• İstanbul 15 °C
  • Ankara 20 °C

“Dil devrimi” yapmak için Sofya’dan gelen kahraman!

D. Mehmet DOĞAN

Yarın 1.Türk Dil Kurultayı’nın 90. Yıldönümü…Kurultay’dan iki gün önce, kurultayın yıldızı olduğu anlaşılan bir “profesör” İstanbul’a gelir. Bütün gazeteler 1. Sayfadan onun resimli haberini verirler.

Kimdir bu “profesör”?

Âniden ortaya çıkmış ve Türkçeyi kurtarmak için Dil Kurultayı’na katılmak üzere memleketimize gelmiştir. Böylelerine “bulunmaz hind kumaşı” derler.

Agop Martayan!

İstanbul asıllı bir Ermeni. Robert Kolej mezunu…Başka bir tahsili yok. Nasıl oluyor da profesör oluyor? Dilci oluyor?

Fransızca “profesör”ün Türkçesi öğretmendir. Yani bir öğretmen, Sofya Üniversitesi’nde Osmanlıca dersleri veriyormuş! Olsa olsa bir lektör, yani “okutman”.

Osmanlı dönemi türkçesine “Osmanlıca” demek daha sonraların adlandırmasıdır. Yani türkçe dersi veriyor. Olmaz mı? Olabilir. İstanbul’da doğmuş büyümüş, Türkçeye vakıf olmaması mümkün değil. Bir de uzak doğu dilleri ile ilgili dersler verdiği yazılıyor. Bununla Çince, Japonca mı kast ediliyor acaba? Öyleyse bu dilleri hangi ara öğrenmiş olabilir?

Agop Martayan kamuoyunun tanıdığı bir isim değildir. Onu dil-edebiyat camiası da bilmez. Yayınlanmış eseri yoktur. Türkiye’de olsa idi, lise öğretmeni olur muydu? Pangaltı Ermeni Lisesi veya Surp Hac Ermeni lisesinde böyle bir vazifesi olurdu her halde.

Onu kimsenin bilmemesi o kadar mühim sayılmaz. Onu tanıyan birisi vardır ki, işte o mühimdir.

O da o zaman “şef” olarak anılan Cumhurbaşkanı’dır. Mustafa Kemal Paşa onu 14 yıl önce tanımıştır.

Bu tanımanın bir ayrıntısı vardır ki, Türkçe kaynaklarda yoktur, fakat Wikipedia’nın ingilizce versiyonunda vardır! türkçeleştirilmiş halini okuyalım:

“Ermeni asıllı Agop Dilâçar, 1895 yılında Konstantinopolis'te Hagop Martayan olarak doğdu. Babası Vahan Martayan ve annesi Eugenie Martayan (evlenmeden önceki soyadı Sarafyan) idi. Yerel Amerikan Okulu'nda okulun "School News" (1907) yayınının editörlüğünü yaptı. 1910'da Robert Kolej'de eğitim gören Dilâçar, Almanca, Latince ve Klasik Yunanca da öğrendi. 1915'te Robert Kolej'den mezun oldu. Öğrenimini tamamladıktan sonra Diyarbakır'da Osmanlı Ordusu İkinci Tümeninde subay olarak görev yaptı. Dilâçar cesaretinden dolayı ödüllendirildi (?) ve Osmanlı Ordusu yedeklerinde hizmet etmeye devam etti. İngilizce bilgisi nedeniyle Bağdat'ın güneyindeki Kut Kuşatması'ndan sonra tutulan İngiliz savaş esirleri için Türk Ordusu tercümanı olarak çalıştı. Dilâçar, İngiliz tutsaklarla gizli hukuk dışı temas kurduğu iddiasıyla tutuklandı ve Şam'a götürüldü. Şam'da ilk kez Mustafa Kemal Paşa (daha sonra Atatürk olarak anılacaktır) ile tanıştırıldı. Mustafa Kemal Paşa o zaman Osmanlı Ordusu'nun Yedinci Tümen Komutanıydı. Mustafa Kemal, Dilâçar'ın zekâsından etkilenmiş ve onun için bir af sağlayıp karargâhına almıştır.”

Martayan, muhtemelen İngilizlere casusluk yapmak ithamıyla tutuklanmıştır! Mustafa Kemal Paşa böyle birini neden affettirmiş olabilir? Bunu bilmemiz mümkün değildir.

O affettirmiştir, ama Agop Efendi her ne hikmetse, vatandaşlıktan çıkarılmış, bu yüzden 1922’de Sofya’ya taşınmış, fakat Bulgar vatandaşlığına da alınmamıştır. Yani vatansızdır, haymatlosdur; bir pasaportu bile yoktur. Bir yere sığınmalıdır. En iyisi, baba evinin olduğu İstanbul’a dönmek, hem de vatandaşlıktan çıkarılmasına sebep olan her neyse, onu unutturacak bir şekilde itibarını iade ettirmektir!

Dil Kurultayı’na yakın günlerde Ermenice Arevelek gazetesinde Türk dili üzerine bir yazı yayınlatır. Bu yazı Türkçeye çevrilmek üzere Cumhurbaşkanı’na ulaştırılır ve işte davet süreci de böylece başlar. Mezkûr yazının kaleme alınmasının zamanlaması ayrı bir mesele, onun tercüme edilip cumhurbaşkanına ulaştırılması apayrı bir hususdur.

Ve neticede davet yapılır. Vatandaşlıktan çıkarıldığı için Türkiye’ye dönmesi mümkün değildir. Ancak “Atatürk’ün müdahalesi ile” Sofya Konsolosluğu’na gerekli işlemler yaptırılarak Türkiye’ye dönmesi sağlanır…

İşte Türkçeyi bu kahraman kurtaracaktır!

Şimdi dönelim “profesör”ün söylediklerine…

Birinci Dil Kurultayı’nda Dil Devrimi’nin maruf isimlerinin hepsi konuşuyor. İsimler değişmekle beraber konuşmalar çok fazla değişmiyor! Aynı muhtevada “profesör” de konuşuyor. Fakat sadece onun, gazete mülakatından bir program çıkarılabiliyor.

Ne diyor?

“-Öz türkçe bazı değişiklikler ve düzeltmelerle medenî milletlerin düşüncelerini beyana kâfidir.”

Yani mevcut köklü türkçe, yetersiz. Değişiklik ve düzeltme yapılacak!

“Asıl mesai Kurultayın kapanmasından sonra başlayacak.”

Burası bir tiyatro sahnesi; gösteri başka, iş başka. Neler yapılacağına bu iş için seçilenler karar verecek.

“(Kurultayın mesaisi türkçenin) kusurlarını göstermek, yabancı kelimelerle karışık olduğunu ve ıslaha muhtaç bulunduğunu meydana çıkarmak noktalarında.”

Bunu dünyanın büyük dillerini gerçekten bilen bir “profesör” söyleyebilir mi? Değil Balat’ta baba evi olan “profesör”, sokakları süpürmekten başka işi olmayan Balat çöpçüsü söylemez. Hangi medeniyet dili “karışık” değildir? İngilizce mi? Fransızca mı? Almanca mı? Kusur aranırsa, hangi dilde bulunmaz? Bu tamamen bakış açınıza bağlı. Bazı kusur görünenler, o dilin gücü olabilir.

“-Elzem olan encümenler [komisyonlar] devamlı çalışırlarsa dört beş senede öz türkçenin lûgat kitabını vücude getirmek mümkündür. Bu münasebetle size tarihî bir misal zikredeyim. Simdiki türkçe: Fransızca Malherbeden ve Akademiden evvel ne halde bulunuyor idise şimdiki türkçe de o halde bulunuyor. Fransızca Latin kelimelerile karışık bir lisandı. Malherbe lisanı tasfiye için bu en büyük rolü ifa etmiştir.”

Burada duralım: Fransızca hâlâ en çok latince kelime ihtiva eden bir dildir

“Gazi Hz. nin himayeleri altında içtima eden Türk Dili Kurultayı da bir nevi akademidir. Gazi Hz. büyük bir inkılâpçı, büyük bir rehber ve büyük bir müceddit [yenileştirici] olmakla beraber bu vadide Kardinal de Richelieu'den daha büyük bir rol oynamaktadır. Kardinal de Richelieu fransızcayı ve Fransız edebiyatını öz temeller üzerine kurmak için kırk lâyemutları etrafında topladığı gibi Gazi Hz. de türkçeyi sadeleştirmek ve özleştirmek için memleketin en güzide [seçkin] mütefekkirlerini etrafına toplamıştır.”

Gazi’ye de rolünü verdik, hem de Fransız örneğinden! Gerçi model Richelieu din adamı iken başvezirliğe kadar yükselmiş, ama ondan büyük olduğunu da belirttik. Etrafında en güzide mütefekkirleri topladığını da söyledik! Neden en güzideler? Çünkü içlerinde bu “profesör” de var! Belki de en başlarda o var!

Hâlâ Agop Martayan da kim? diyenler için “Agop Dilaçar” diyelim. Onu Türk okuyucusu “A. Dilaçar” olarak bilir, çünkü yazılarını daha sonraları bu imza ile yayınlamıştır. Ve ölene kadar da “başuzman” olarak Dil Kurumu’na nezaret etmiştir!

Peşin söyleyelim: Bu şahıs hakkında söylediklerimin asla onun Ermeni olması ile ilgisi yoktur. Herkesin bilgisi, ilmi muhteremdir, bunu ırkla açıklamak anlamsızdır.

İşte dil devrimi bu ve benzeri dilcilikleri kendinden menkul “dilci”ler tarafından yapılmıştır. Bu bayramı kutlamak, Yunus Emre’nin, Süleyman Çelebi’nin, Fuzuli’nin, Evliya Çelebi’nin, Şeyh Galib’in, Mehmed Âkif’in, Yahya Kemal’in…ve daha nice büyük şair ve yazarın eserlerini yazdığı büyük Türkçeye saygısızlıktır!

90 sene önce icra edilen “Türkçenin cenaze töreni”dir!

 Bu hususla ilgili Fransızca-Türkçe Türkçe-Fransızca Bilge Sözlük sahibi M. Çetin Ertürk’ten bilgi aldım. Fransızca kaynaklara dayanarak bu dilde yer alan yabancı kelimelerle ilgili şöyle bir sıralama yapıldığını belirtti: Latince, eski yunanca, Cermen dilleri, ingilizce, arapça, ibranice, türkçe.

13942.jpg

Bu yazı toplam 688 defa okunmuştur.
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu yazıya henüz yorum eklenmemiştir.
Yazarın Diğer Yazıları
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim