir gün bir paket baklava ile çıka geldi, ‘oğlum oldu, Burak koydum adını, bu da baklavası, buyurun arkadaşlar’ dedi. ‘Baba’ olmuş, lakabını da –hak ederek- almıştı.

Sevimli, dost, babacan, pırlanta gibi kalbi olan bir arkadaşımızdır Zeki. Sınıfta kendine has bir çetesi vardı Zeki’nin; ‘Kahvehane Okey Çetesi’ demek daha doğru olurdu bu gruba.  Sağ kolu Alifuatpaşalı Tamer (Önder, eşekçi diye çok kızdırırdık), sol kolu Kemal Sunal Mahmut (Ekşi), sonra Ufaklık Necmettin (Arman, boyu 1.55 olduğu için, sonra büyüdü kocaman adam oldu, şimdi dev bir firmanın genel müdürü), Çingene Tayfun (Ünal, esmerliği ve o sene hemşerisi Akhisarlı zenci Mustafa Yıldız Kırkpınar Başpehlivanı olduğundan, şimdi kıdemli albay), Davulcu/Saksafoncu Ceyhun (Suluöz, baterist olduğu için), Tatar Ergin (çekiz gözlü olduğundan), Asabi Osman (Yücel, dünya tatlısı ama çok asabiydi)… Zaman zaman da Baba Adnan (Yıldız), Kaptan Gürsel (Kaya), Jon Trovolta Necdet (Çetin) ve Camel Sıtkı (Gürdrama) da bu gruba kaynak yapıyorlardı. Bu grubun bir özelliği de derse devamsızlık yapıp, kahvehaneye devamsızlık yapmamalarıydı.

Hamdi Arıkan: ‘Kopyanın Sırrını Anlatmazsan Hepinizi Bırakacağım?’

Zeki Balçın anlatıyor: ‘Grup olarak hepimiz de Yüksek Matematikten çakmışız. Finalde beşinci yani son hakkımıza giriyoruz. Ya geçeceğiz ya atılıyoruz; durumumuz kritik. Hocamız Hamdi Arıkan. Okulun tüm bölümlerini birden sınava alıyor, aynı gün aynı saatte, ben 7-8 kişilik çetemi aldım, üst katlardan birine çekildim. 6-7 sınıf birden sınav olunca gözetmen hocalar girdiler sınıflara. Bizim kısmetimize de İktisat asistanı Abdullah Gül düştü. Abdullah Hoca soruları dağıttı, kürsüye oturdu gazetesini açtı okumaya başladı. Bizim Matematikten anladığımız yok, kesin atılacağız. Kurduğum kopya düzeneğini yürürlüğe geçirdim. Beş on gün sonra Hamdi Hoca final sonuçlarını astı kapısına; ama bizim 7 kişilik çetenin isimlerinin karşılığı boş. Hemen kapıyı vurup girdim, ‘Hocam bizim puanımız niye yok?’ der demez ben, durumu açıkladı: ‘Ben de seni bekliyordum Zeki. Kâğıtlarınıza göre geçtiniz de, benim kafamın takıldığı bir nokta var, onu açıklamazsanız kopyadan bırakacağım hepinizi. On bin kişiyi bir stada toplasam, size sorduğum soruları sorsam, iki kişi bile o hatayı aynı yerde yapamaz, siz yedi kişi aynı yerde aynı hatayı yapmayı nasıl başardınız? Bu işin sırrı nedir?’

Abullah Gül’e Rağmen Çekilen Kopya

‘Mecburen olayı anlattım: ‘Kürsüde gazete okumakta olan gözetmenimiz Abdullah Gül’e ‘Hocam, sigaram bitti, aşağıda arkadaşlarıma para atayım da sigara getirsinler’ dedim, O da sağ olsun müsaade etti. O zaman sınavlarda bile sigara serbestti. Camı açtım, elimdeki boş sigara paketine sıkıştırdığım soruları aşağıya attım. Aşağıda hazır bekleyen Baba Adnan, Gürsel Kaya, Tayfun Ünal soruları çözüp on on beş dakika içinde sigara paketiyle bana gönderdiler. Abdullah Hoca şüphelendi ‘bir dakika kontrol edeyim sigarayı’ dedi, aldı baktı, bir şey bulamadı, bana uzattı. Planımız gereği cevapları sigara paketiyle jelatini arasına sıkıştırmışlardı. Kolay kolay yakalanmazdı yani. Bir yandan sigara yakarken, diğer yandan kopyayı çıkarttım çektim, önümde oturan Tamer, korkudan bir türlü alamıyor zar zor verdim. Ondan Ceyhun’a, Mahmut’a, Necmettin’e, Ergin’e derken herkese ulaştırdık.

Hamdi Arıkan Hoca kahkahalarla gülmeye başladı, bir sigara uzattı, çay söyledi. ‘Aferin size de, aynı hatayı aynı yerde nasıl yaptınız?’ Cevap verdim: ‘Çingene Tayfun’un eşekliği hocam, aceleden problemin bir noktasını atlamış ama sonuç doğru değil mi?’ ‘Tamam tamam konu aydınlandı, hepinizi geçiriyorum’ dedi Hamdi Hoca.

Bu yazı toplam 1377 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim