Kezâ hükûmet siyâseti, siyâsî fırkacılık, icrâât ve mu'âmelât-ı hükûmeti tenkîd gibi umûr ile asla meşgûl olmamak ve bu mesâile müteallık hiçbir kelime tefevvüh etmemek, yalnız kendi maddî ve ma'nevî işleri ile tevağğul eylemek lâzımdır. Aks-i hâl hem muzırdır, hem izâ'a-i evkâttır. Her hangi umûrda münkerât-ı dîniyye müşâhede edilirse anı kalben red ve inkâr etmek ve bu inkârını aslâ lisâna getirmemek iktizâ eder. Zîrâ zamanımız, dînî emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkere müsâid ve mütehammil değildir. Emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münkeri kalbden dile, dilden ele intikâl ettirenler gayr-i kâbil-i telâfî zarara ma'rûz kalırlar. Hakîkî ehl-i tasavvufun hâl ü hareketi böyle olur. Hılâfı bu mesleğin haricidir.
İstidrâd: Esâsen emir bi'l-ma'rûf ve nehiy ani'l-münker vazîfesi hakîkatte bu vazîfe ile me'mûr olanlara âiddir. Anlar, her zamanda bu vazîfelerini ahsen-i vücûhla îfâ ve edâya muktedir olurlar. Bu maksadı imkân dâiresinde yerine getirdikleri halde emir bi'l-ma'rûf nehiy ani'l-münker yapıldığına hiçbir ferd vukûf hâsıl edemez. Çünkü anlar sıfat-ı hakîmiyete mazhardırlar. Envâ’-ı fünûn-i hikmetle vazîfelerini sirran ve alâniyyeten icrâ eylerler.” (Mektublar, S. H. Silistrevî)
Lügatçe: Bi'l-kasd ve'l-irâde iştihâr; Kendi iradesi ile meşhur olmak. Kemnâm: Adı unutulmuş. Müteşerri': Şeriâte, dine muvafık amel eden. Âmmî: Avamdan, bayağı, cahil. Tefevvüh: Ağza almak, söylemek. Tevağğul: Bir işle çok meşgul olmak. İzâ'a-i evkat: Vakti boşa geçirmek, zâyi’ etmek. Ahseni vûcûh: En güzel surette. Sıfat-ı hakîmiyete mazhar: Allâhü Teâlâ’nın hikmetine mazhar bihakkın hakîm zat. Envâ’-ı fünûn-ı hikmet: Hikmetin bütün fenleri.
“DE’B U ÂDETİMİZ SÛRET VE SÎRETİMİZ”DEN
27.01.2014 Milat Gazetesi































Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.