Neyzen Aziz Dede, 1835 yılında Üsküdar Doğancılar’da dünyaya gelir. Ney ve mûsıkî merakı, gençlik yıllarında Mısır’a yerleşmesine ve buradaki Kâhire Mevlevîhânesi’nde dersler almasına vesile olur. Buradaki tahsilinin ardından Gelibolu’ya geçerek Gelibolu Mevlevîhânesi Şeyhi Hüsâmeddin Dede’ye bağlanıp çilesini tamamladıktan sonra “Dede” olur. (1) Daha sonra buradan da ayrılarak doğduğu semt olan Üsküdar’a yerleşir.
Aziz Dede, İstanbul’a gelir gelmez dönemin en büyük neyzeni kabul edilen Sâlim Bey’in kapısına gidip kendisinden ders almak istediğini söyler. Onun ney üfleme derecesini ölçmek isteyen Sâlim Bey, evvela kendisini biraz dinlemek istemiş fakat genç yaşına rağmen ney üflemekte fazlasıyla mahir olduğunu görünce, kendisiyle alay etmek için geldiğini düşünmüş. Ancak sonraları samimi tavrına şahit olarak kendisini talebeliğe kabul etmiştir.
Aziz Dede çalışkanlığıyla kendisini hocasına o derece sevdirmiş ki, Sâlim Bey zaman zaman kendi bestelerini ona çaldırarak dinlermiş. Sâlim Bey’den uzun süre ders alan Aziz Dede, azmi sayesinde kısa zamanda virtüözlüğe kadar yükselmiş, Kâhire ve Gelibolu’dan sonra sırasıyla Üsküdar, Galata ve Bahariye Mevlevihanelerinde neyzenbaşılık görevini üstlenmiş. Vefatından önce Ahmediye’de bir aktar dükkânı açmış, fakat burası zamanla mûsıkî icralarının yapıldığı bir mekân haline dönüşmüş.
Neyinin sesi Üsküdar’dan duyulurdu
Rivayet odur ki, Aziz Dede’nin Galata Mevlevihânesi’nde üflediği neyin sesi tâ Üsküdar’dan duyulurmuş. Döneminin en büyük neyzenleri arasında kabul edilen Aziz Dede’den günümüze yalnızca bir peşrev ve altı saz semaisi ulaşabilmiş. Neyzen Emin Yazıcı, Santûrî Ziyâ Bey ve Rauf Yektâ Bey bu büyük ney üstadının yetiştirdiği talebelerden bazıları. Neyzen Emin Yazıcı, kendisine hocası sorulduğunda “Ben böyle bir neyzen görmedim, belki eslâfta da gelmemiştir” diyerek yâd edermiş. Neyzen Emin Dede’nin talebelerinden olan Dr. Emin Kılıç Kale ise Aziz Dede’nin tavrını tarif ederken “üflerken, ney cayır cayır yanacak” derlermiş. Hatırat-ı Ömer Vasfi Dede isimli eserde ise şu bilgi geçmektedir: “Aziz Dede, on adamın üflediği sesi, orta boyu ve şişman karı ile bir üflerdi ki, dinleyenler bir mislini görmüş değildir.”
Aziz Dede, Huzur romanında da geçer. Ahmet Hamdi Tanpınar, Neyzen Emin Yazıcı’dan söz ederken, hocası Aziz Dede’yle ilgili bir anekdota da yer vermiş: “Aziz Dede, sert, titiz, şişman, son derecede afif, okuması yazması kıt bir adammış. Bir gün yazı yazmak için hokkasına daldırdığı kalemin mürekkepsiz çıktığını görmüş ve bu işaretin manâsını anlayarak yalnız kalple ve niyetle Allah'a bağlanmağa karar vermiş. Neyini, kendisini son devrin bazı molla beylerine benzeten iri göbeğine dayayarak oturduğu yerden çalarmış. Bir akşam Beylerbeyi iskelesinde kahve zannıyla girdiği bir gazinoda pencere kenarında bir müddet denize daldıktan sonra aşka gelmiş, bir ney taksimi yapmış. Siyah gümrah kaşlarının altında iki ocak gibi yanan gözlerini kapayarak çaldığı için yavaş yavaş gazinonun dolduğunu ve ruhanî ilhâmının sofrasına bir akşamcı kafilesinin toplandığını görmemiş. Onlar da zaten çıt çıkarmadan demleniyor, garsonlar Dede’yi rahatsız etmemek için ayaklarının ucuna basarak geliyormuş. Taksim bitip de etrafındaki kalabalığı ve rakı kadehlerini görünce Aziz Dede yerinden fırlamış. Bu hikâyeyi her anlatışında şu cümle ile bitirmiş: Erenler, öyle bir hicap duydum ki, üç gün evden çıkamadım; bir ay da ehibbaya rasgelmekten korktum.”
Devamı: https://www.dunyabizim.com/portre/aziz-dede-on-insan-kuvvetinde-uflerdi-neyini-h30218.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.