Bölgesel ve uluslararası emperyalizmin yönlendirdiği ayrılıkçı hareket Pakistan İslâm Cumhuriyeti’nden ayrılma planını gerçekleştirmek amacıyla 1971’de bir iç savaş çıkardı. Normalde bu bir bağımsızlık savaşı değil fitne savaşıydı ve özellikle İslâmî hareket ayrılma planını desteklemiyordu. Dolayısıyla eğer ki dışarıdan askerî müdahale olmasaydı ayrılıkçıların amaçlarını gerçekleştirmeleri mümkün görünmüyordu. Fakat Hindistan, savaş sebebiyle ülkesine çok sayıda Hindunun iltica ettiğini ileri sürerek olaylara fiilen müdahale etti. Ayrılıkçılara yardım ettiği gibi topraklarının iki Pakistan’ın arasını bölmesinin verdiği imkânları kullanarak merkezi yönetimin ayrılıkçıları etkisiz hale getirme girişimlerini engelledi. Böylece Hindistan’ın uluslararası emperyalizmin sunduğu diplomatik destekten yararlanarak yaptığı askerî yardım sayesinde ayrılıkçı hareket güya Doğu Pakistan’ın bağımsızlığını ilan ederek resmî adı Bangladeş Halk Cumhuriyeti olan yeni bir devletin kuruluşunu ilan etti. Fakat 1971’de gerçekleşen sözde devlet ilanından sonra Hindistan askerî güçlerinin 1973’e kadar iki yıl süreyle bu bölgeyi işgal altında tutması gerçekte onun kendisine bir kukla yönetim oluşturduğunu ve ayrılıkçıların da aslında bu bölgenin halkını bağımsızlaştırmayıp yeniden Hint emperyalizmine bağımlı hale getirdiklerini belgeliyordu.
Cemaati İslâmi her şeyden önce böyle bir ayrılık ve fitne savaşının çıkarılmasına karşıydı. Dolayısıyla herhangi bir savaş suçundan söz edilecekse suçluları öncelikle savaşı planlayan, destekleyen ve bilfiil yürütenler arasında aramak gerekir. Ama ne yazık ki adalet değil güç konuştuğu için ve adaleti değil zulmü icra edenlerin iktidarı ele geçirmesi sebebiyle suçlular yargıç makamına oturuyor, kendilerinin işledikleri suçlara itiraz edenleri yargılayıp onları “savaş suçu” işlemekten mahkûm edebiliyorlar.
Ayrıca söz konusu ayrılık fitnesinde Pakistan İslâm Cumhuriyeti çatısı altında birlik ve ittifak içinde siyasi hâkimiyetin sürdürülmesini isteyenlerin, özellikle Hindistan tehdidine karşı bu birliğin korunmasının büyük önem arz ettiğini vurgulayanların değil güç birliğini dağıtarak ülkelerini emperyalizmin bir bölgesel kanadı olan Hindistan’ın maskarası haline getiren fitnecilerin vatana ihanetten yargılanmaları ve eğer birilerinin böyle bir suçlamayla idama mahkûm edilmesi gerekiyorsa asıl onların bu cezaya çarptırılmaları gerekiyordu. Ama ne yazık ki burada da suçluların güçlü olmasından kaynaklanan sorunla karşı karşıyayız.
Fitneciler Hint yarımadasındaki Müslümanların bağımsızlıklarını ilan etmeleriyle kurulan Pakistan’ı bölmeyi güya “bağımsızlık” olarak yutturma numarasına dayandırdıkları cezalandırmaları aslında sözünü ettiğimiz devlet ilanından sonra yapmışlardı. Ayrılmadan sonra Bangladeş cumhurbaşkanlığına getirilen Muciburrahman, Cemaati İslâmi’nin bütün faaliyetlerini yasakladı ve bu yasak 1980’e kadar devam etti. Ama cemaatin halkın çok geniş çaplı desteğini elde etmesi sebebiyle kukla yönetim cezalandırmaları tekrar etme ve bu kez daha ağır ithamlarla, daha ağır cezalar vererek cemaati susturma siyaseti gütmeye başladı. Bu da cezalandırmaların tamamen siyasi amaçlı olduğunu gösteriyor. Fakat bu siyaset zulme başkaldıranları susturamayacaktır.
14.12.2013 Habervaktim































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.