Rahvan konuşurken parlak yüzüne bir masumluk yansıyor ama dörtnala kalkınca onu kimse tanıyamıyor. Hele yel değirmenleriyle atışmaları, sağa sola sataşmaları; milletin gözbebeği değerlere saldırışları; havada uçuşan sözleri, fıldır fıldır gözleri; insana hiç güven telkin etmiyor, aksine ürkütüyor, tedirgin ediyor…
Yüzünün edası, dudaklarının alelacele kıpırdaması olmasa, görüntüsü çelimsiz bir heykel havasında, “en büyük sensin” diyen aynanın karşısında, kuzeyin yüksek yaylasında, hatta uzayın en tepe noktasında…
“Uzay mı?” dediniz. Ona sorun. Her şeyi bilir edasıyla hepsini söylesin; kara delikleri göstersin, yıldızlarla dans etsin, gezegenler peşinden gitsin… Boştur onun yanında, nasası masası. Her şeye çalışır onun kafası… Ne dilinde kemik, ne kelimelerinde içtenlik, ne oturaklı kişilik, ne zihninde gerçeklik… uçtu gitti hepsi, bize kaldı türküsü.
Devamı : https://www.insaniyet.net/bizim-evden-hikaye-cubbesini-yuzune-kapatan-adam/
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.