Deizmden Laikliğe
Hak, lafzen sabit demekse, Marshall Berman’ın tabiriyle “katı olan her şeyin buharlaştığı” modernlik, sabitelerin kaybı, batılın hâkimiyeti demektir. Modern dünyada hakkın kaybından kaynaklanan anarşi ve kaos, Türkiye’de hilafetin ilgası sonucunda dinin otoritesinin kaybıyla katlandı. Bu anarşi ve kaos, Türkiye gibi ezelî Hira-Olimpos, Hak-Batıl savaşının kızıştığı bir ülkede “at izinin it izine karışması” tabiriyle özetlenebilecek iki vahim sonuç doğurdu: Kavramların ve kimliklerin karışması. Yani din ne, iman ne, sekülerizm ne, bunların mahiyetleri belirsiz hale gelince hak ile batıl, mü’min ile kâfir birbirine karıştı. Sonuç, bilhassa sosyal medyada sadece seküleristlerle mü’minlerin değil, mü’minlerin bile kendi aralarında çekişip durmasıdır. O yüzden Türkiye’de samimî aydınların ana işi, kavramları ve kimlikleri netleştirmek olmalıdır ki âcizane bir ilim adamı olarak hayatım boyunca yapmaya çalıştığım iş de budur.
Batı’da sekülerleşme uzun bir süreçte, organik bir şekilde gerçekleşti. Bu yüzden Batılı insanlar, en azından dinin ne olmadığını, laiklikle sekülerizmin ne olduğunu bilerek tavırlarını, saflarını belirlediler. Ancak bizde bir gecede şeriattan laikliğe geçişle dinin mânâsı kaybolduğu gibi, mânâları belirsiz laiklikle sekülerizm de ölümcül bir çekişmenin sebebi oldu. Laiklik ile sekülerizm, aslında Eski Batı Avrupa ile Yeni Batı Amerika’nın ürünü olarak ayrılabilirler. Avrupa’da din (Kilise)-devlet münasebeti, Katolik Batı Roma ile Ortodoks Doğu Roma’da (Bizans) tersine kuruldu. Batı’da din (Kilise), devleti, Doğu’da tersine devlet, dini (Kilise) hâkimiyeti altına aldı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.