• İstanbul 18 °C
  • Ankara 23 °C

D. Mehmet Doğan: Sakarya’ya gitmeye niyet etmek, Adapazarı’na varmak!

D. Mehmet Doğan: Sakarya’ya gitmeye niyet etmek, Adapazarı’na varmak!

*

Bu toz toprak altında kalmış köhne ansiklopediler de olmasa, cumhuriyetin tek parti döneminin son yılları ile ilgili icmali bilgilere ulaşamayacağız! 1951 yılında yayınlanan İktisat ve Ticaret Ansiklopedisi’nin 9. Cildinin Kocaeli faslında buldum Adapazarı’nı…

“Demiryolu şebekesine bağlı olan Adapazarı” diye başlıyor… “Sapanca-İzmit üzerinden Ankara’ya şose ile irtibatı vardır” deniliyor. Bu demek oluyor ki, o sıralar Ankara-İstanbul yolu henüz asfalt değil. Şose ise zamane gençlerinin duymadığı bir kelime olmalı. “Kırma taş ve kum kullanılarak yapılmış yol” demek, şu sıralar memleketimizde böyle yollara pek rastlanmıyor.

O zamanlar Adapazarı halkının çoğu ziraatle uğraşırmış. 1945 yılında üretilen hububat ve bakliyat miktarı da veriliyor. Çavdar, arpa, yulaf, pirinç, mısır, patates, buğday, soğan, fasülye, bakla, burçak, tütün, sarımsak ve pancar… En yüksek rekolte pancarda. Demek ki yakınlarda bir şeker fabrikası var ve ona göre pancar ziraati yapılıyor. Sonra mısır, patates ve buğday geliyor…Bir de “kaplıca” var ki, hemen intikal edemedim. Kaplıca bize ekseriya kükürtlü sıcak su kaynağını hatırlatır. Ilıca veya çermik de denir, şimdilerde türkçeleştirdik (!) “termal” diyoruz! Fakat bu kaplıca başka: “Ufak taneleri kavuzcuğa sıkı şekilde yapışmış bir cins buğday!” (Mahalli olarak kapluca, kapulca da denirmiş, hayvan yemi olarak kullanılırmış).

Geldi sıra “sanayi”e. Kasabada en büyük sınaî istihsal kolu dericilikmiş. Yılda 60-65 bin kilo deri istihsal olunurmuş. Zirai Donatım Kurumu’nun Ziraî Âlet ve Vasıtaları fabrikasından başka un, kiremit, sandalya, hizar, nebati yağ fabrikaları bulunmakta imiş. Ayrıca şeker ve vagon fabrikalarının yakında açılması ile Adapazarı’nın ehemmiyeti bir kat daha artacakmış.

Fakat kasabada fennî bir mezbaha yokmuş!

          Lise kapatılmış, tek orta okul kalmış!

Şehirde asıl yokluğu hissedilen, lise olmalı. 25 bin nüfuslu kasabada bir tek orta okul var! Adapazarı idadisi Osmanlı döneminde açılmış, hatta Sait Faik burada okumaya başlamış. 1924’te kapanınca da aile onu okutmak için İstanbul’a taşınmış. Adapazarı lisesini 1955’e kadar beklemiş!

Toprak Mahsulleri Ofisi, Orman İşletmesi, Ziraat, Türk Ticaret, Emniyet bankaları, 50 yataklı hastahane 4 eczahane, 1 ortaokul, 3 mesleki okul, 1 halkevi, 13 otel, 2 lokanta, 1 gazino, 13 fırın, 3 sinema, 14 han… bulunmaktaymış.

17 mahallede 4919 hane varmış. Bu demektir ki 25-30 bin arası bir nüfus, elbette merkezde.

Ansiklopedi’nin 1946 yılında basılan 1. Cildinde Adapazarı Emniyet Bankası, Adapazarı İslâm Ticaret Bankası (sonradan Türk Ticaret Bankası olmuş), bir de Adapazarı koza fabrikaları ile ilgili bilgilere rastladım. Demek ki, 1940’lı yıllarda ipek böcekçiliğinin de iktisadî bir yeri var kasabada.

Ziraat âletleri fabrikası, 1917’de İsmail Hakkı Paşa’nın tesis ettiği bir şirketmiş, araba yapmak için kurulmuş. İnönü’nün emriyle Zirai Donatım Kurumu’na (karşılığı ödenerek) devredilmiş.[1] 1945 sonlarında 2132 araba, 700 sakarya tipi pulluk, 5 tınaz makinası imal etmiş…

          Tarihi silen depremler şehri!

Adapazarı, İstanbul’dan doğuya giden büyük tarihî yolun üzerinde. Bunun delili, İmparator Jüstinyen tarafından yaptırılan muhteşem köprü. Depremler Adapazarı’nda tarihi muayyen aralıklarla siliyor, fakat köprüye bir halel gelmiyor! Köprü yapıldığında civarda yaşayan ahali var mıydı? Muhtemelen yoktu. Fakat bu yola ve köprüye yakın bir yerlerde geçici bir pazar kurulduğu anlaşılıyor. Eğer pazar cuma camii ile birlikte varsa, işte orası bir şehir çekirdeğidir. Adapazarı’nın çekirdeğinin “Tığcılar” olduğu düşünülebilir. Nitekim 1951’de yayınlanan Türkiye Ansiklopedisi’nde Adapazarı’nın sinonimi (eşanlamlısı) olarak Ada ve Tığcılar yazılmış. Semerciler, hasırcılar, çıracılar, pabuççular…adına taşıyan mahalleler varmış, bunlara toptan Tığcılar denilirmiş. Yani Adapazarı’nı kuranlar esnaf. (Artık “esnaf”ın çoğul olduğunu bilen kalmadığına göre “esnaflar” diyebiliriz). Ziraat mühim ama ticaret olmasa, Adapazarı olur muydu?

Adapazarı ne kadar şanssız bir belde ki, Evliya Çelebi buralardan gelip geçtiyse bile onunla ilgili bir tek satır yazmamış. Oysa Orhan Bey fethi bir yer. Hatta onun adını taşıyan bir cami var. Tabiî deprem bölgesi olması hasebiyle, mevcut Orhan camiin tarihi yapısını çok geriye götürmek mümkün değil.

Bu tarih önemli: 1692’de kadılık olmuş. Osmanlının temel idarî birimi “kadılık”tır, yani kaza. 1837’de kaza merkezi Sapanca’dan Adapazarı’na nakledilmiş. Adapazarı-Sapanca kazası!

Eğer yolculuğumuzu 1954’ten önce yapsa idik, hiçbir zaman Sakarya vilayetine gelemeyecektik. Çünkü 1954’de merkezle birlikte 5 kazalı Sakarya vilayeti kurulmuş. 1943’te ciddi bir deprem geçiren şehir merkezi bu tarihten sonra daha da mamur hale gelmiş, ta ki yeni bir depreme kadar!

Adapazarı vilayet olduğunda, İstanbul-Ankara yolunun Adapazarı’na kadar olan kısmı asfalt imiş, yol buradan sonra “şosa” olarak devam ediyormuş.

1952’de vagon fabrikası açılmış, 1953’te şeker fabrikası. 1920’ye kadar 10 koza fabrikası varken ikiye düşmüş, biri yanmış diğeri kapalı imiş, yani ipekçilik bitmiş!

ss2.jpg

          Fahri Tuna’nın 75. yaşımızı tescil belgesi

Hanifi İspirli, Bekir soysal, Fahri Tuna, D. Mehmet Doğan, H.İbrahim Özdemir, Musa Kâzım Arıcan

Sakarya’nın denize ulaştığı yerde…

Sakarya nehri Anadolu’nun ortalarından doğuyor, havzasında Ankara, Eskişehir, Bilecik, Bursa, Konya, Kütahya ve Afyon var. Ve nihayet Karasu’da Karadeniz’e kavuşuyor. Adapazarı vilayet yapılacakken, işte nehrin son güzergâhı dikkate alınarak “Sakarya” deniliyor.

Adapazarı’na çok gelip gitmişliğimiz vardı da, Karasu’yu, nehrin denizle birleştiği mevkiyi görmemiştik. Bu defa hem Açarlar Longozu’nu gördük hem de Karasu’yu. Bir önceki buluşmamızda ise Geyve’de Sakarya üzerine 2. Bayezid’in yaptırdığı tarihi köprünün gölgesinde Sakarya Türküsü şiirini kim okumuştu, şimdi hatırlamıyorum. Fakat bu defa Hanefi İspirli bir atak yapıp şiiri baştan sona okudu. Hatırda kalacak bir akşam vakti, güneşlerini suda yıkarken okunan şiir daha da içimize işledi…

 

 


[1] Fahri Tuna, Adapazarı Demir ve Tahta Fabrikasını, 1915'te Enver Paşa’nın savaş devam ederken Yunus Nadi öncülüğünde bir grup İstanbullu işadamına kurdurduğunu söylüyor. Bütün subaylara da hisse senedi aldırılmış. Sonra İslam Ticaret Bankası (Türk Ticaret Bankası) satın alıyor, 1943 depreminde büyük zarar görünce de TZDK'ya devredilip ayağa kaldırılmış.

 

Bu haber toplam 470 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim