• İstanbul 16 °C
  • Ankara 13 °C

Bir mefhumun ihtişam ve sefaleti yahut “Edeb’den Edebiyat’a”

Bir mefhumun ihtişam ve sefaleti yahut “Edeb’den Edebiyat’a”
Cevdet Paşa, Belâgat-i Osmaniye’yi yazar. Recaizâde, Tâlim-i Edebiyat’ı. Edebiyat kelime hazinemize Tanzimat’ın yadigârı. Fransızca litterature’ü karşılamak için uydurulmuştur.

 Lâfız bizim, muhteva frengin, “Edebiyat” ne Farsça’da mevcud ne Arapça’da. Evet, kelimenin kökü, Arapça edeb. Ama edeb yüzde yüz İslâmî bir mefhum. Şair, “Edîb olur kişi sermaye-i hayâsı kadar” derken, ahlak dışı bir edebin tasavvur bile edilemeyecaeği ifade ediliyordu. Edeb ile edebiyat, Doğu ile Batı’dır. İrfanla kültür gibi… Edeb, insanın bütün davranışlarını kucaklayan bir kelime. Sülasisi: edb. Tasavvufta: Eline, diline, beline sahip olmak.

Edeb, silinmeye yüz tutan bir mezar taşı kitabesi... Bu mezarda şerefli bir tarih yatıyor. Kitabeyi okumaya çalışalım:

EDEB

1- Davet. İsm-i fâili, âdib: dâvet eden. Adibin cem’i: edebe. (Müeddebe: düğün ziyafeti/ Me’dube, şerefine ziyafet verilen gelin.)

2- Cahiliyye Devri’ndeki bu mana, sadr-ı İslâm’da mücerretleşir. Edeb, ahlak-ı fazılanın mecmuudur artık. İki mana arasında yakın bir münasebet var. Eski Araplar için, cömertlik ahlakî faziletlerin başında gelir. Bu itibarla, edib, fazilete davet eden kişidir; edeb de fazilet.

3- Hakayık-ı Örfiyye.

Demek ki edeb, gerek Cahiliyye Devri’nde gerekse İslâmiyet’te, asıl ve insani şeylere meyletme hasleti ve bunun hayatta en içtimaî münasebetlerde belirmesi. Eski bir kelâm-ı kibâra göre: “Edeb dinin üçte ikisidir.” Ameli ahlak bakımından, böyle. Kelimenin mecazî manası: İnsanı irfan, erbabı ile muaşerete layık mertebeye çıkaran tahsil, hususiyle Arab lisanı, Edebiyatı ve Şiiri ile eski Arab tarihi gibi bilgiler.1

Arab Kültürü, İran’ın tesiri altında incelip dünyevileştikten sonra (Hicretin ikinci ve üçüncü asırları) edeb bu manayı almıştır. İbn Kuteybe’nin “Adab el-Kâtip, Adab el Vüzerâ”sında kastedilen edeb budur.

Emeviler Devri’nde ise Ulum-î Edebiyye, Şiir, Lügât, Ensab, Ahbar vesairedir. Edeb ise Ulum-i Edebiyye’nin bütünü.

Edeb kelimesi, Cahiliyye Devri’nde de İslâm’ın ilk asrında da ıstılah olarak kullanılmaz. İlk asırda, “İlm-i Edeb” yerine “İlm-i Adab” denirdi. İkinci asırda üdebâ, müeddibler demektir. Müeddib, muallimden daha yüksek bir tabaka. Muallim, Subyan Mektebleri’nde ders veren. Müeddib, Havas-ı Nas’ın ve Hanedan-ı Saltanat’ın muallimleri, Tarih, Şiir, Ulun-i Arabiyye okuturlardı.

Devamı: https://www.dunyabizim.com/alinti/bir-mefhumun-ihtisam-ve-sefaleti-yahut-edebden-edebiyata-h47181.html

Bu haber toplam 131 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim