• İstanbul 15 °C
  • Ankara 10 °C
  • İzmir 19 °C
  • Konya 14 °C
  • Sakarya 14 °C
  • Şanlıurfa 20 °C
  • Trabzon 14 °C
  • Gaziantep 15 °C
  • Bolu 9 °C
  • Bursa 16 °C

Attila İlhan: "Arapça yetmez"

Attila İlhan: "Arapça yetmez"
Attila İlhan 1983’te Milliyet’teki köşesinden şöyle seslenmiş: “Yeni Türk kuşakları Osmanlıcayı anlayabilmelidir ki gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilsinler.”

11 Ekim 2005 tarihinde vefat eden Attila İlhan ardında onlarca şiir kitabı ve roman bıraktı. Eserleriyle olduğu kadar düşünce yapısıyla da özgün bir duruşa sahipti. Bu sebeple de ne sağa ne de sola sığabilmişti. Kemalizme sempati duymasına karşın Batı emperyalizmine de Batı merkezli sol hareketlere de karşıydı. Sol çizgideki yazar ve şairlerde pek görmeye alışık olmadığımız bir şekilde köklerine dört elle sarılmıştı. Selçuklu ve Osmanlı birikimine geri dönmeyi savunmuştu. Ona göre soldan ve sağdan namuslu aydınlar için tek yol milliyetçilik fikrinin peşinden gitmekti.

Bu sebeple onun yazılarından nereden geldiğini bilen, kendi kimliğini özümsemiş ve vatanperver bir ses yükselir. Bu sese örnek olması amacıyla, ele aldığı konu her ne kadar 1983 yılının gündemiyle ilgiliyse de- Milliyet gazetesinde yayınlanan bir köşe yazısını iktibas ediyoruz.

                                                                     *    *    *

Haber, çoğumuzun gözünden kaçtı. Mille Eğitim Bakanı demiş ki, "Öğretmen bulunabildiği takdirde, Arapça, orta dereceli okullarda, bir lisan dersi olarak okutulacaktır." Bana sorarsanız, gecikmiş bir karar. 1960'lardan beri bu fikri savunuyorum; çok da "Batılı" bir gerekçeye dayanarak!

Affınıza mağruren, arz edebilir miyim?

"Batılı" nasıl düşünmüş?

Batılı ülkeler, ulusal farklılıkları ne olursa olsun, Hıristiyan ümmet sentezine dahildirler. Hıristiyan ümmet sentezinin, ta başından itibaren Yunan ve Latin kültürüne dayandığı malum. Onun içindir ki Avrupalı ülkeler, sırası gelip de, birer ikişer ümmet çağından millet çağına geçince, liberal ve laik millet kültürlerini, Hıristiyan ümmet kültürlerinden ürettikleri için, Yunancayı ve Latinceyi, orta dereceli okullarda ders olarak okutmuşlardır. Yanılmıyorsam, hala okutanları da var. Eski Yunan ve Latin kültürünün, Hıristiyanlıkla alışverişi çok; bugün millet aşamasındaki ülkelerin çoğu, ümmet sentezi dönemlerinde, bilim ve sanat dili olarak Yunancayı ve Latinceyi kullanmışlardır; dolayısıyla, geçmiş bilim ve sanat birikimlerinden ancak bu dilleri bilerek yararlanabilirler. On sekizinci yüzyıldan başlayarak, "Batılı" ülkelere egemen olan rasyonel kafa, "Biz laikiz o kültürel dinseldi, şu halde bize yaramaz." dememiş, Yunanca ve Latinceyi daima önemsemiştir.

O kadar böyledir ki bu, Batılı kültür emperyalizminin tesir sahasındaki öteki uluslardan bazılarını da etkiliyor. Nasıl mı, bakın nasıl: değil mi ki Batı, Yunan ve Latin kültürüne yaslanarak Batı olmuş, bugünkü gücüne erişmiştir, o halde keramet Yunancada ve Latincededir, bu dillerle yazılmış eserlerdedir; biz de “Çağdaş uygarlık düzeyine” ulaşmak niyetindeysek, bu dilleri orta dereceli okullarımızda lisan dersi diye okutur, böylelikle “uygarlaşmış” oluruz. Böyle bir davranışın, bir tarihte Türkiye’de de geçerli sayıldığını, hep biliyoruz. Üstelik bu “çağdaşlık” ve “Batılılık” adına böyle sayılmıştır.

Acaba öyle midir?

Bir “Batılı” gibi düşünürsek…

Şimdi ülkemiz konusunda, bir “Batılı” gibi düşünelim:

Ortadoğulu ülkeler, ulusal farklılıkları ne olursa olsun, Müslüman ümmet sentezine dahildirler. Müslüman ümmet sentezinin, ta başından, beri Arap ve Fars kültürüne dayandığı malum. Onun içindir ki, Ortadoğulu ülkeler, sırası gelip de birer ikişer ümmet çağından millet çağına geçince, liberal ve laik millet kültürlerini, Müslüman ümmet kültürlerinden üretecekleri için, Arapçayı ve Farsçayı, orta dereceli okullarında ders olarak okutacaklardır. Eski Arap ve Fars kültürünün, Müslümanlıkta alışverişi çok; bugün millet aşamasındaki ülkelerin çoğu, ümmet sentezi döneminde, bilim ve sanat dili olarak Arapçayı ve Farsçayı kullanmışlardır; dolayısıyla, geçmiş bilim ve sanat birikimlerinden, ancak bu dilleri bilerek yararlanabilirler. O halde, nasıl “Batılı” ülkeler “rasyonel” düşünerek kendi ülkelerinde Yunanca ve Latinceyi önemsemişlerse, Ortadoğulu ülkeler de, bu rasyonel ve bilimsel “Batılı” tutumla Arapça ve Farsçayı önemsemek zorundadırlar. Çünkü batılı rasyonel ve bilimsel tutum, başka uygarlık çevrelerinin davranışlarını aynen benimsemeyi değil yöntemin gereğini ulusal koşullar içerisinde uygulamayı gerektirir.

Bu haber toplam 838 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Şiir Ezber mi Bozacak Rahatsız mı Edecek?08 Eylül 2025 Pazartesi 10:43
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim