İlk soru “Ankara’nın ne farkı olabilir ki?” olmalıdır. Bunu cevaplamadan başka bir soru soralım: “Arslanhane Camii’ni görmeden Ankaralı olunur mu?”
Benim için bu sorunun cevabı kolaydır: Asla!
Neredeyse üç yıldır köklü bir onarımdan geçirilen Arslanhane Camii’nin ibadete açılacağını duyunca, cuma namazını orada eda etmek üzere yola koyuldum.
Camiin avlusundaki kürsü ve sandalyelerden, bir tören yapılacağı anlaşılıyordu. Vakıflar Bölge Müdürümüz Aslan Yıldız ev sahibi olarak gelenleri karşılıyordu. Genel Müdür Adnan Ertem de oradaydı. Sonradan bazı Ankara milletvekillerinin de açılışa geldiğini öğrendim. Yanımda ise bir Bursa milletvekili oturuyordu. “Ankara milletvekillerinden Ankaralı olan var mı?” diye düşünürken, Ankara milletvekillerinden Kayserili Salih Kapusuz çıkageldi!
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç zamanında geldi ve güzel bir konuşma yaptı. Eski Ankara’nın en büyük camisinin restorasyonu ile zaman zaman bizzat ilgilenmişti. Üç yıllık köklü onarımın şahidi olarak heyecanla konuşuyordu.
Arslanhane çocukluğumun camilerinden. Bu camiye ancak yüz-yüzelli metre mesafede Ulus İlkokulu’nda okudum. Babamın Saraçlar çarşısındaki terzi dükkânına camiin meczub görünümlü müezzini kuşçu Bahri arada bir uğrardı. Cami ile ilgili efsanevi sözlerindan hatırımda kalan, tavanındaki yekpare ağaçtan oyulmuş zincirli süsleme veya tılısım...
Arslanhane Ankara’nın “selatin” camisi. Esasen, kalede Selçuklu sultanı Alaaddin’e isnad edilen bir sultan camisi var. Fakat, Arslanhane başka çeşit bir “sultan”ın camisi.
Üç kapılı bu selatin camiin doğu kapısı mütevazı; bir sokağa açılıyor. Caddeye açılan batı kapısı şimdi kırıntıları kalan çinilerle süslü imiş zamanında. Kuzey kapısı ise mermerden, minarenin yanında ve abidevî. Fakat Selçuklu’nun abidevî kapıları yanında hayli mütevazı...
Doğu kapısının sağ yanında kitabe olduğu anlaşılan silik yazıların üslubundan 13. Yüzyılın başına tarihleniyormuş. Bu iki kapı dışında camiin dış görünüşü sizi asla cezbetmez. Ankara’ya dıştan bakanlar nasıl onun farkını kavrayamazsa, Arslanhane’nin dışına bakanlar da –tabii arazinin meyli dolayısıyla kuzeyde daha yüksek kapının yanındaki minare hariç- önemini fark edemezler. Arslanhane dışındaki belirtilerden önemsenemeyecek görünüştedir. Ya içi?
Arslanhane’nin kendi tarzının bir şaheseri olduğunu içine girenler kavrayabilir ancak. Peygamber Efendimizin hurma ağacı direkli evi/mescidi Türkistan’da direkli çadır mescidler şeklinde yorumlanmış önce. Yerleşiklik arttıkça, ahşap direkli camilere dönüşmüş. Ahşap direkli camiler Anadolu’nun mahalli geleneğinde ve bölge mimarisinde yok, Türkistan geleneğinin Anadolu’da yorumu mahiyetinde muhtelif “ulu” camiler var. Sivrihisar, Afyon ve Beyşehir camileri en bilinenleri.
Yazının Devamı için:http://www.habervaktim.com/yazar/62057/ankara-farki.html

























Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.