ABD’de belli bir çıkar grubu adına siyasetçiler üzerinde baskı oluşturmayı para karşılığı bir hizmet olarak yapmak yasalara uygundur. Bu gibi şirketlere “lobi” ve bu işi yapanlara “lobici” denir. ABD tipi demokrasiyi yozlaştıran lobicilik eleştiri alsa bile varlığını hala sürdürmektedir. Basit olarak anlatmak gerekirse örneğin patates üreticisi bir grupsunuz ve ülkede cari gümrük hadleri sizin ürettiğiniz patatesin fiyatının düşük kalmasına neden oluyor. Belli bir para karşılığında patates gümrük hadlerinin yükseltilmesi için lobi şirketinden siyasetçileri ikna etmesini talep edebilirsiniz. Pek de doğru görünmeyen bu sistemi ABD ölçütlerindeki “ahlaka” uygun hale getiren husus, bu işin tamamen kamuoyu bilgisi dahilinde şeffaf yapılmasıdır. Silah üreticilerinin lobi gücü nedeniyle silah karşıtı yasaların bir türlü yürürlüğe girmemesi olayından anlaşıldığı üzere, paranızın karşılığını yasal koruma olarak almaktasınız.
Türkiye’de işadamlarının kendi çıkarları için lobicilik yapması ise ABD’den farklı cereyan etmektedir. Operasyonlar ve ortaya saçılan ses kayıtlarından, hem devlet yöneticileri hem de “hizmet”kar şebekenin ileri gelenlerinin, bir kısım ticaret erbabı ile iş konusunda görüşmeler yaptıkları anlaşılmaktadır. Mevzuat konusunda esneklik gösterilmesi ya da elindeki emniyet ve yargı gücünü koruması karşılığında her tipten ileri gelenler, bazı tacirleri kollar görünmektedir.
Yurtdışında yatırım yapmak için yardımı rica edilen “hizmet” şebekesinin “seküler ruhani” liderinin siyasi amaçla düzenlediği etkinliklere sponsor olmak, kendi ticari, sosyal faaliyetlerini kolaylaştıracak aracılarla temasa geçmek ya da bir devlet görevlisinin inşaat yapılacak arsa için yardımını rica etmek, ABD’de yapılan lobicilikten farklıdır. Her şeyden önce devletten kolaylık talep etmek üzere faaliyette bulunan kişi ve kuruluşlar belli bir endüstri için değil bizzat kendi ticari işletmelerinin çıkarı için hareket etmektedir. İkinci olarak bu işlem “cemaat savaşları” gibi olağanüstü bir döneme denk gelmemiş olsaydı kamuoyunun bilgisi dışında olacaktı. Üçüncüsü böylesi bir işlem ile kamu hizmetleri bakımından öncelik tanınan kişilerin diğer vatandaşlar nezdinde kayırılması söz konusudur. Son olarak ileri gelenlerden talep edilen hususun yasalara uygun olup olmadığı bilinmemektedir. Bu durumda istenen, bir yasal korumadan ziyade mevzuatın esnetilerek yapılanlara göz yummak anlamına gelmektedir.
Türkiye’de neresinden baksanız ABD’deki para karşılığı yasal şemsiye sağlayan lobicilikten daha yozlaşmış bir uygulamadan söz etmek mümkündür. Türkiye’de neredeyse her kanunun yönetmelik ayrıntısında hükümler içermesine rağmen mevzuatın bu derece esnetiliyor olması sosyal ve siyasal kültürün bir sonucu olsa gerektir. Belli bir kamu hizmeti almak için ya da hizmette haksızlığa uğramamak için hala adam bulmaya çalışmak, kişisellik üzere işleyen bir mekanizmanın varlığına delalettir. Kurumsallaşamamışlık, gelişmemişliğin en büyük göstergesi olarak okunmalıdır. Kamu hastanesinde yatacak hastanız var ve ona yer mi bulamıyorsunuz? Doktordan başlamak üzere hasta bakıcısına kadar hastane çalışanları sizin işinizi çözebilecektir. Babadan kalma imarsız bir arsanız mı var? Belli bir çıkar karşılığında belediye başkanından istediğiniz imar değişikliğini alabilirsiniz. Tam bir adam kayırmacılığına dayanan kamu yönetim anlayışımızın adalete ve hakkaniyete uygun olduğunu iddia edecek bir Allah’ın kulu bulamazsınız.
Adam kayırmacılığın liyakat ve rekabetin önüne geçtiği; yansız, adil ve eşit kamu hizmeti sunmanın “nüfuz ticareti”nin gölgesinde kaldığı bizim gibi az gelişmiş ülkelerin kamu hizmetlerindeki insan faktörünü en aza indirecek sistemleri hayata geçirmesi gerekmektedir. Tapu müdürlüklerindeki otomasyon sistemi buna güzel bir örnektir. İnsan faktörünün devreye girdiği durumlarda adaletsizlik, haksız mükafatlandırma ya da cezalandırma, önceliklerin değiştirilmesi, kanuna aykırı işlem gibi bir dizi yozlaşmışlığa da kapı aralanmaktadır. Vatandaşın kamu hizmetine olan güvenini yok eden kayırmacı uygulamalar ortadan kaldırılmadığı takdirde, vatandaşın devlete güveni de kalmayacaktır.
İşe devletin kariyer meslekleri için uygulanan mülakat sınavlarının kaldırılması ile başlanmalıdır. Ardından yerel yönetimler eliyle verilen imar ve değişiklikler kanuni güvenceye alınarak statik hale getirilmeli ve belediye uygulamalarının sivil mekanizmalar eliyle izlenmesi ve denetlenmesinin önü açılmalıdır. Aynı şekilde merkezi yönetimin uygulamaları da sivil izleme ve gözetimle denetlenebilmeli ve hesap verilebilirlik sonuna kadar uygulanmalıdır. Son olarak kamu hizmetlerini sunumuna ilişkin işlemler tamamen otomasyona bağlanmalıdır. Bu yapılmadığı takdirde devletin a ya da b partisi tarafından yönetilmesi “hizmet” sunma kalitesini değiştirmeyecektir. Bu gidişle, seçimler kötüler arasında daha az kötüyü tercih etmekten öte bir anlam ifade etmeyecektir.
30.01.2014 Milat































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.