• İstanbul 17 °C
  • Ankara 22 °C

“19 Mayısınızı bayramaklarım!”

D. Mehmet DOĞAN

Madde 1

Önce Erzurum Kongresi’nde yapılan konuşmanın şu bölümünü okuyalım:

“Anadolu’daki memuriyetime, bilhassa İngilizler tarafından hazm ü tahammül olunmayacağı ve dâhilden de birçok ifsadat (fesat çıkarma) ve tezviratın karışacağı, daha o zaman kestirilerek; alenen gerek Sadrazam Paşa’ya ve gerekse rical-i marufa-i devlete(meşhur devlet yöneticilerine) söylenmiş ve bilhassa Zât-ı Akdes-i Hazret-i Padişahi’ye de bilmünasebe (bu münasebetle), maruzatta bulunmuş idim. Bu konudaki sırların ve haberleşmelerin ve mukaddes padişahın şahsı ile ile geçen maruzat ve görüş alışverişlerinin, şimdilik yayılması uygun olmayıp, inşallahü teala, mübarek vatan ve milletin, bilfiil kurtuluşa erdiğini idrak edince, kitap halinde yayını ve o zaman bugünkü Kongre muhterem heyetini teşkil buyuran kıymetli kişilere de millî hatıra olarak takdimi düşünülmektedir’ (Fahreddin Kırzıoğlu, Erzurum Kongresi, sf. 21-22)”

“Anadoludaki memuriyet” ve “padişahla aralarındaki sırlar” Samsun’a çıkışın hakikatini merak edenlere fikir verebilir. Eğer bayram yapılacaksa, bu bayram Padişahla Fahri Yaveri arasındaki açıklanmayan sırrın farkında olarak yapılmalıdır!

Madde 2

“Bayram” dinî bir kavramdır! Önce bunu bilelim.

“Bayram” İngilizce olarak Redhouse Efendi’nin Türkçeden İngilizceye lügati Kitab-ı meani-i lehçe’sinde “religious festival” olarak karşılanmıştır (1890). Yani “dinî festival”! Bugün de karşılığı budur.

Bu durumda türkçeden ingilizceye tercüme yapılırken Cumhuriyet Bayramı başta olmak üzere, “day” yani, “gün” olarak çevrilir: Republic Day!

Adamlar bizimkiler gibi çakma laik değil! Dinî siyasetlerine âlet etmiyorlar!

2. Meşrutiyet’e kadar Ramazan ve Kurban bayramlarımız vardı. İttihatçılar, bayram kelimesinin itibarından yararlanarak yaptıkları işi meşrulaştırmak istemişler ve “Iyd-i millî”, yani “millî bayram” kavramını icad etmişlerdir. 10 (23) Temmuz veya Meşrutiyet Iyd-i Milli’si 1909’dan itibaren kutlanmıştır. Bu kutlamalar Cumhuriyet’ten sonra da devam etmiş, gazeteler 23 Temmuz’un yıldönümünde Meşrutiyet bayramının kutlanmasını haber olarak, çoğu zaman manşetten, vermişlerdir. 23 Temmuz 1930 günkü Cumhuriyet gazetesi Meşrutiyet bayramını Türk milleti, Osmanlı saltanatına, ilk darbeyi 22 sene evvel bugün vurmuştur” başlığı ile vermiştir. Meşrutiyet bayramı son olarak 1934’te kutlanmıştır.

“Laik Cumhuriyet”in “bayram” kelimesini kullanması kelimenin halk nazarındaki itibarıyla alâkalıdır. Cumhuriyet Bayramı, Hâkimiyet-i Milliye Bayramı (Sonradan Çocuk bayramı), Zafer Bayramı ve nihayet 19 Mayıs Bayramı işte Cumhuriyet’in ideolojisini pekiştirmek için ihdas ettiği “millî bayram”lardır. Bu “bayram”ların sonuncusu 19 Mayıs Bayramı’dır, 20 Haziran 1938’de kanun çıkarılmış ve bu durumda ilk kutlama da resmî olarak 1939’da yapılmıştır.

Bu ilk kutlama günü Cumhuriyet imzalı başyazıda ilgi çekici cümleler vardır: “Bugün, bizi yaratan Adamın Anadolu’ya ilk ayak bastığı gündür ve çünki O, bugün ilk defa olarak, büyük bayramımıza güneşle beraber yukarıdan iştirak ediyor.”

Lidere uluhiyet (tanrılık) isnad etmek başka nasıl olur?

Laik Cumhuriyet “bayram” kelimesini o kadar benimsemiştir ki, Cumhuriyet’in ilk resmî sözlüğünde (Türkçe Sözlük, 1945) “bayram” kelimesi “ulusça kutlu sayılan gün veya günler” olarak tarif edilmiştir. Böylece bayramın dinî kökeni inkâr edilmiştir. Dinin alanında olan “kut”, “kutluluk-kutsallık” böylece laikliğin tasallutuna sokulmuştur. Hatta “bayramak” diye bir fiil türetilmiş ve “tes’id etmek, mutlu kılmak, ululamak” şeklinde açıklanmıştır.

Bununla şöyle bir cümle kurulabilir: “19 Mayısınızı bayramaklarım!”

Daha sonraları “bayram” kelimesi o kadar lüzumlu lüzumsuz yerde kullanılmıştır ki, ciddi bir itibar aşınması ortaya çıkmıştır. 1 Mayıs işçi Bayramı, Bahar Bayramı, Toprak Bayramı, Basın Bayramı, Dil Bayramı (hem de iki adet!) Ağaç Bayramı, İnek bayramı vs. vs.

 

19 Mayıs mı, 30 Nisan mı?

19 Mayıs’ın “millî bayram” olması için ikna edici dayanaklar bulamıyoruz. Çünkü bugün kutlanması gereken bir zaferin, büyük bir başarının yıldönümü değildir. Bir harekatın başlaması sözkonusuysa, neden başlangıç 19 Mayıs olsun? Mustafa Kemal Paşa kendi başına, hiçbir emir ve buyruk tanımadan Samsun’a çıkmış olsaydı, 19 Mayıs’ı bayram ilan etmek kendi mantığı içinde doğru bulunabilirdi.

Eğer Millî Mücadele’ye başlangıcı için Mustafa Kemal Paşa eksenli bir tarih tayin etmek gerekiyorsa, bize göre bu 30 Nisan olmalıdır. Çünkü o gün Sultan Vahidetdin’in Mustafa Kemal Paşa’yı 9. Ordu kıtaatı müfettişliğine tayin ettiğine dair iradesi (buyruğu) çıkmıştır. Bu itibarla, harekatın başlangıç tarihi, 30 Nisan 1919’dur.

Mustafa Kemal Paşa’nın Sultan Vahidetdin tarafından tayin edilmesini içine sindiremeyen “Çılgın Türk”çü yazar, kronolojisinde, 30 nisan için “Atatürk’ün 9. Ordu müfettişliğine (komutanlığına) atanması” deyip geçmektedir. Bu tayini kim yapmıştır? Ömrünün ancak son dört yılını “Atatürk” olarak geçiren, Mustafa Kemal yapmamıştır her halde! Osmanlı Devleti’nin tabiî işleyişi ile işin içinde Harbiye Nezareti ve Sadrazamlık vardır ve nihayet Padişah iradesi ortaya çıkmıştır. Bugünkü tabirle, ortada bir “devlet kararı” vardır.[1] Devlet, işgalci düşmana karşı stratejik bir hamle yapmıştır.

Osmanlı Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa’dan önce 20. Kolordu komutanı olarak Ali Fuat Paşa’yı (Cebesoy), daha sonra da 15. Kolordu komutanı Kâzım Kabekir Paşa’yı Anadolu’ya göndermiştir. Bunlar dönemin genç ve istikbâl vaad eden paşalarıdır. Erzurum’daki 15. Kolordu komutanlığına tayin edilen Kâzım Karabekir, Millî Mücadele’de Şark (Doğu) Cephesi kumandanı olarak büyük başarılar kazanmıştır. Ali Fuat Paşa, Konya’da bulunan kolordu merkezini Ankara’ya taşımış, Garp (Batı) cephesinin kuruluşunda komutanlığını üstlenmiştir.

1919 Yılı başından itibaren, Millî Mücadele’nin zeminini oluşturan bazı kurumlaşmalar, hareketler ortaya çıkmaya başlamıştır. 12 Şubatta Trabzon’da Trabzon Müdafaa Hukuk-ı Milliye Cemiyeti kurulmuş, 23 Şubatta Birinci Trabzon Kongresi toplanmıştır. Ondan bir hafta sonra Samsun’da Karadeniz Türkleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulmuştur. 3 Martta Vilayat-ı Şarkiya Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Erzurum Şubesi açılmıştır. 17 Mart’ta İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti Büyük Redd-i İlhak Kongresi tertiplemiştir. Delegeler arasında 37 belediye reisi ve 37 müftü bulunuyordu. 19 Nisan’da Kâzım karabekir Paşa Trabzon’a çıkmıştır!

Bu arada, geniş yetkilerle Anadolu’ya görevlendirilecek olan Mustafa Kemal Paşa ile ilgili süreçler işlemektedir. 28 Nisan’da Damat Ferit Paşa, İngiliz sefareti baştercümanı Ryan’a Mustafa Kemal Paşa’ya güvendiğini ve sadakatından emin olduğunu ifade eden yazıyı yazmıştır. 6 Mayısta Mustafa Kemal Paşa’ya vazifesi hakkında talimat verilmiş ve acele hareket etmesi istenmiştir.

İzmir’in işgalinden bir gün önce, Mustafa Kemal Paşa Damat Ferit Paşa’nın evinde akşam yemeği yemiş, Ferit Paşa M. Kemal Paşa’ya “bir isteğiniz olursa, doğrudan bana bildirin. Hiç gecikmeden yerine getireceğimden emin olabilirsiniz” demiştir.

15 Mayıs’da İzmir Yunanlılar tarafından işgal edilmiştir. Bugün Mustafa Kemal Paşa’nın Padişah tarafından kabul edildiği gündür. “Çılgın Türk”çü bu görüşmeyi, “Atatürk’ün Vahdettin’le uzun görüşmesi” olarak nitelemektedir, fakat neler konuşulduğunu yazmamaktadır! Oysa o zamanın şartlarında görüşen Vahidet’din, görüşülen M. Kemal Paşa’dır. Padişah, Paşa’yı Yıldız Sarayı’nın çok küçük bir odasında kabul eder. Muhtemelen gözden uzak, gizli bir görüşme yapmak istemiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın anlatımıyla Padişah’la âdeta diz dizedirler. Padişah Paşa’ya bir altın saat, altın bir kordon ve altın bir kalem hediye eder. Onu överek yüreklendirir ve “devleti düştüğü bu felaketten kurtarabilirsiniz” der. Padişah’ın, Paşa’ya bir nevi padişah vekili gibi hareket etmesini temin edecek bir ferman verdiği de iddia edilir. Böyle bir ferman verilmemişse bile, kendisine verilen yetkiler, son sadrazamlardan A. İzzet Paşa’nın ifadesiyle “şimdiye kadar hiçbir fâniye nasib olmamış genişlikte”dir.

Mustafa Kemal Paşa, 16 Mayıs cuma günü, cuma selâmlığından sonra Padişah’la son defa görüşür, “Padişah’ın fahrî yaveri” sıfatına da sahip olarak aynı gün yola çıkar. Kendisine ve kalabalık maiyetine bir vapur tahsis edilmiştir. Kalabalık maiyeti arasında 18 subay bulunmakta ve toplam sayı 70 kişiye ulaşmaktadır...

12 Eylül darbesinden sonra adı “Atatürk’ü anma, gençlik ve spor bayramı”na dönüştürülen gün, ancak 1938’de, Atatürk’ün ölümünden yaklaşık beş ay önce, resmî tatil ve bayram günleri arasına alınmıştır. O zamana kadar, mayıs ortalarında “jimnastik” veya “idman bayramı” yapılırdı. Bu bayram, 19 Mayısla birleştirilerek, Atatürk’ün ölümüne yakın “Atatürk kültü” oluşturulması yönünde bir adım atılmıştır. Bu o sırada hastalığı ağırlaşan Atatürk’ün iradesi ile olmamıştır. Mustafa Kemal Paşa istese idi, 19 Mayıs’ı çok önceden bayram ilan ederdi!

Nitekim, Mustafa Kemal Paşa Büyük Nutuk’ta “19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktım” demiş olmasına ve kendi kararıyla böyle bir harekete giriştiğini ima etmesine rağmen, Erzurum Kongresi’nde memuriyete başladığından söz etmekte, Ankara’da Büyük Millet Meclisinin açılışının ertesi günü yaptığı konuşmada ise, “Samsun’da işe başladım” demektedir.

Netice olarak, 19 Mayıs, Türkiye’nin sahte millî bayramlarından biridir! Hem de Atatürk tarafından dahi bayram yapılmayan sahte bir bayram!

 

 

[1] Yazının bu bölümü, 19 mayısın 90. Yılı dolayısıyla 2009’da yazılmış ve yayınlanmıştı. Murat Bardakçı, 19 Mayısın 100. Yılında (2019) “Bir Devlet Operasyonu: 19 Mayıs” kitabını yayınlamıştır. Kitapta, Samsun’a çıkışla ilgili belgelere toplu olarak yer verilmiştir.

Bu yazı toplam 204 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim