• İstanbul 18 °C
  • Ankara 24 °C

Ay Vakti Dergisi’nin 201. Sayısı Çıktı

Ay Vakti Dergisi’nin 201. Sayısı Çıktı
Ay Vakti’nin 201. sayısı üçüncü dalyanın ilk sayısı aynı zamanda. Bu sayıda Sezai Karakoç, Fuzûlî, Feridüddin Attâr, Şeyh Galip, Mevlânâ, Rasim Özdenören, Süleyman Çelebi ve Nuri Pakdil dolayımında yazılara yer veriliyor..

Derginin Genel Yayın Yönetmeni Sayın Şeref Akbaba “Muhafazkâr Yanılgı ya da Yenilginin Otantikliği Üzerine” adlı editör yazısında sonbahar mevsimi ile insan hayatı üzerinde bir ilişki kuruyor. Yaşanılan çağın, bir nevi insan türünün sonbaharı olacağını vurguluyor: “Aslî ve fıtrî düşüncenin alaya alındığı bu çağda, şuur küçümsenmekte ‘big data’lar kutsanmaktadır. İnsan davranışını teşhis eden bu yeni ‘kutsal’; kendi kapital mabetlerini kurmuş, mutlak egemen olarak hayatımıza yön vermeye devam etmektedir. Salt biyolojik yaşamı dayatıp ruhu ve vicdanı öldürmeye yemin etmiş gibidir! Her şeyi tüketime ve hazza endeksleyen bu yeni çağın en büyük başarısı ‘ölüm’ü öldürmektir! Yani? Yani düşünme, ölümü de düşünme! Üç beş günlük zaten; ye, iç, gez, toz, eğlen! Hâlbuki yaşamak ölmek demektir! Ve dünya hayatı da -sadece- bir oyun ve eğlenceden ibaret değildir (29/64).”

Bu sayının şairleri Selami Şimşek, Ali Yaşar Bolat, Ferhat Öksüz, Sinan Davulcu, Eray Yıldız, Muhsin İlyas Subaşı, Recep ve Şeref Akbaba. Muhsin İlyas Subaşı’nın “Göklerin Âyetleridir Rüzgârlar şiirinden bir kesite buyurun:

Bu rüzgârlar hangi dağları öptü de geldi?                                                                                     

Nice bahçelere taşıdı tohumları.                                                                                               

Dallarda ninni söylediler,                                                                                                                 

Sağdıç oldular çiçeklerin zifafında.                                                                                            

Bitkilerin düğününde ney üflediler,                                                                                                      

Kâinattaki ahengin ön safında!

(…)

Bir çocuk ninnisiyle taşır beyaz örtüsünü                                                                                               

İfşa eder arkasındaki gizil gücü;                                                                                                      

Ağaçlar rüzgârla söyler her çeşit türküsünü

Bir görünmeyen sırdır her hanesinde kar,

Bir ilahi armağandır bizlere, 

Taşkın bir şehri soluyoruz 

Göklerin âyetleridir bulutlar ve rüzgârlar!

 

Prof. Dr. Mustafa Kara “Feridüddin Attar”, Cavit Marancı Hüsn ü ‘Aşk’ın Okunmaz Kıyıları’, Necip Asım “Düşünce Geleneğimiz ve Sezai Karakoç-II”, Enes Güllü “Mevlânâ Ne’miz Olur?” ve Fahri Tuna “Rasim Özdenören ‘Gül Yetiştiren Adam’ın Ta Kendisiydi”, adlı inceleme yazılarıyla dikkat çekmekte. Prof. Dr. Mustafa Kara “Feridüddin Attar” adlı incelemesinde Attar’ın izini sürüyor. Yazıdan tadımlık bir bölüme buyurun: “Feridüddin Attar’ın bütün eserleri manzumdur, sadece Tezkiretü’l-Evliya mensurdur, nesirdir. Şehadetinden bir yıl önce tamamlanan bu kitap, Sülemi’nin açtığı ‘tabakatü’s-sûfiyye’ yazma geleneğinin altın halkalarından birini meydana getirmiştir. (…)                                                                               

Attar’ın eserleri yüzyıllar boyu bazen nesir bazen nazım olarak Türkçe tercüme ve şerh edilerek Buhara, Bursa, Bosna, Kaşgar, Konya, Kurtuba güzergâhını aydınlatmıştır. İşte sadece Pendname’yi manzum olarak tercüme edenlerden bir demet: Sabayi Hayreddin Çelebi, Rumelili Zaifi, Edirneli Nazmi, Mecidi, Emre, Seyyid Ali, Hasan Halebî, Ahmet Resmî, Siyahizade Ali Çelebi, Zahri Mehmet Efendi, Mehmet Hüseyni, Nail-i Cedid, Seyyid Ali Rıza.

Niyazi Mısri’nin, fakr u fena vadisine işaret eden “alan alsın” redifli şiirini tahmis eden Azbî Efendi’nin beşlisi ile söze son veriyoruz: Çün ahd ile ikrârım bir oldu kamu varım / Nur ile bu dem nârım yârim ile ağyârım / Ben kuşdilin anlarım şehr-i dile Attar’ım / Geldi dile dildârım buldum gül-i gülzârım / Şimden gerü hep varım yağmadır alan alsın.”

Selim Adım “Mevlid’in Doğuşu”, Nurşah Karaca’nın “Adı Yakup Olanın Kaderi Beklemek mi?”, Semra Saraç’ın “Sezai Karakoç’u Yazmak İsterken”, Hatice Ceritoğlu’nun “Hakkı bey’in Odası ve Ahmet İşler’in  “Beklenen” öyküleri süslemekte Ay Vakti’ni. Selim Adım “Mevlid’in Doğuşu” adlı öyküsünden tadımlık bir bölüm bekliyor sizleri:

“Bin dokuz yüz seksen üçün Ağustos otuz biriydi. Aziz, ilkokul dördüncü sınıfı başarıyla bitirmiş, ailesi tarafından takdir edilmişti. Ataerkil yaşadıkları evde üç kardeşin en büyüğü olduğu için her iş ona yaptırılırdı. Hem hızlı hem becerikliydi. Ona bu durumunu her defasında söyler ve onu gaza getirirlerdi. O da buna sevinsin mi üzülsün mü bilemezdi. Annesi son kardeşine hamileyken o gece sancıları artmış ve rahatsızlanmıştı.

Devamı: https://www.insaniyet.net/ay-vakti-dergisinin-201-sayisi-cikti/

Bu haber toplam 298 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim