Eğer tarihe bakarsanız, İbni Haldun’un Mukaddimesi’ni okumuşsanız, Tunuslu Hayreddin Paşa’yı ve eseri Akvem’ül-Mesâlik fî Ma’rifet-i Ahvâl’il-Memâlik’i biliyorsanız, Namık Kemal’in, Ali Suavî’nin ve hatta Ziya Gökalp’in fikri macerasını takip etmişseniz Tunus bizim vilayetimiz olur. Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma’nın Tunus Hatıraları’nı okuduysanız görürsünüz ki Tunus halihazırda yine bizim toprağımızdır. Zira Tunus’ta teneffüs edilen hava, manevi iklim her daim Osmanlı’dır, Türk’tür.
Unuttuğumuz topraklara dönüş
Türkiye bir Osmanlı bakiyesi olarak Cezayir’de, Tunus’ta, Fas’ta, Mağrip’te olan biten bütün olaylarla ilgilenmek zorundadır. Ne yazık ki Fransızların bu toprakları sömürgeleştirmesine, on binlerce insanı katletmesine göz yumulmuştur. Türkiye kendi içine kapa(tıl)mış, arkasından maddi ve manevi zenginliğinden bir parça olan bu topraklarda akla hayale sığmayan cinayetler işlenmiştir. Devletin tanımadığı bağımsız Cezayir, Sezai Karakoç tarafından “Cezayir’in Atları” ile selamlanmış, Fethi Gemuhluoğlu tarafından Arapgir’de çıkan küçücük bir gazetede bunun coşkusu ifade edilmiştir. Türk aydını, Franz Fanon kadar bile bir duyarlık göstermemiştir Cezayir’e, Mağrip’e... Ta ki Turgut Özal’ın Cezayir’den özür dilemesine kadar devam etmiştir bu ayıp.
Devamı: https://www.dunyabizim.com/mercek-alti/biz-tunus-u-kimlerle-biliriz-h5409.html
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.