Arama… Bir türlü bulamadığımızı elde etmek için yaptığımız uğraşı, dile getirmek için kullandığımız ifadedir.
“İnsanlık niçin mutlu değildir?” sorusu için de bir arama yapmaya değmez mi?
Uzun zamandır yazdığım yazılara döndüm. Ne yazdığımı anlamak ve tekrara düşmemek adına, kendi kendime şu soruyu sordum:
Sanal ortamda yaklaşık 1000-bin adet- site vardır. Her gün gazetelerin köşe yazarlarını hesaba katarsak, günlük-gündelik yazı yazan en az 2000-İki bin- kalem bulunmaktadır. Bu kalemler niçin yazmaktadır, o zaman?
Hangisi yaşadığı hayatından mutludur ki kaleme aldığı yazılarda buram buram mutsuzluk kokmamakta mıdır? Mutsuzluğu ortadan kaldırmanın yolları yerine bireyin mutluluğunun maddîyatla ölçülmesinin değeri sorgulanmakta mıdır?
Reklâm ile tüketimi kamçılayarak, insanı üretimden alıkoyarak hayatın her alanında ihtiyaç hissedilen temel maddeleri reklâm ile zihinlere enjekte ederek, ceplerdeki paradan önce zihinleri ifsada uğratan, fikri iğdiş edilmesi gereken düşman bilen anlayışların vahşi kapitalizme insanlığı kul-köle kılma anlayışında ses çıkaran kim varsa onu düşman bilme mantığı, ne derecede olağan karşılanabilir? Kendisine rakip istemeyen üreticilerin, tüketicileri kuşatan Demirperde anlayışlarını yıkmak isteyenlerin güçsüz bırakıldığı yalan mıdır?
Maneviyata düşman olmayı varlık sebebi bilenlerin, mutlu olduklarını ifade edenlerin üzerinde kurduğu baskılar varken, kendilerini baskı altında hissettiklerini çığırmaları ne derecede inandırıcıdır? Her seferinde temcid pilavı gibi aynı konuları gündemleştirenlerin seçimden seçime muhtaç olduğu halk üzerinde kurdurttuğu baskı ile halkı aşağılaması, kendilerine vazife bildikleri, dikte ettirilen şablonlara uygun kitle oluşturma hayalleri hep yıkılırken, kendisini halkın üzerinde gören ve aydın olduklarını söyleyen kimilerinin durumu nedir? Aydın olmayı, bu güne kadar belli bir kliğin farklı ismi olduğunun ortaya ayan beyan çıkması üzerine entellektuelliğe sığınan kimilerinin perde arkasında kukla oynatıcıların sesleri olduğu artık gizlenmeye değer mi?
Her kaleme sarılan kişinin mutsuzluğu üzerine bina ettiği yazısında, yazılarında yol göstericilik var mıdır? Psikiyatrik vak’a durumunda olanların kalkıp, kendisini vazgeçilmez olarak lanse etmesi karşısında ne diyebiliriz? Kendi düşüncesinde olmayanı “Söyletme urun!” düşüncesiyle sindirtme meraklısı anlayışın, bu güne kadar yaptıklarının yanında tasarladıklarının ne derecede korkunç olduğunu söylemeye gerek var mı?
Kaleme alınan çalışmalarda okuyucuyu kendisine çeken doneler, yaşanan mutsuzluğun önünde bir tedbir olarak duruyor mu? Bu yazılanlarda insanı doğruluğa, güzelliğe ve mutluluğa yönelten, onları tekrar hayata bağlayan incelikler var mıdır? Yazılanlarda insanı çileden çıkartan ve insanlığı kaos sürükleyen düşüncelerin önü niçin alınmaz? Bu tedbirlerin özgür olduğunu düşündüğümüz ortamda, dışa yansıması suçu günahı olmayan bir çok simin karalanmasına yol açar mı? Kendi düşüncelerini benimsetme adına, kalemini silah olarak kullanan ve başı sıkıştığında “Basında Sansürün Tarihi “ dendi mi öncelikle fikir babalarının izinde yürüyerek, tarihe külahı ters giydirtmede mahir yetmelerin baş vurduğu son numaralarla baş etmek mümkün müdür?
Yazılanların kaçta kaçını okumak mümkündür, güncel olarak? Her yazılanın okunması düşünülebilir mi? Kendi hayat tarzına göre yetiştirdikleri insanların, farklı hayat tarzlarını kabul etmesi ne denli mümkündür? Kendilerine “ideal hayat tarzı” şeklinde kendi hayat tarzlarını benimsetenler, kendilerine temsilcileri olma görevi verdikleri insanların acı çekmelerine niçin karşı çıkmamaktadır? Acı çektirilen ve kendisine toplumun değiştiricisi rolü verilmek istenenlerin karşı karşıya oldukları sıkıntılarla baş etmeyen anlayış sahipleri yüz elli senedir, kendi düşüncelerini benimsetemedikleri halkı, ne zamana kadar küçük düşürmeye ve kendi maskelerinin arkasına saklanarak iki yüzlülüklerine devam edecek? Kendi vatandaşına her imkânı sunanın, söz konusu bir başka coğrafyanın insanı olunca kendisini insan yerine koymaması, hangi hak ve hukuk kitabında yer alır? Başkasını daima kendisine düşman bilme eğitimi ile büyütülmüş olanların ayakta kalmak için öldürmeyi mûbah bilmesinin yanlışlığını bilenlerin sukût halinde seyrine devam edenlerin vebale ortak olmadığını kim savunabilir?
Yazılarda hangi fikirlerin ağırlığı söz konusudur? Savunulan fikirlerin insanı mutluluğa erdirme amaçlı olduğunu ne derecede kabul etmekteyiz? Fikirleri yüzünden yazdıkları ile yargılananların sayısı ne kadardır, sadece geride bıraktığımız senede?
Yazılanların gerçeklik payı, hakikatin kaçta kaçını yansıtmaktadır? Hakikat denince her şeyi ölümlü insan mantığına vuran anlayış, bilim dediğimiz akılla varılan ispatlanmış bilgileri ne zamana kadar kutsamaya çalışacak ve ileride aklın ortaya koyacağı bilinmeyenleri dışlamakla ne elde edecek?
İnsanlığın açlıktan ölümüne bile bile göz kapatanlar, yumanlar yüz sene sonrasındaki doğal seleksiyonu şimdiden uygulamaya bırakırken, mazlum Miletlerin topraklarına zorla, işgalle sahiplenme mantığını, “Güçlü her zaman haklıdır” ilkesiyle ne zamana kadar savunacaktır? Güçlünün haklı olduğu var sayılan bir dünyada zayıf olup haklı olanın yanında durmayanların ne zamanda insanlıktan nasibini almamış efendilerinin kapılarının önlerinde el pençe divan duran insanlığın yüz karası tipler olduğu haykırılacak? Bunu dile getirecek olanların vermekle yüz yüze olduğu bedellerin ne denli ağır olduğunu hak ve hukuk denilince, kara kaplı kitaba müracaat edenler, hakikat karşısında sessiz durmanın dilsiz kalmanın ne derecede kötü bir fiil olduğunu hangi zaman diliminde kabul edecek ve haksızlığa uğrayan mazlumlardan yana olacak?
Topluma yol gösterici ve insanı mutsuzluktan alıkoyan kaç yazı seçilebilir? Bu yazıları okuyanların bozulan ruh hallerini sağlıklı hale getirebilmek için kaç yazı okumaları, kaç kitap bitirmeleri ve kaç bilge kişi ile konuşması gerekir?
Yazı yazanların, yazma kabiliyetlerini ölçmeye kalkışmak için hangi kıstaslar olmalıdır? Bu kıstasları toplum ortaya koyduğu zaman, itiraz sesini yükseltecek ve bağırışları insan kulağını harabiyete vardıracak kişiler, meydanlara dökülüp “İnsan Hakları!..” diye ortalığı velveleye verecek?
Yazanların kaçta kaçı magazin konularını ele almaktadır? Magazin konularının insana kazandırttığı bir mutluluk hissi var mıdır? Magazin konulu isimlerin hayatlarında mutluluğun tanımlanması yapılmış mıdır? Magazin konularını dedikodu ile bütünleştirenler, gençlere nasıl bir rol model sunmaktadır? Toplumu şekillendirmek isteyenlerin magazine sığınmaları boşuna mıdır? Boşanan insanların mutsuzluklarında magazin haberlerinin payı var mıdır? Evinden kaçan gençlerin magazin düşlerinin kaç hayatı sonlandırdığını biliyor muyuz?
Tarihe dayalı konuları ele alanların başvuru kaynaklarının doğruluk derecesi ne kadardır? Bizde “tarih“ denince tarihsizliğe methiye dizenlerin unvan arkasına sığınarak, devirdiği çamların haddi hesabı var mıdır? Bu çetele tutulmuş mudur?
2010 Senesine dair yazdıklarımızın öncüsü olan bu yazıda neyi aradık? Acaba bu yazımızı okuyan kişi sayısı, sitede kaldığı müddet itibariyle bin kişiye ulaşacak mı? Benim aradığımı ihtiyaç bilen insanlarla bir araya gelerek, aradığımız üzerine konuşabilecek miyiz?
21. Yüzyılın insanı huzuru arıyor!.. Huzur, göç etmişse bu diyarlardan, göçüne sebep insanlar bilinmedikçe dünyanın her coğrafyasında aramaların hepsi çelik-çomaktan ibaret bir oyundur, ancak!..
Huzur sen neredesin?
30-12-2010
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.