• İstanbul 17 °C
  • Ankara 18 °C
  • İzmir 22 °C
  • Konya 19 °C
  • Sakarya 19 °C
  • Şanlıurfa 26 °C
  • Trabzon 18 °C
  • Gaziantep 24 °C
  • Bolu 19 °C
  • Bursa 19 °C

Bir güzel insan; Metin Önal Mengüşoğlu

Bir güzel insan; Metin Önal Mengüşoğlu
Mengüşoğlu, yazdığı eserler ile son devir edebiyat ve düşünce tarihimizde öncü bir şahsiyettir. Hakikat odaklı eylem bilinciyle yaşamak ve yazmak davasındadır. Murat Soyak, yazdı.
Metin Önal Mengüşoğlu, yazmaya ortaokul yıllarında başlar. Dönemin edebiyat, sanat ve düşünce dergilerinde şiir, hikâye ve denemeleri yayımlanır. O yıllarda dergi yayınlama denemesi de olur. İslâmî düşünce eserlerinin temelini oluşturur.
Yazdıklarıyla yaşanan durumu adeta resmeder ve çözümde görev alır. Yani yazıp da geri çekilmez. Kelime Dergisi Yayınlarının kuruluşunu gerçekleştirir. Sanatın bir misyon yüklenmesi gereğini her vakit savunur. Şiir ve hikâyelerinde bunu kanıtlamaya çalışır. Edebiyatın birçok alanında eserler vermiştir. Şiirlerinde geleneğin izleri görülür ve modern şiirin kazanımlarıyla yeni bir bütünlüğe ulaşır.
Özgün bir edası ve söyleyiş tarzı vardır. Şiirlerinde türkülerin etkisi belirgindir. “Türkü tadında şiirler yazmaya çalıştım” der. Değişerek devam eden bir şiir geleneğinin çağımızdaki yetkin ürünlerini verir. Hikâyelerinde ve romanında Anadolu şehir hayatı değişim süreci, insanlık halleri ve gerçeği arayış odağında anlatılır. Denemeleri ise sorunlar üzerine düşünme, tartışma ve yol gösterme temelinde yazılmıştır. Yazdığı eserlerle kendine özgü bir düşünce ve sanat iklimi oluşturmuştur.
Edebiyat, sanat ve düşünce cephesi

Metin Önal Mengüşoğlu, ‘sanat sanat içindir’ anlayışına karşı çıkar. Sanatın bir misyonu olması gerektiğini belirtir. Sanatçı neticede bir tercih yapacaktır. Erdem ve hakikat tarafındadır Mengüşoğlu. “Ancak erdem, dürüstlük, iyilik ve güzellik saçan bir sanat imtiyaza hak kazanabilir.” (Vahiy ve Sanat, s. 86)

Bencil şiirlere, bencil öykülere karşıdır. Hayata ve insana dokunan, ötekini görebilen eserleri tercih eder. Sanat ile elde edilecek bir iyilik, güzellik olmalıdır. Yoksa aydınlığa nasıl çıkılacaktır? Sanat kelimelerle yap-boz oynamanın, oyalanmanın aracı olmamalı.

Şuara suresinde “Görmez misin onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve yapmadıklarını söyleye geldiklerini?” ikazını hatırlamak gerek. İşte bu noktada sorgulama başlar: “Sanat sanat içindir” demek ne demektir? En azından Müslüman kimliğimize ve kişiliğimize soralım; yeryüzünde en büyük erdem, iyilik ve güzellik nedir? Ve sanat en büyük erdem, iyilik ve güzelliğin peşinde midir, değil midir? Erdem ve iyiliğe aldırmayan bir meşguliyetin sanat kimliği taşımasına kimler tahammül edebilirler? ( Vahiy ve Sanat, s. 80)

Hayata her dem yeniden doğmak sahih bir sanat ile sağlanabilir. Yılgınlığı, sıradanlığı, boşvermişliği sanatın gücü ile aşabiliriz. Sanatçının tesiri alışkanlıkları aşıp yeni bir söyleyiş, yeni bir yorum getirebilmesinde saklıdır. “Sanat, insanı alışkanlıklardan kurtaran, insanda hal ve yol değişimi sağlayan, aptallaşmaların önündeki en büyük engeldir. Çünkü sanatın taklide tahammülü yoktur.” (Vahiy ve Sanat, s. 145)
Alışkanlıklar karşısında bileylenmiş bir bilinç. Daima teyakkuz halinde. “Hayatındaki alışkanlıkları azaltarak, bilinç durumlarını çoğaltmalısın.” (Öptüm Kara Gözlerinden, s. 27)
Yazmak, hikmet arayışını sürdürmektir. Uzakları yakın eylemek için yazmak. Sanatçı, sadece eser verip de sırça köşke yahut köşesine çekilmemeli. Sanatçıyı bekleyen bir görev de sanatı üzerinde düşünmesidir. Bu tavır, bir sorgulama biçimidir. Sanatçı verdiği eseri gözden geçirip noksanları tespit etmesi gerekir. Bu noktada ‘hikmetin hamalları’ tabiri üzerinde önemle durmak gerekiyor. “Has sanatkârlar, sanatları üzerinde titizlikle düşünen insanlardır.  Hikmetin hamallarıdır onlar bir bakıma.” ( Vahiy ve Sanat, s. 160)
Sorumlu aydını, tavır sahibi aydını tercih eder. Kötülük odaklarına karşı aydının söyleyecek sözü olmalı. Konfor içinde, steril bir hayat yaşayanlar bilmez ki kederi, derdi. Aydının günümüzdeki konumu ve duruşu hakkında şu tenkidi yapar:
“Toplumların siyasal-sosyal sarsıntılar geçirdiği dönemlerde hep iki tür aydın dolaşır ortalarda. Biri sorumluluktan kaçan korkak aydın.
O, fildişi kulesine çekilmiş; papatya, böcek, bulut, çocuk, kadın gibi motiflerin arkasına gizlenerek, ömrünün kalan kısmını rahata yatarak geçirmiştir.
Diğer aydın tipi ise her zamankinden daha fazla kendini sorumlu hissedip kolları sıvamış, halkının yanında, önünde, kavganın ortasında yerini almış, yol göstericiliğin, aydınlatma ve uyarma ödevine devam etmiştir.” (Ağabeyime Mektuplar, s. 58)
Sanat her şeyin üstünde diyenler yanılır elbet. Sanatçı da gün gelir hesap verir. Yazdıklarımızdan, yaşadıklarımızdan, söylediklerimizden sorumluyuz. Sanat, salih amel ile gerçek bütünlüğe ulaşır. Mengüşoğlu “Sanatı konuşurken asla salih amel’i unutmamalıyız” der.  (Vahiy ve Sanat, s. 194)

Sanat, bizi hangi sulara götürüyor? Ölüm suları mı, diriliş suları mı? Sanat ile bir uyanış gerçekleşmelidir. Yoksa verilen emekler zayi olacaktır. Bu hususta Metin Önal Mengüşoğlu şu uyarıda bulunur: “Bilmem kaç yüzyıldan beridir Müslüman dünyayı pençesinde inleten hangi yaralı şuurdur?  İdrak mekanizmasının parçalandığı bir gerçektir. Varlık, bilgi, iman, hakikat gibi hayati hadiseler karşısında donuk duran zihinler, sanatın şifa verici soluğunu değil ayartıcı fitnesini mi rehber edindiler?” (Vahiy ve Sanat, s. 258)

 

Şiire dair

Şair bütün içtenliği ve yalınlığı ile yaşadığı çağın bir tanığıdır. Diğer bir söyleyişle çağın vicdanı olmalı şair, çağın vicdanı. “Şiir Hangi Yaramıza Merhem Sürüyor?” başlıklı yazısı şair Metin Önal Mengüşoğlu’nun şiir ve şair üzerine önemli tespitlerini içerir. Şöyle ki: “Şiir bireyin ve onun mensubu bulunduğu toplumun hayatından doğan farklı, sıra dışı bir idrak biçimi, bir tür şuur ediş hadisesi idi. Her şiir o an yaşanan hayatın şuur altında kaynağını barındıran, oradan fışkıran bir ses, bir yankıdır. Şair ne tarihçi ne sosyal bilimcidir. O, gününün, çağının en adil, en yalansız dolansız, en yalın şahididir. Tarihin muteber tanıklarıdır şairler.” (Vahiy ve Sanat, s. 265)

 

Şiir hakkındaki şu belirlemesi dikkate şayandır: “Onu korkutucu karanlıklardan kopup gelen, bizzat karanlığın içindeki rahatlatıcı, yatıştırıcı ses olarak da algılayabilirsiniz.” (Vahiy ve Sanat, s. 267)

Şiirde bilgi doğrudan iletilmez. Düzyazıdan beklenecek görev, şiire yüklenemez.  Şiirin dili, iç imkânları dolaylı anlatımı geliştirir. Şiirden beklenen şey insanda erdeme, güzelliğe dair etki uyandırması ve hakikate işaret etmesidir. “Şiirden bir anlamı, bir sulh kararını, bilgiyi size doğrudan iletmesini beklemeyin.” (Vahiy ve Sanat, s. 267)

 

Şiiri bilgece yürekliliğin harman yeri olarak tarif eder Men­güşoğ­lu: “Şiirle törpülenmiş heyecanların kalbi, cahilce cesaretler için çarpmaz. Orası bilgece yürekliliklerin harman yeridir.” (Vahiy ve Sanat, s. 267)

Kendisiyle yapılan bir söyleşide “Şiir Metin Önal Mengüşoğlu için nedir?” sualine şu cevabı verir: “Herhangi bir delile, karinaya, mucizeye ihtiyaç göstermeden bir idrak, seziş ve keşif hadisesidir şiir. Kendiliğinden, adeta hüda-i nabit bir aşılanma, döllenme sonucunda doğandır. Şiir bir şuur ediş biçimidir ki hissetme, ürperme, anlama ve kavramanın şimşek hızıyla çakması, yıldırım misali kalbe düşmesiyle belki anlatılabilir. Ne yani hiçbir alt yapısı, arka planı yok mu? Tövbe. Elbette var. Ben bilkuvve olanı zikrettim.

Bilfiil olana henüz geçmedim. Rafine edilmiş, damıtılmış hassasiyetlerin söylenmesiyle, terennümüyle yaratılır şiir. “Yaratılır” diyorum çünkü “kul fiilinin yaratıcısıdır” telakkisine yaslanıyorum. Mutlak yaratıcı ve sanatkâr Allah’tır. İnsan sanatı ise elbet bu kerametli yaratığa ruhundan üfleyen Rab’bin ilhamıyla doğar.
Ta doğuştanlığımızdaki o ilham ile. İnsan sanatı tabiatı model edinerek gelişir, olgunlaşır. Şiir, sanatlar arasında doğrudan söze yaslanması bakımından vahye en yakın mıntıkada bulunmaktadır. O elbet vahy değildir. Yani resullere gelen vahy’le yoktur bir alakası. Ama onun da bir fısıltı yönü vardır. Şiirin yaprakları şuuraltından kalkan rüzgârın önünde göğe yükselir. Kanaatimce o yapraklar kalbin çaydanlığında fikrin ve zikrin müşterek ısısıyla demlenmeli. O zaman insanlarda çarçabuk tiryakilik uyandıran bir iksire döner adeta. Dönün bakın dünya edebiyat tarihinde yaşayan tüm şairler mütefekkir şairlerdir.” (Nida dergisi, S. 49, Şubat 2001)

Kaynağını İslâm medeniyetinden alan müstakim bir çizgi vardır. Ruh akrabası diyebileceğimiz edipler, mütefekkirler… “Şiirlerinizde ‘örnek aldım’ diyebileceğiniz bir kalem var mı?” suali için şu açıklamayı yapar: “Bütün kaliteli sanat birikimi beni etkilemiştir. İlle de örnek aldığım bir imza saymamda ısrarlıysanız ve edep dışı diye mütalaa etmeyecekseniz yüksek müsaadelerinizle Mehmed Âkif diyerek iftihar etmek istiyorum.” (‘Nida’ dergisi, S. 49, Şubat 2001)

Metin Önal Mengüşoğlu, öncü ediplerimize ve mütefekkirlerimize işaret eder. Takip ettiği fikir ve edebiyat çizgisine dair bilgi verir: “Benim örneklerim hem mütefekkir hem sanatkâr üstadlar Mehmed Âkif, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç’tur. O mü’min ustalardır.” (‘Nida’ dergisi, S. 49, Şubat 2001).

Mengüşoğlu günümüzde yazılan şiire eleştirel bir yaklaşım getirir. Ruha hitap etmeyen şiirlerden dertli. Hayattan, hakikatten, insan sıcağından uzaklaşan sanat anlayışları karşısında sesini yükseltir ve der ki: “Ya şiirin işlevi nedir? Bunun anlaşılabilir bir cevabı bulunsa bari. Değişti, her şey değişti. Şimdiki şairler, artık bizim ruh dünyamıza hitap etmiyorlar.

Bir kere çoğu artık birer entelektüel. Söz ve sözcük oyunlarıyla, ses ve ışık gösterisi yapan şovmenlere benziyorlar. Kalbimizin kapakçığını, usta bir cerrah hüneriyle kaldırıyor, oraya bir sözcük tohumu ekiyorlar. Buraya kadar iyi gidiyor. Lakin bekle Allah bekle. Bekle ki o tohum göğersin, çimlensin de, içimizde bir ürün versin. Nerde? Bakalım doğan ürün herhangi bir yaramıza merhem sürecek mi? Bu kadar beklemeye ömür yeter mi? Peki benim şu anki karamsarlığımı, kötümserliğimi, acımı, hüznümü kim yelpazeleyecek? Şiiri bırakıp başka sanat alanlarına mı yönelmeliyim? Oysa benim şuur plakam üzerindeki pürüzleri bugüne dek en iyi temizleyen sanat, şiirdi.”  (Öptüm Kara Gözlerinden, s. 39)

Cevat Akkanat, Mengüşoğlu şiiri hakkında şu tespitlerde bulunur: “Metin Önal Mengüşoğlu, hastalıklı merkezî Türk şiirinin çok çok ötesinde, daha doğrusu onun tam karşısında, sağlam ve dinamik bir düşünce yapısı ile oluşturur şiirini. Bu yapı, medeniyet dünyamızın kaynaklarına yapılan atıflar ve ona duyulan hasret ilmekleriyle olduğu kadar, yaşanılan çağın ve içinde bulunulan toplumun kurum, kişi ve hallerine yönelik eleştiriler şeklinde kendisini belirgin kılmaktadır. Bu arada onun şiirlerinde, sözkonusu medeniyet algısından alınan güçle, çağa ait olumsuzluk unsurlarını ortadan kaldıracak alternatifler de sunulmaktadır. Böylece Mengüşoğlu şiiri, akletmeye meyilli okuru bir yandan zihnî faaliyetlere sevkederken,  aynı zamanda eyleme de çağırır. Bu tefekkür şiirinde zannedilmesin ki lirizme yer yoktur; hayır, lirizm basılan bıçağın ağzında…” (Akkanat’ın ‘Bıçağa Basar Gibi’ hakkında yazdığı yayınlanmamış bir yazıdan… Kendisinden alınmıştır.)

 

Şair, türkülere yakınlığını sıkça dile getirir. Türkülerde sahih bir söyleyiş, türkülerde samimiyet… Mengüşoğlu şiiri ile Harput türküleri adeta kardeş gibidir. Şiirlerinde Harput türkülerinin tesiri vardır. “Harput türküleri beni şair yaptı. Mahalle arkadaşlarım afyon içerken, ben şiiri sevdiğim için erdemler kazandım. Kaba güç yerine naif davranışa, sakarlıklardansa sanatkârlığa özendim. Özlem duydum. O toprak yüreğimi yufkalaştırdı, merhameti sevdim.” (Öptüm Kara Gözlerinden, s. 144 )
Metin Önal Mengüşoğlu, edebiyatın hemen bütün alanlarında eserler vermiştir. Edebî türler neticede insana ulaşabilmenin yollarını sunar. Eserleri tevhidî düşüncenin birer yapı taşıdır. A.Vahap Akbaş, Mengüşoğlu’nun yazdığı eserler hakkında şunları söyler: “Men­güşoğlu'nu dikkatle okuyanlar, onun en önemli kaynağının, bütün soy sanatçılarda olduğu gibi, çocukluk ve ilk gençlik yıllarındaki gözlem ve izlenimleri olduğunu hemen fark eder. Metin Önal, kendi kuşağının diğer temsilcileri gibi, belki boşlukları doldurma ve arkasından gelenlere rehber olma kaygısıyla, şiirden romana, denemeden incelemeye kadar birçok alanda kalem oynattı. Yazılarıyla, konuşmalarıyla iyi bir dünyanın kurulması için hâlâ gayret gösteriyor.” (Öptüm Kara Gözlerinden, arka kapak yazısı)
Yazmayı bir eylem biçimi olarak kabul etmiştir. Yazmak, onda bir sorumluluğun gereği olarak kıymet kazanır. Çağın bir tanığı olarak haksızlıklar karşısında susmaz. “Haberliyim dünyanın çamurlu bir ırmak gibi akışından” Gördüğü yanlışları, noksanları kırıp dökmeden ifade eder. Çözüm önerileri sunar. Şiirlerinde geleneğin izleri, etkileri görülür fakat bu durum geleneğin bir tekrarı değildir. Yeni bir söyleyişle karşımıza çıkar. Yeni şiirin imkânlarını kullanır. Bireyci, bencil şiirlere uzak durur ve hatta eleştirir. Hep topluma bakan bir yönü vardır. İnsanların derdiyle dertlenmiş bir yürek. Ötekini görmek, anlamak ister. Hem yerli hem evrensel olabilmenin çabasındadır. Doğup büyüdüğü Harput şehri ve sınırlar ötesindeki insanlık daima umurundadır. Pergel metaforu bu noktada anlam kazanır. Yerli oluşun derin köklerine işaret ederken asla mahallî, kavmî bir tarafgirliğe düşmez. İnananları kardeş bilir.
Mazlumdan yanadır daima. Nesirlerinde rahat, içten bir anlatımı vardır. Okuyucu ile adeta sohbete durmuş gibidir. “Düşünmek Farzdır” diyerek bir ömür tefekkürün etkin olmasını, yaygınlaşmasını istemiştir. Hakikati duyurabilmek için ve yeniden inşâ faaliyetini gerçekleştirmek için çaba gösterir. Toplum içinde erdemi kavi kılmak ister. Şiirlerinde, hikâyelerinde süsten arınmış; yalın ve derinlikli bir anlatım vardır. Mektup türünde yazdığı yazılar ile de kaybettiğimiz güzellikleri hatırlatır bizlere. Samimi, mert, kararlı bir tavrı vardır. Kurduğu cümleler insan sıcaklığı taşır. Müstakim çizgi üzre çıktığı yolda edebiyatın, sanatın, tefekkürün imkânlarını yetkin bir şekilde kullanır.
Murat Soyak, bir güzel insanı yazdı…

04.02.2012 defterk.com

Bu haber toplam 3795 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
  • İkinci Kez Yolu Açık Olsun Yavuz Bülent Bakiler’in02 Ekim 2025 Perşembe 11:06
  • Yavuz Bülent Bakiler, son yolculuğuna uğurlandı30 Eylül 2025 Salı 08:37
  • Güz Sonatı29 Eylül 2025 Pazartesi 13:14
  • Fatma Gülşen Koçak Hz Hatice’yi Anlattı23 Eylül 2025 Salı 11:20
  • Bursa: Şiir Şehir17 Eylül 2025 Çarşamba 12:09
  • Selim Cerrah Cihannüma Genel Başkanı oldu16 Eylül 2025 Salı 13:43
  • Genç Birikim dergisinin Eylül 2025 (279'uncu) sayısı çıktı.15 Eylül 2025 Pazartesi 11:47
  • Kaybettiğimiz Meçhul; Kendimiz11 Eylül 2025 Perşembe 14:21
  • Yaşayan Dil-Yaşatan Dil11 Eylül 2025 Perşembe 12:08
  • Modern Dünya İnsanın Hikayesi: Yokuşa Akan Sular10 Eylül 2025 Çarşamba 13:39
  • Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
    Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim