Erdoğan için eğer Mart 2014 yerel seçimleri, güvenoyu referandumu olacaksa, böylesi yüksek bir gerilimin kendisi açısından kuvvetli bir güvenoyu çıkarması pek kuvvetli bir ihtimal görünmemektedir. Yıllardır ülkemizde refah ve huzurdan nasiplenememiş geniş halk kitlelerinin, özellikle Ak Parti döneminde yaşanan kısmi rahatlamanın kaybolduğuna dönük gözlemleri, olası bir panik durumunda seçmen kitlelerinin iktidar partisinden uzaklaşmasına neden olabilecektir. Özellikle “çözüm süreci” ateşine benzinle yaklaşanların, “arafta” olan Öcalan üzerinde baskı kurarak süreci baltalamak istemesine fırsat veren hükümetin, “hezimet” grubuna yönelik başlattığı saldırının esareti altında, sürece ilişkin ciddi adımlar at(a)maması ve havaların ısınması ile birlikte ortaya çıkacak kitlesel kanlı eylemleri tetiklemesi tehlikesi, Erdoğan’ı bitirmek isteyenlerin ekmeğine yağ sürecek en yumuşak karın olmaya adaydır. KCK yürütme konseyinin iki gün önce yayınladığı, “AKP işlevini yitirdi ve muhatap olmaktan çıktı” mesajı, “barış süreci”ni kana bulayacak gelişmeleri tetikleme tehlikesi yanında, Erdoğan’ı siyaseten etkisizleştirmeyi göze alanların işini kolaylaştıracaktır. Daha “hezimet” cephesinin “şeytani stratejik” aklın emrinde gerçekleştireceği ve toplumda “bomba” tesiri yapacak operasyonel hamlelere hiç değinmek istemiyorum.
Bütün bu olası “tezgah” karşısında, Erdoğan’ın “karşı taraf” ya da “öteki” olarak sunduğu ve düşmanlaştırdığı grupları kolaycı bir genelleme ile öcüleştirerek yol alması mümkün görünmemektedir. Kendisine yönelen kumpasa karşı toplumsal farklılıkları kucaklayan bir siyasal dil kullanmadığı, “barış süreci” ve Alevi sorunu konusunda yapısal ve radikal adımlar atmadığı ve kitlesel eylemlere karşı asimetrik polis şiddeti kullanmaya devam ettiği sürece Erdoğan’ı zor günler beklemektedir. Gezi olaylarında, dış güçlerin kontrgerilla örgütleri ciddi rol alsalar da, çevre ve yaşam tarzı duyarlılığı üzerinden orada bulunmuş olanların radikal ve provakatif örgütlerden ayrıştırılmasını temin edecek daha dikkatli bir dil kullanılabilir ve uygulama içinde olunabilirdi. Neo-Con Yahudiler tarafından beyinleri saçma sapan teorilerle uyuşturulmuş ve adeta siyasal zombiye dönmüş “hizmet” şebekesi ile ona bilinçsizce “hizmet” eden kitleyi ayırıp kazanmak açısından daha özenli bir yaklaşım sergilenebilirdi. Üstelik Ergenekon, Balyoz ve KCK soruşturmalarının yeniden yargılama ile seküler, liberal ve demokrat ve Kürt mahallesi kesimlerin zihinlerindeki kuşkuları ortadan kaldıracak bir kararla nihayetlendirilmesine çalışmak yerine, Ergenekondan içeriye alınmış darbecilerin apar topar dışarıya çıkarılması, seçim öncesi provakasyona imkan sağlayacak gelişmelerdir. “Tetikçi” eliyle “tetikçi” temizlenemeyeceği gerçeğini, en çok, “hezimet” cephesi tarafından hançerlenen Ak Parti’nin idrak etmesi gerekirdi ama maalesef ısırılmaya devam edilmek istenmektedir.
Son yaşanan olaylarda ölen gençlerin anne ve babaları Erdoğan tarafından aranıp öfke ve kızgınlıkları dindirilmiş olsaydı sokakların harareti düşürülür, toplumun kutuplaşmasına dönük kötü emeller suya düşürülmüş olurdu. Seçimlerden sonra kısmi bir güvenoyu alması beklenen Erdoğan’ın yeni dönemde devleti başka güç odakların çıkarına ele geçirmeye çabalayan “şebeke” ile hukuk ve adalet içinde sert bir mücadeleye girmesi gerekmektedir. Darbelerinde başarılı olsalar ülkeyi darbe yönetimindeki Mısır’a çevirmek niyetinde olan “şebeke”nin, kendileri dışındaki tüm sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler, iş adamları, sendika liderleri ve kanaat önderlerine ait ses ve görüntülerin bu kesimleri cuntalarının kölesi yapmak adına depoladıklarında kuşku yok. Bu durum, tüm toplumla delillendirilmiş şekilde paylaşılmalıdır.
Seçim sonrası gerekirse siyasal ikbaline engel bile olsa, devleti bu “çete”den temizleyeceğine, devlet yönetiminde katılımcılık ve şeffaflığa, yargıda adalet ve hakkaniyete özen göstereceğine, devletin iktidarını hızla daraltıp sivil alanı genişleteceğine dair söz vermesi halinde Ak Parti, çok büyük bir uzlaşma ile yeni bir reform hamlesine girişebilecektir. Devletin adalet dağıtan ve hizmet üreten ancak toplumu kendi istediği gibi şekillendirmeyen, halkın denetimine açık bir yapıya kavuşturulması için fethedilemez bir biçime sokulması gerekir. Bu yapılmadığı takdirde, Ergenekoncuların ya da “şebeke” görünümlü (F)ergenekoncuların devlete hücumlarının önü alınamayacaktır.
Türkiye’de artık hayata ve insana dair konuların konuşulduğu bir ortama ihtiyaç bulunmaktadır. Ahlak, erdem, eğitim, dini yaşam, aile, şehirleşme, kültürel yabancılaşma v.b. birçok konuyu ele almak gerekirken, yıllardır merkez siyaset dışında yaşama dokunan başkaca konular gündem ol(a)mamaktadır. Devletin ve siyasetin hayatın merkezinden uzaklaşıp, insanı hayatın merkezine koyan yeni bir paradigma oluşturmalıdır.
17.03.2014 Milat Gazetesi































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.