• İstanbul 18 °C
  • Ankara 28 °C

D. Mehmet Doğan: 14 Mayıs gerçek bir hesaplaşmaya yol açabilir mi?

D. Mehmet Doğan: 14 Mayıs gerçek bir hesaplaşmaya yol açabilir mi?
“Yeter söz milletindir!”

1950 seçiminin kazananı Demokrat Parti’nin sloganı buydu. Gelmiş geçmiş siyasî sloganların en tesirlisi ve sonuç alıcısı olduğundan şüphe yoktur.

Şimdiki gibi sistemli piar (pr. public relations, türkçesi “halkla ilişkiler”) faaliyetlerinin bilinmediği bir devirde bu söz hedefine ulaşmıştır.

Cumhuriyet devrinde 14 Mayıs 1950’ye kadar hiçbir zaman söz milletin olmamıştır. Milletin irapta mahalli yoktur, fakat bütün sözler onun adına söylenmektedir. Cumhursuz cumhuriyet kendini halk idaresiymiş gibi propaganda etmiştir. 1923’den 1950’ye kadar bir hayli “seçim” yapılmıştır, fakat bu seçimlerde halkın oyu yoktur.

1950 öncesinde demokrasi yoktur, inanç hürriyeti yoktur, düşünce hürriyeti yoktur.

Ne vardır?

Laiklik iddiasıyla dine müdahale vardır! Cumhuriyet laikliği din hürriyetini baskılamak üzerine programlanmıştır.

Bir dinin ibadetlerinin nasıl yapılacağına laiklik iddiası olan bir iktidar karar verebilir mi?

Türkiye’de hem de büyük halk çoğunluğunun dinine, gerçek kimlik yapıcı inancına laiklik iddia eden yöneticiler müdahale etmişlerdir.

Bunu azınlık dinlerine yapabilirler miydi? Katoliklerin, ortodoksların, protestanların, musevilerin…dinlerine müdahele mümkün müydü?

Hilafeti kaldıran iktidar, patrikliği neden kaldıramadı, hahambaşılığı neden ilga edemedi? Daha doğrusu neden teşebbüs bile etmedi?

Türkiye’de laiklik milletimizin değerler sistemini oluşturan İslâma müdahale anlamına gelir. Bu öyle bir müdahaledir ki, 1930 yılında din öğretimi tamamen ortadan kaldırılmıştır. Camiler açıktır, fakat camilere gitmek mürteci sayılmaya gerekçe olabilir…

1924-1930 arasında Diyanet İşleri 30 adet kitap basabilmiştir. Bunların içinde şiir kitapları dahi vardır! Diyanet İşleri’nin Kur’an-ı Kerim basması için 1959 yılını beklemek gerekmiştir.

Bütün bunları laiklik ardına yapan iktidar, 1930’da Diyanet Reisi Rifat Efendi’yi CHP’nin Ankara il başkanı yapmıştır!

Millet bir taraftan ekonomik sıkıntılarla bunalırken, yolsuzluklar ayyuka çıkarken, CHP iktidarından kurtulma ümidini bu slogana bağlamıştır.

Demokrat parti bu seçimlerde yüzde 55.2 rey almıştır. 1950 seçimlerinde halkın bir kesiminin korkularını yenemediği anlaşılmaktadır. Bu seçimin de 1930’daki Serbest Fırkalı seçim gibi olacağı korkusu vardır. Bu yüzden 1954 seçimlerinde DP oylarını % 58.42’ye çıkarmış, CHP’nin ise 39.6’dan 35.1’e düşmüştür.

1950 seçimi kanaatimizce parti seçimi değildir, bir sistem seçimidir. İdeolojik merkezi temsil eden ve Türkiye’yi 27 yıl demir yumrukla yöneten CHP’ye karşı bir parti desteklenmiştir. Bu partinin gerçek cumhuriyeti tesis edebileceği, demokrasiyi getirebileceği, hürriyetleri sağlayabileceği sanılmıştır. Bunun kısmen olduğu söylenebilir. 1950 sonrası yönetim bu açılardan 1950 öncesiyle kıyaslanamaz. Fakat bu partinin ideolojisi reddedilmediği için bürokratik iktidar CHP’de kalmıştır. CHP’nin ideolojiyi kullanarak bürokrasi üzerinde kurduğu hâkimiyet hâlâ ortadan kaldırılamamıştır.

İdeolojiye karşı kazanılan bu zafer ideolojik güç merkezlerini fevkalade rahatsız etmiş ve iktidar ideoloji öne sürülerek sürekli engellenmeye çalışılmıştır. DP iktidarının 10. yılında da 10. yıl marşına uygun bir darbe yapılmıştır!

Halk seçimle iktidar değiştirirken, ideolojik merkez halkın seçimini iptal eden darbeler ve müdahalelerde bulunmuştur. İdeoloji Anayasa’da, kanunlarda, mevzuatta devam etmektedir. İdeolojinin ikonografisi her tarafta kendini göstermektedir. Okulların girişinden sınıflara kadar bu ikonografik malzemenin yerleştirilmesi yönetmeliklerin gereğidir. Dünyanın hiçbir yerinde mahkemelerde, hâkimin arkasında ikonografik bir malzeme bulunmaz. Belki Kuzey Kore’de buna rastlanabilir.

1950’den beri (kısa istisnalar dışında) ana muhalefet olan partinin iktidara karşı en büyük kozu ideolojidir. Her fırsatta öne sürülür, son yıllarda ana muhalefetle paralel düşünen “milliyetçi” partiler türemiştir. Türkiye’de milliyetçi parti (MHP) CHP’nin temsil ettiği ideolojik merkezi reddeden bir yapıda kurulmuşken, son zamanlarda bu tavrında farklılaşmalar olmuştur.

Türkiye ikinci 14 mayıs seçimlerinde “Yeter söz milletin”dir dediğinde, artık milletin değerlerine aykırı ideolojinin de yürürlükten kaldırılmasının zamanı gelmiş demektir. Türkiye bu ideolojik prangaları kırmadan ileriye gidemez, yükselemez!

Bu haber toplam 1004 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim