• İstanbul 19 °C
  • Ankara 25 °C

Bir tarih iki şehir: Van!

D. Mehmet DOĞAN

Bazı kemâle ermemiş tanışıklıklar vardır. Şahsın ya adını unutursunuz ya soyadını veya mesleğini… Bir zaman gelir ki tekrar karşılaşırsınız. İşte bu bir fırsattır, tanışıklığınızı ilerletirsiniz.

Bazı şehirleri görmeden de bilirsiniz. Sırf ismini değil, bazı vasıflarını da. Bunlar coğrafya derslerinden öte, türkülerden zihinde kalanlarla günlük bilgilerdir. “Giderim Van’a doğru/Yolum İran’a doğru” başlıbaşına bir coğrafî işaret türküsüdür. Edremit’in Van’a baktığını ve Ereğin karının gün vursa da erimediğini türkülerden biliriz…

Van’a ilk 1990’lı yılların ortalarında yolumuz düşmüştü…Seyid Mehmed Şen rektördü, Necmeddin Tozlu Eğitim Fakültesi dekanı... Ankara’dan genç arkadaşlarımız Celil Güngör, Ahmet Emre Bilgili ve Feramuz Aydoğan orada asistan idiler. Aydın Talay da Van belediye reisi…O yıllarda birkaç defa Van’a yolumuz uğradı. Hatta bir defasında Müküs’e ve hatta Arvas’a kadar uzandık. Yolu sekiz ay kapalı olduğu söylenen Bahçesaray dahi bize açılmıştı o aralar.

Üç yıl önce Van’ı tam mânasıyla görmesek bile, gölünün etrafını dolaşmış, şehri uzaktan temaşa etmiş, Malazgirt’te icra ettiğimiz bilgi şöleninden Ankara’ya dönüşü Van hava limanından yapmıştık.

Bu defa Van Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dekanı Abdurrahman Candan Hoca’nın daveti epey ara verilmiş Van’la tanışıklığı ilerletmek için bir fırsat olarak da göründü. Hem İstiklâl Marşı yılının sonlarına doğru Mehmed Âkif’i Van’da yâd edeceğiz hem de şehirle ilgili intibalarımızı tazeleyeceğiz, tanışıklığımızı ilerleteceğiz. 

1-101.jpg

            Abdurrahman Candan Hoca ile Hüsrev Paşa Camii önünde.

Yaşatarak hâkim olmak, öldürerek sahip olmak!

Şu cümle iki farklı zihniyeti ifade eden bir tarih özü olabilir: Yaşatarak hâkim olmak, öldürerek sahip olmak!

Van’da Ermenilerin işgalci Ruslardan arkalanarak Van şehrini yakıp yıkmaları, Müslüman ahaliyi katliama tâbi tutmaları bin yıllık bir tarihin kanlı bir finali olarak görülebilir…

Aman verilenlerin aman verenlere zulmü bin yıllık bir arada yaşama tarihini sıfırlamıştır. O kayıtlarda olmayan ve fakat yüzyıllardır hayatı idare eden amanname şehrin her hanesi yanarken harf harf, kelime kelime dökülmüş, her insan katledilirken al kanlara bulanmıştır. Öldürenler ve yok edenler, ancak kendilerine hayat hakkı tanıyanların çocuklarını ve medenî varlıklarını hedef seçmişlerdi.

Bin yıllık birlikte yaşama tecrübesinin böyle bir şekilde sona erdirilmesi Ermenilerin bu coğrafyadaki sonunu hazırladı.

Onları yüzyıllardır bu coğrafyada hür ve müreffeh yaşatan neydi? Müslüman fâtihler, bölge halkını yaşama hakkı verdiler. Müslümanlık girdiği bir coğrafyaya diriltici nefesini üfler. Müslüman fâtihler kendilerine kılıç kaldırmayana kılıç çekmez. Hz. Ömer’le başlayan tarih, bu minval üzere Emevî ve Abbasiler devrinde de devam etti. Ermeniler Müslüman olmaya zorlanmadıkları gibi, kendi hayatlarını inançları üzere devam ettirmelerine de karışılmadı. Zaman zaman isyanlar olmadı değil, bunlar dahi bir kavmi yok etmeye gerekçe yapılmadı. Bu âlicenaplık asla unutulmamalıydı.

Bugün Ermeni mimarisinin en mühim eseri olarak günümüze gelen Akdamar kilisesinin doğu duvarında, Abbasi halifesi Muktedirbillah başı haleli, bağdaş kurmuş vaziyette mahalli Ermeni otoritesinin tâbi olduğu Halifeye bir şükran ifadesi olarak tasvir edilmiştir. Daha sonra Selçuklu hakimiyeti devrinde de Ermeniler bir ülkeye “yaşatarak hâkim olmak”“mağlub ettiğine de hayat hakkı tanımak” şeklinde ifade edebileceğimiz bir anlayışın sonucu olarak varlıklarını sürdürdüler. Osmanlı hâkimiyeti devrinde de bu değişmedi. Hatta Osmanlılar Ermenileri “teba-yı sâdıka” olarak tesmiye ettiler.

19. yüzyılın sonunda Ermenileri azdıran batılı emperyalistler, bin yıllık barışın bozulmasına yol açacak bir tedhiş hareketinin fitilini ateşlediler. İstiklâl iddiasıyla komitacılık faaliyetlerine girişen Ermeniler, Van’da en başta Müslümanların de desteği ile seçilmiş olan Ermeni belediye reisini öldürdüler. Rus işgalinde işgalci güçlerin öncülüğünü üstlenen Ermeniler soykırıma başvurdular ve Van şehrini yakıp yıkarak âdeta yok ettiler. Geride kala kala iki minare kaldı. Bir Selçuklular zamanından kalan kızıl minare, diğeri Karakoyunlu eseri Ulu camii minaresi…

Bir de şehrin surlarına yakın iki Osmanlı eseri, Hüsrev Paşa ve Kayaçelebi camileri…

Müslüman ahalinin katliamdan kurutulanları Anadolu’nun içlerine hicret ettiler. Savaştan sonra bu ağır ve eziyetli yolculuktan dönebilenler çok sevdikleri şehirlerinin tamamen yok edildiğini gördüler.  Eski şehrin harabeleri üzerinde yeni bir hayat kurmaktansa, Van’ın bahçelerine yerleşmeyi uygun buldular. Eski Van’la yeni Van arasında muazzam Van kalesi vardır! Öldürülen Van’la, yaşayan Van arasında bir hafızasızlık duvarı gibidir Van kalesi!

Bu büyük şehir trajedisi neden yazılmaz? Yüzlerce yıllık koskoca mamur bir şehir nasıl olup da ortadan kalkmıştır? İnsan unsuru nasıl göçe zorlanmış, nasıl katledilmiştir? Bir tarafta insan cesetleri, öbür tarafta şehrin kabristana çevrilmesi. Ya katledenlerin, yakıp yıkanların bir de mazlum rolüne bürünüp bütün dünyayı tesiri altına alması?

Hep bunları yazan kitapları aradım durdum. Bir Van Araştırmaları Merkezi kurup şehrin yakılıp yıkılması ve halkının katliama tabi tutulması, tehciri tarihini ciltler dolusu kitapla bize aktarmaları gerekmez miydi?

Bu büyük felaketi nesillerimize hatırlatmalı değil mi idik? Bütün dünyaya duyurmalı değil mi idik?

Karabağ’ın Ermeni istilasından kurtarılması Ermeni iddialarını külliyen çöp sepetine attı. Bizim için zaten çöptü. Artık aklı başına gelen Ermeniler için de çöp! Türkiye ile Azerbaycanla barışan Ermenilerin yalan ve yanlıştan ibaret iddiaları öne sürmelerinin hükmü kalmadı. Artık Ermeni tarihi yeniden yazılacak. Belki insaflı Ermeni yazıcılardan “biz ne zulümler ettik, bin yıl beraber yaşadığımız Müslümanlara nasıl kıydık, şehirlerini nasıl yakıp yıktık” diyenler çıkacaktır!

-Deniz tutuşur mu?

-İhtimaldir padişahım!

Bu yazı toplam 121 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim