• İstanbul 15 °C
  • Ankara 21 °C

D. Mehmet Doğan: “Harf inkılâbı bir sıfırlama inkılâbıdır”

D. Mehmet Doğan: “Harf inkılâbı bir sıfırlama inkılâbıdır”
Harf inkılâbının yıldönümünde İlke Haber Ajansı’na konuşan Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı Doğan, “Harf inkılâbı ile bir medeniyetin bütün yazılı belgeleri okunmaz hale getirildi” dedi.

Harf inkılabının bir sıfırlama inkılâbı olduğunu belirten Doğan, “bir siyasetin birkaç yüzü olur. Birinci yüzü millete makûl gelecek şeyler söylemek. Doğrudan doğruya ‘ben şunu yapacağım’ denmez. Burada da öyle olmuştur. ‘Bizde okur yazarlık oranı düşük bunun sebebi Arap alfabesi, biz kolay okuma yazma imkânı olan bir alfabeye geçeceğiz.’ Bu savunulmuştur ama asıl yapılmak istenen bu değildir. Asıl yapılmak istenen Türkiye’de medeniyet değiştirme projesini uygulamak. İslâm medeniyetinin hâlâ sürmekte olan Osmanlı yorumunu durdurmak. Batılı ünlü bir tarihçi Osmanlı medeniyetinin önünün kesildiğini söylüyor. Yani, kendi ulaşabileceği noktaya varmadan, gelişmesini tamamlamadan durduruldu.

Harf inkılabı ile devam etmekte olan bir medeniyetin bütün yazılı belgeleri okunamaz hale getirildi. Yani bütün kütüphaneler müzeye dönüştürüldü ve eski harfli eserleri okumak yasaklandı. Eski harfle yazmak yasaklandı, okumak da yasaktı. Dolayısıyla sizin birikiminiz, o zamana kadar olan kültürel birikiminiz, şiiriniz, edebiyatınız, ortaya koyduğunuz fikriniz, ilminiz ne varsa onlar kütüphanelere hapsedildi. Böylece o medeniyet ile alâkanız, o medeniyetin eserleriyle alâkanız kesilmiş oldu. Bu bir sıfırlama inkılabı aslında. Daha önceki kültürünüzü bir tarafa bırakıyorsunuz. Sıfırdan yeni bir kültür oluşturmak istiyorsunuz. Hem Osmanlı harfleri sürseydi hem de Latin harfleri kullanılsaydı bu mümkün değildi. Buna izin verilmedi. Ani bir geçiş yapıldı. “Yani Latin harflerine geçilecek, geç!”

“Okur yazarlığın artışı ile alfabenin birince derecede ilgisi yok.”

Doğan, okur yazarlığın artışının alfabe ile ilgisi olmadığını, dünyanın en zor alfabelerine sahip uzak doğu ülkelerinde okur yazarların yüzde yüz oranında olduğunu, Latin harflerini kullanan bazı ülkelerde yüzde yirmiler seviyesini aşamadığını belirtti.

“Her alfabe için kolaylık da var, zorluk da var.” diyen Doğan, “Yani dünyanın en zor öğrenilen alfabeleri Çinlilerin, Japonların, Korelilerin yani Uzak Doğu ülkelerinin. Çünkü şekil alfabesi, resim alfabesi, yani binlerce karakteri çocuklar öğrenmek zorunda kalıyorlar. En zor öğrenilen alfabe bunlar, ama biliyoruz ki Japonların okuma oranları neredeyse yüzde yüzdür. Bu yıllardır öyle, yani yeni değil. Hem Kuzey Kore hem Güney Koreliler öyle, okuma oranları yüzde yüz.

Bize diyorlar ki ‘efendim Latin harflerine geçtiğimiz için okuma oranlarını yükselttik’. Ben de onlara diyorum ki İran alfabesini değiştirmedi. Onların da okuma oranı bizden farklı değil, yani yüzde 100'e yakındır. Suudi Arabistan, Ürdün, Lübnan, Maldivler… öyle yani Arap alfabesi kullanan birçok ülke var ki onlarda da okuma oranı bizdeki gibidir. Buna mukabil Latin harfleri kullanan bazı Afrika ülkeleri Togo, Benin, Sierra Leone, Gine, Mali, Nijer ve Burkina Faso gibi. Burkina Faso’da okuryazarlık oranı yüzde 28. En yükseği de Togo 57. Yani okuryazarlık oranları otuzlarda, kırklarda seyrediyor. Bunları Latin harfleriyle okuryazarlığı artıramamışlar.”

Esas meselenin hangi alfabe olursa olsun, altyapı, organizasyon ve öğretecek kadro olduğunu belirten Doğan, konuşmasının devamında şunları söyledi:

“Yani sizin bir kadronuz olması lâzım ki yaygın şekilde öğretim yapabilesiniz. Birincisi bu, ikincisi bunun yapılabileceği mekânların olması lâzım. Yani okullar, sınıflar, derslikler bütün bunlar olduktan sonra, yani yeterince öğretici kadro, yeterince okul ve öğretim malzemesi oldukça her alfabeyi öğretebilirsiniz. Bugün de çocuklara bakıyorum birinci sınıfa gidenler ancak 2-3 ayda okuma yazma öğrenebiliyor. Gaspıralı İsmail, 1880’lerde Osmanlı harflerinin bir buçuk ayda öğretilebileceğini isbat etti. Onun usûl-i cedid (yeni metod) uygulaması bütün Türk dünyasına yayıldı. Yani alfabe ile okur yazarlığın bağı bizde iddia edildiği gibi çok yüksek değil. Bunu yapabilecek teşkilatınız, mekânınız ve malzemeniz olması lazım. Yani gerektiği kadar bina yamamışsanız, gerektiği kadar öğreticiniz yoksa sonuç almak mümkün değil. 1929'dan 1938'e kadar okur yazarlık oranı ancak yüzde 20'ye yükseltildi. Mustafa Kemal Paşa’nın meşhur Sarayburnu konuşması var. Orada diyor ki ‘Latin harflerini geçeceğiz. Bütün millet üç beş yıl içinde okur yazar olacak.’ Bu millete söylenen bir laf ama bunun uygulaması böyle olmadı. Hatta Türkiye 1960'lara kadar yüzde 50'leri bile bulamadı. Yüzde 40'lardaydı. Türkiye yüzde yüze yakın okur yazar oranına son on beş yıl içinde ulaştı.”

 

“Bütün Türk dünyası İstanbul'da Arap alfabesiyle basılan bir gazeteyi, dergiyi, kitabı rahatlıkla okuyor ve anlıyordu.”

 

Doğan, “İslam ülkeleri doğudan batıya doğru orta kuşak diyebileceğimiz bir bölgededir. Buraya mümbit hilal diyorlar. Yani verimli hilal. Hindistan'dan, Çin'den, Türkistan'dan, İran'dan, Türkiye’den Fas'a kadar gidiyor. Bunun 35. paralele kadar olan kısmı Arapçanın hâkim olduğu bölgedir. 35. paralelin kuzeyinde ise Türkçe hakimdir. Eskiden bu dünyanın tek alfabesi vardı. Bu alfabe ciddi geçişgenlik sağlıyordu. Bir kere bizim için Türkîlerle münasebetimizde kolaylık sağlıyordu. Osmanlı yazısının eski yazının şöyle bir özelliği var. Şekil alfabesi mesela ‘Çarşamba’ diyoruz ya biz, aslında bu ‘ciharşebih’ diye yazılır. Farsça bir kelimedir. Erzurumlunun telaffuzu ile İzmirlinin telaffuzu bile farklı, Türkiye’deki telaffuzla Azerbaycandaki, Türkmenistandaki, Özbekistandaki telaffuz daha da farklı. Ama yazılışı aynı ‘ciharşebih’ yazılıyor biz ‘çarşamba’ diye okuyoruz. Diğerleri daha farklı okuyor. İmla değişmediği için bütün Türkiler İstanbul'da basılan bir gazeteyi, dergiyi, kitabı rahatlıkla okuyordu. Onların yazılı metinlerini de biz rahatlıkla okuyorduk. Fonetik alfabe ile, Latin harfleriyle bu mümkün değil.” diye konuştu.

“Rus çarlığı kendi kontrolü altındaki türkileri Türkiye ile müşterek olan alfabeden uzaklaştırmak istiyordu. İlk denemeyi Yakutlar’da yaptılar, onları önce hıristiyanlaştırdılar sonra da 1910’larda Latin harflerine geçirdiler. Çarlığın alfabe politikasını Sovyetler birliği de sürdürdü. Azeriler 1922’den itibaren Latin harflerini de kullanmaya başladılar, 1928’da eski harfler yasaklandı. 20. Yüzyılda sadece Türklerin alfabesi değiştirildi, Sovyetlerdeki Türklere zorla alfabe değiştirildi. Önce Latin harflerine, sonra Kiril harflerine geçirildiler.”

 

“Latin alfabesinde tüm seslerimizin karşılığı yok”

Latin alfabesinde tüm seslerin olmadığını belirten Doğan, “Latin harflerine geçen Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan gibi ülkelerde bir de farklı harfler koydular. Biz bazı seslerden, harflerden vazgeçtik. Mesela genizden gelen ‘n’ harfinden vazgeçtik. Böyle birkaç sesimiz daha var. Mesela ‘K’ harfi bir tane halbuki ‘kalın K’ var, ‘ince K’ var. Bunu bir türlü çözemedik. ‘K’dan sonra işaret koyarak bunu yapmaya çalıştık. Adam baki diye ince okuyor. Halbuki bu ‘Baki’ yani ‘kaf’ harfi ile yazılıyor, ‘kef’ ile yazılsa ince okunacak. Bilmediği için böyle bir siyasi parti liderleri bile ‘beka’ diye incelterek okuyor.

“Latin alfabesi en önce Türkilerle ilişkilerimizi zorlaştırıyor.”

“Alfabe değişikliği, Türkiye dışında kalmış Osmanlı sınırları içindeki toplulukları da etkiledi. Avusturya-Macaristan Bosna’yı işgal edince Osmanlı harflerini yasakladı. Boşnaklar buna direndiler. Çünkü bu alfabe hem Osmanlı merkeziyle, hem İslâm dünyasıyla müştereklik sağlıyordu. Balkanlarda Türkçe bu alfabe ile yaşıyordu. Boşnaklar bizim için alfabede de, türkçe de vazgeçilmezdir” diyorlardı.

Aliya İzzetbegoviç'in İslâm Deklarasyonunda böyle bir bölüm var. ‘Latin harfleriyle kolay okunduğu, yazıldığı iddiası saçma bir iddia. Asıl sebep bu değildir. Japonlar kendilerine dayatılan Latin harflerini kabul etmediler. Çin asıllı kendi alfabelerini kullandılar. Okur yazarlık oranları Türkiye'den daha yüksek. Gelişmişlik seviyeleri de Türkiye'den daha fazla’ diyor.”

“Alfabe değişikliği bizde büyük bir kültürel kopuşa yol açtı.”

 

Son olarak Doğan, “Dünyanın büyük bir topluluğu ile büyük müşterek zeminlerden birisi ortadan kaldırılmış oldu. Asıl amaç da buydu. Amaca ulaşıldı yani. Ama tabii bugün şunu görüyoruz. Artık Latin harfleriyle Türkiye'de birçok eser eski döneme ait eserler de yayınlandı. Neredeyse her yıl 50 bin 60 bin Latin harfleriyle eser yayınlanıyor. Biz Latin harfleriyle de çok zengin bir kütüphane oluşturduk. Elbette ki eski harfli kütüphanemiz de zengindi ama şimdi 90 yıl içinde bu sefer de Latin harfleriyle bir literatür meydana getirdik. Dolayısıyla başlangıçta alfabe değişikliği bizde büyük bir kültürel kopuş oldu. Arkasından dil devrimi bu kopuşu daha da ciddi noktalara doğru taşıdı. Bugün dolayısıyla biz eski kültürümüzü anlama konusunda ciddi sıkıntı içindeyiz.” Dedi.

 

Bu haber toplam 1456 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim