• İstanbul 18 °C
  • Ankara 23 °C

Âlim Kahraman: “ÂKİF’İN HAYATI MİLLETİN HAYATIYLA İÇ İÇE GEÇMİŞ”

Âlim Kahraman: “ÂKİF’İN HAYATI MİLLETİN HAYATIYLA İÇ İÇE GEÇMİŞ”
Röp. Mehmet Kurtoğlu

Âlim Kahraman’ın “Mehmet Âkif, tutuşmuş Bir Yürek, Adanmış Bir Hayat” adlı biyografi kitabı 2020 yılında yayınlanmış, Türkiye Yazarlar Birliği’nce yılın biyografi kitabı seçilmişti. Mehmet Âkif ile ilgili birbirinin tekrarı birçok biyografi kitabı yayınlanmıştır, ancak Kahraman’ın kitabını önemli ve özel kılan Âkif’in hayatını belli bir sistematik içinde, en küçük ayrıntıyı kaçırmadan ve değerlendirmeler yaparak vermiş olmasıdır. Özellikle Kahraman’ın da belirttiği üzere Akif hakkında çıkan yeni bilgiler ışığında kaleme alınmış bir biyografi kitabı.  Kahraman’la Mehmet Akif kitabı etrafında yapmış olduğumuz röportajı zevkle okuyacağınızı düşünüyoruz.

 

-Âkif hakkında yayınlanmış birçok biyografi kitabına rağmen sizi yeni bir biyografi yazmaya sevk eden şey nedir? Kitabınızı diğerlerinden ayıran noktalar nelerdir?

 

-Evet, dışarıdan bakmaya çok görünüyor, fakat yakından bakınca bu çokluğun yanıltıcılığını da farkediyorsunuz. Çokluk bazan birbirini tekrar, anlamsız söz yığını hatta bilgi kirliliği anlamını da taşıyabiliyor. Fakat bir gerçek var. Son on-on beş sene içinde Âkif hakkında birçok yeni belge ve bilgi de ortaya çıkmış oldu. Bunlar dağınık halde ve bir araya getirilerek tekrar değerlendirilmeye, Akif biyografisi içinde tuttuğu yere yerleştirilmeye ihtiyaç gösteriyordu. Bu kitapta bir bakıma bunu yaptım. Yine bu çalışmayı yaparken kendi tespit ettiğim bilgileri de yerli yerine koydum. Mesela Âkif’in Muhammed İkbal’le yüz yüze görüştüğü bilinmiyordu. İlk defa burada açıklığa kavuşmuş oldu. Her eser kendi bakış ve yorumlayış perspektifine sahiptir. Bu çalışma da yeni bir perspektifle yazıldı. Âkif’in ilgileri, etrafı, daha detaylı bir şekilde gözler önüne serilmeye çalışıldı.

 

-Âkif’i tanımlayanlar “hayatının şiirinden büyük” ve “bir karakter abidesi” olduğu söylüyorlar. Böylesine büyük bir şairin hayatını kaleme alırken sizin dikkatinizi çeken şeyler oldu mu?  Ayrıca bu söylenenler dışında onun hayatındaki büyüklük sizce nelerdir?

 

-Âkif, milletimiz tarafından çok sevilen şahsiyetlerden biri. Bunun da sebepleri var. Bir döneminden sonra Âkif’in hayatı Milletin hayatıyla iç içe geçmiş, büyük yıkılışın ardından gelen mücadele ve kurtuluş döneminde, bir ön saf adamı olarak Âkif “manevî önder” rolü üstlenmiştir. Çıkardığı gazete, Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde verdiği vaazlar, insanlarla yaptığı sohbetler kritik ve hayatîdir. Halkın büyük mücadeleye katılması, ordunun moralce yükseltilmesi buna dahildir. Mücadelenin bir safhasında yazdığı “İstiklâl Marşı” tüm bunların üzerinde yükselen ve dalgalanan bir bayrak gibidir. Bunlar işin önemli bir tarafı. Fakat tüm bu işleri gerçekleştiren şahsiyeti de iyi anlayıp değerlendirmek lazım. Onun bugün bir bakıma destanlaşan hayatının arkasında bu sağlıklı şahsiyet  yapısı vardır. Mutlak kusursuzluk Allah’a aitir. İnsan olarak aranırsa Âkif’in de kusurları bulunabilir. Fakat sanatı gibi hayatı da “büyük” bir hayattır Âkif’in. Onu değerli kılan özelliklerinden biri tevazuudur. Dostluğa verdiği değer, yüksek adalet ve ahlak duygusu bu şahşiyeti yapan başka özelliklerdir. Öğrenme ve öğretme aşkı ise bir hayat boyu işleyiş halinde kalmıştır onda. Etrafındaki dostlarından ya bir şey öğrenen ya da onlara bir şey öğreten kişidir her zaman. Bunun örnekleri çoktur hayatında.Âkif’in sanata verdiği değer ise ayrıca ele alınmalı. Şiir, edebiyat yanında musıkî ve resimle de ilgilenmiştir. Bu tarafları çocuklarının bazılarında da özel hayatlarında kalacak düzeyde varlığını sürdürmüştür. Özellikle kızı Suat Hanım, hem resim hem de musıkî ile meşgul olmuştur.

 

-“Tutuşmuş bir yürek, adanmış bir hayat” diye alt başlıkla kaleme aldığınız biyografide Âkif’in hasletlerini özetleyecek olsanız neler söylersiniz?

 

-Kişiliğine biraz değinmiş oldum. Kitabın alt başlığını seçerken de bana Âkif’in iki hasleti, kişilik özelliği yol gösterdi. Temelde “âşık” karakterli bir kişiliği var Âkif’in. İlk okuduğu kitabın Fuzulî’nin Leyla ile Mecnun olduğuna dikkat etmek lazım. Hayatının ilk otuz yılını kapsayan yıllarda âşikâne şiirleri ağırlıktadır. Bir döneminden sonra sanatta gerçekçi bir tutumu benimsediğini söylese de şiirlerine dikkatle bakıldığında ondaki bu “coşkulu” yüreğin orada çarpmakta olduğunu da görürsünüz. Yani “Leyla” Mevla olur, Milleti olur. Sanatını milletinin hizmetine adar. İşte alt başlıktaki “Tutuşmuş Bir Yürek, Adanmış Bir Hayat”ın anlamı budur.

 

-Kitabınızda onun şiir ve sanatına, çevresindeki dostlarına, seyahatlerine, yaşadığı şehirlere, yazdığı dergi ve kitaplara belli başlıklar altında yer vermişsiniz. Bir yanıyla edebi değerlendirmelerin yer aldığı bir eser, diğer yanıyla Âkif’in hayatıyla ilgili her şeyin bulunduğu bir mini ansiklopedi. Bilinçli bir tercih mi?

 

-Size kitaptaki bakış açısından, perspektiften söz etmiştim. Bir bakıma bu saydığınız özelliklerle genişledi bu bakış açısı. Buraya kadar söylediklerimden de anlaşılacağı gibi çok yönlü bir kişiliğin sahibi Âkif. Mesela sporcu Âkif vardır bir de. 16-18 yaşlarında güreşe merakı had safhaları bulur. Çatalca taraflarında düğünlerde güreşlere katılmıştır o. Taş atmayı, uzun atlamayı sever. Boğazı yüzerek geçecek kadar iyi bir yüzücüdür. Kendine özgü çeşitliliği bulunan geniş bir dost çevresi vardır. Onlara ayrı ayrı değer verir. Sözü sohbeti, nüktedanlığı yerinde ve ölçülüdür, zeki bir adamdır Âkif. Her toplulukta konuşmaz, hatta bazan bir kenarda içine çekilmiş biri olarak susar. Fakat sevdiği insanlar arasındaysa sohbetine ve zeka eseri nüktelerine doyum olmaz. Onun seyahatlerini de elimden geldiği kadar detaylandırıp yorumlamaya çalıştım. Edirne ve özellikle Adana-Şam seyahatleri hakkında yeni bilgi ve yorumlar bulacağını düşünüyorum okuyucunun. Böyle böyle beş yüz sayfayı bulan bir eser ortaya çıktı.

 

-Âkif’in “Türk dili ve şiirine yeni bir mecra açtığını” söylüyorsunuz. Peki, edebiyat dünyasının onun açtığı bu mecradan devam etmeyişini nasıl açıklıyorsunuz?

 

-Âkif’i, şiiriyle seven insanlar hep olmuştur. Bir cami kürsüsünde veya topluma açık bir toplantıda onun şiirlerinden parçalar okunduğunu sık sık duyarsınız. Bu anlamda da halka mal olmuş bir isimdir Âkif. Şiir sanatı bakımından onun yolunu birebir devam ettirenler çıkmıştır. Mesela Balkanlarda böyle isimler vardır. Ayrıca Ali Ulvu Kurucu yeni bir Âkif olmak istemiştir. Bunlar Âkif’in şiir gücünü ortaya koyan örnekler. Ancak bir şairin şiiri onun taklidiyle devam edemez. Âkif’in sanattaki yenilikçi tarafı, eski şiirimizin karakterini yeni bir dil ve söyleyişle tekrar inşasında yatmaktadır. Bu anlamda modern Türk şiirinin üç kurucusundan biridir o. Diğerleri Yahya Kemal ve Ahmet Haşim’dir. Belki bunlara Tevfik Fikret de eklenebilir. Bu açıdan bakınca yüzyılı aşkın bir süredir yeni bir mecrada akan Türk şiirinin temelinde bu isimlerin büyük emekleri vardır. Taklitte değil orijinal şairlerimizin şiir iklimlerinin mayasında aramak lazım Âkif’i. Bir Sezai Karakoç’u bu anlamda Âkif’siz düşünemeyiz.

 

-Önsöz’de “Mehmet Âkif bir uç şahsiyet değil, içinden doğduğu medeniyeti temsil eden yüksek bir şahsiyet. Edebiyat ve kültür hayatı içinde bir yenileyici” diye yazmışsınız. Bildiğiniz gibi Âkif bir yönüyle asrın idrakine İslam’ı söyletmek isteyen modernist bir Müslüman, diğer yönüyle medeniyet kavramını sorgulayan bir şair. Bu bağlamda medeniyeti temsil ve edebiyatın yenileyicisi olarak Akif’i tanımlar mısınız?

 

-Âkif’in eğitiminden başlamak lazım bunu yapabilmek için. O, hem yeni hem eski eğitim kanalları içinde eğitim görmüştür. Devrinin modern eğitim kurumları yanında (ibtidaî, rüştiye, idadi gibi) bir medrese hocası olan babasından da Arapça öğrenmeye başlar. Fatih Camiinde Esad Dede’nin derslerine devam eder. Kur’an’ı hıfzeder. Bostan, Gülistan, Mesnevî, Hafız divanı gibi klasik eserleri eski usulle okur. Devrin birer kültür ocağı olan tekkelerde bulunur. Oralarda hala yaşamakta olan eski terbiyeyi içselleştirir. Sohbet ve musıkî fasıllarına katılar. Doğma büyüme bir İstanbullu, Fatihlidir. Semtin hayatı onun hayatını da belirler. Bu anlamda mesela Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’e göre -onlar sonradan İstanbul’a gelmişlerdir- daha köklü bir İstanbulludur Âkif. İstanbul terbiyesi almış bir beyefendidir aynı zamanda. Eski Arap, Fars ve Türk şiirine derinlemesine vâkıftır. Buna rağmen en az onlar kadar Fransız edebiyatını da bilir. Bu edebiyattan Lamartin’e tutkun olduğu kadar on dokuzuncu yüzyıl sonunda ortaya çıkan ve E. Zola adıyla sembolleştirilebilecek, Natüralizme kayan realist edebiyattan da etkilenir. Tüm bunları içselleştirmiş yeni ve modern bir şiir dilidir Âkif’in dili. Sanattaki yenilikçiliği bu. Âkif moderni bilen bir adam, fakat modernist mi? Böyle düşünenler de var. Fakat ben o fikirde değilim. Sadi, Mevlana, Hafız, Fuzuli, Bağdatlı Ruhi ve Muallim Naci, Muhammed İkbal’i okumuş ve sindirmiş, onların klasik gücünü tevarüs etmiş, modern edebiyatın imkânlarından haberdar bir şahsiyettir o.

 

Âkif’in Safahat’ı hakkında olumlu-olumsuz birçok yazılar yayınlanmış. O bunların hiç birine cevap vermeyip sesiz kalmayı tercih etmiş. Onun şiiri hakkında yazılanlara tepkisiz kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

-Birinci Safahat çıktıktan sonra (1911) hakkında olumlu veya olumsuz değerlendirmeler yapılmış, yayımlanmış. Bu değerlendirmelere itiraz edenler olmuş, basında tartışılmış Âkif’in şiiri ve sanatı. Bu eleştiri ve tartışmalara kendisi dahil olmamış. Midhat Cemal’in söylediğine göre, bazılarına hak bile verirmiş. Bu eleştirilerden biri, Âkif’in bazı şiirlerinde kaba ve argo kelimeler kullandığı yönündedir (mesela “havruz”). Bunu Âkif kendisi de kabul eder. Mısır’da bu şiirleri hanımların da bulunduğu meclislerde okurken o tür kelimeleri aynen değil değiştirerek okumak durumunda kalmıştır. Âkif, şahsını ilgilendiren eleştirilere sessiz kalır. Ancak inandığı değerlere dil uzatanları affetmez. Onlara şiirlerinde cevaplar verir. Bunların bazıları oldukça sert ve ağırdır. Mesela Tevfik Fikret’le aralarının açılması bu yüzdendir.

 

-İstiklal Marşı’nın 100. Yılı dolayısıyla bu yıl İstiklal Marşı yılı ilan edildi. Bu bağlamda Âkif ve İstiklal Marşı hakkında neler söylersiniz?

 

-Anlamlı bir yıl dönümü. Bu vesileyle Âkif ve “İstiklal Marşı” hakkında önemli faaliyet ve yayınlar yapılmış oldu. Bunları birer kazanım olarak görüyorum. Âkif’i bir daha okumaya ve anlamaya da vesile olmuştur diye düşünüyorum.

 

-Son eklemek istediğiniz şeyler var mı?

 

-Teşekkür ederim.

 

-Ben teşekkür ederim.

Bu haber toplam 399 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim