Bu eserdeki fotoğraflar şehrin tarihi açısından birer belge niteliğindedir. Uzun uğraşlar sonrası, bu eserde yer alan fotoğrafların çekildiği döneme ait ikisi orijinal, birisi kopya üç karesini temin etme imkânı bulabildim. Eserin aslını da temin ederek, hem fotokopisini çektim hem de fotoğrafların kopyasını ve taramasını yaptırdım. 1907’de çekilen fotoğrafların kitaptaki baskı kalitesi karşısında da şaşırmamak elde değil. O dönemdeki baskı tekniğine bugün ulaşamamış olmamız ve konunun ehemmiyetini aradan yüz yıl-bir asır- geçtikten sonra idrak etmememiz, içinde olduğumuz manzaranın içler acısı halini ortaya çıkartır.
Amida, yayınlandıktan sonra Diyarbekir’de yayınlanan dönemin tek gazetesi olan “Diyarbekir”, konuya yer vermiş midir? Bunu gazetenin koleksiyonunun tümüne ulaşamadığım için bilmiyorum. Fakat, dönemin CHP Yayın Organı olan şehrin yayınlanan tek süreli yayını olan Karacadağ Mecmuasında yer alan tenkitler, eserin bilgi açısından birçok yanlışlıklar içerdiğini göstermektedir.
Dönemin Vilayet Mektupçusu Basri KONYAR’ın Diyarbekir bölümünü kısmen tercüme ettirmesi söz konusu ise de bu tercümede tercüme edilen metin ile yapılan açıklamalar iç içe olduğu için eserde yer alan görüşlerin anlaşılması, oldukça zordur. Bu denli önemli olan eserin Diyarbekir kısmının halen tercüme edilmemiş olması, büyük bir eksikliktir.
Ali Emirî Efendi’nin itirazına sebebiyet veren ve şehrin entellektuellerinden Süleyman SAVCI ile Kazım BAYKAL’ın sert eleştirileri, fotoğrafları Diyarbekir’den temin edilen karelerde yer alan şehir burçları ile surları üzerindeki kitabelerin yanlış okunması, kimi camii ve müştemilatının kilise olarak gösterilmesi olmak üzere telafisi mümkün olmayan hataları ortaya çıkartmıştır.
Bilgi yanlışlıklarını göz önünde bulundurarak, bu eserin önem arz eden yönünün Amida’da şehrin mimari yapıları ve yapılarda yer alan kitabelerin büyük çoğunlukla yer almış olması olduğunu belirtelim. Çünkü günümüzde birçok fotoğraf, bu kaynaktan alınmaktadır. Bu sebeple Diyarbekir’i ele alan akademik eserlerin hepsinde bu eserin kullanılmasının bir zorunluluk olduğunu ifade etmek istiyoruz.
Bu eserin “Amida” olarak isimlendirilmesinde Romalıların bölgeye verdikleri ad, etken olmuştur. Şehrin birkaç isimle anılması söz konusu ise de bunu başka bir makalede ele alacağımızı ifade etmek isteriz.
Şehre ilişkin Oryantalist Bakış’ı yansıtan “Voyage Archéolojiques Dans La Turguie Orientale” adlı eserin yazarı Fransız Arkeolog Prof. Dr. Albert Louis Gabriel, 1932’de şehirde yaptığı araştırmalarında çektiği fotoğrafları 2. Cildin 310-345 sayfaları arasında Silvan’la birlikte yayımlamıştır. Bu eser, Amida’nın ekseninde kaynak açısından daha zengin bir çalışmadır. Amida’da yer alan bilgilerin beraberinde yazarın gördüğü ve incelediği eserler hakkında yaptığı çizimler, önem taşımaktadır.
İlk bakışta yazarın sadece üç ay gibi bölgede bulunduğu sanılmaktaysa da GABRIEL, Türkiye’de elli yıla varan bir sürede bulunmuş ve İstanbul’da yaşamıştır. Bursa ve diğer şehirler hakkına yaptığı çalışmalar, kendi alanında ilklerdendir. Yazarın zor şartlar altında çalıştığını, yaptığı açıklamalarından anlamaktayız.
Diyarbekir Kalesi’nin yıkımdan kurtarılmasını adeta borçlu olduğumuz GABRIEL’in eserinin eleştirisi de yine KARACADAĞ’da görmekteyiz. Yazarın 1515 Yılı’nda yapımına başlanan ve kısa sürede tamamlanan Fatih Paşa Cami hakkında “kilise” ibaresini kullanması, yıllarca Fatih Paşa Cami (Kurşunlu Cami) hakkında kilise söylentilerine sebep olmuştur. Yakın zamanda elde edilen bir fotoğraf karesinde kilisenin camiden uzakta bir alanda olduğu saptanmıştır. GABRIEL, kendi mezhebine ait kiliselerle yapılara özenle yer vermiş ve diğer mezheplere ait yapıları çoğunlukla yok saymıştır. Hatta GABRIEL, bu eserinde yer alan Müslüman mezarlıklarının ortadan kaldırılarak, bir nev’î bu mezarlıkları şehrin kirlilikten arındırması olarak gösterir. DİTAV’ın kısmen yaptığı tercümede bu hususta açıklamalar vardır. Diyarbakır’a dar araştırma yapmak isteyen araştırmacılara eserin bizde mevcut nüshası takdim edilebilir. Bu eserde ayrıca tercüme edilmemiş birçok husus vardır ki yazarın kendi keyfî görüşlerine de rastlanır. Yine de objektif olmayan düşünceleri bir yana GABRIEL’in çektirdiği, çektiği fotoğraflar, şehir için oldukça önemli birer vesikadır ve çizimleri yanında kalenin yıkımdan kurtarılmasında emeği vardır.
Kalenin kısmen yıktırılmasının şehrin havadar olmasını engelleyen surlarına dair itiraz, Osmanlılar dönemindedir. Bulaşıcı birçok hastalığın bazen nüfusun üçte ikisini ortadan kaldırdığını düşünürsek, tifüs-kolera-veba gibi hastalıkların o dönemde salgın halinde olması söz konusudur. Osmanlı belgelerinde ve o dönemin seyyahlarının eserlerinde bulaşıcı hastalıklara dair bilgilere bakılabilir. Bu hususta en önemli adımı, Karslı Hatinoğlu İsmail Hakkı Paşa, valilik yaptığı şehirde yeni yerleşim alanını şehrin kalesinin dışında yaptırması söz konusu olmuşsa da tayininin çıkmasından sonra resmî daireler, tekrar şehir içine-İç Kale’ye- taşınmış ve yeni yerleşim alanı kurulmakla beraber eskiye dönüşle tamamlanmamıştır.
Diyarbekir İl Yıllığı’nda Basri KONYAR’ın verdiği bilgiler, o dönemin tek yayınlanmış kaynağıdır. Eskiye olan bakışın, yorumun neticesinde yıktırılan yapılarla birlikte kale de nasibini almıştır. Bunun dönemin Şehremini (Belediye Başkanı) Nazım ÖNEMN tarafından gerçekleştirildiği bilinmekteyse de kimilerince dönemin valileri tarafından kalenin yıktırıldığı belirtilir. O dönemi yaşamış isimlerle yaptığımız görüşmelerde Şehremini tarafından kalenin birçok kısmında yıktırmaların yapılmış olduğu düşünceleri ağır basmaktadır. GABRIEL’in eserinde de bu konu detaylı biçimde anlatılır. Yedi Kardeş ve Ulu Beden (Evli Beden) Burcu’nun birer taş ocağına dönüştürüldüğü kendi ifadesidir.
Diyarbakır’da yayımlanan kitapların hacimli olanlarından bir çalışma, Basri Konyar’ın Vilayet adına yayımladığı’’ Diyarbekir Tarihi’’, ‘’Diyarbekir Kitabeleri’’ ve ‘’Diyarbekir Yıllığı’’dır. Bu üçlemede Amida’da yer alan fotoğrafların bir bölümüyle yeni fotoğraflar yer almaktadır. Ulus Basımevi’nde gerçekleştirilen eserlerin tabedilmesinde fotoğraflara özen gösterilmediği görülmektedir. Belki de o dönemin tekniği, buna el vermemiştir. Bu üçlemede şehre dair fotoğraflar, derlemelerle büyük bir yekûn tutmaktadır.
Bedri GÜNKUT’un Diyarbekir Halkevi yayını ‘’Diyarbekir Tarihi’’ çalışmasında on dokuz fotoğraf yer almaktadır. Bu fotoğraflar, fazla bir öneme sahip değildir, basılmış eserlerden alınmıştır.
1930’lu yıllardan 1960’lara kadar şehirle ilgili yayınlarda fazla bir hareketlilik görülmez. Halkevi Mecmuası ve Diyarbekir (Diyarbakır) Gazetesi başlıca yayınlardır. 1960’lardan sonra şehirle ilgili araştırmalarda ivme görülür. Fotoğrafçılık da bu tarihte önem kazanır.
Diyarbakır Halkevinin işlevsizliği, yerini Diyarbakır Tanıtma ve Turizm Derneği’ne bırakır. Dernek önceleri “Kültür Derneği”, sonradan “Tanıtım Derneği” olarak faaliyet göstermiş , 30 Nisan 1964’te “Diyarbakır Tanıtma ve Kültür Derneği” adını almıştır.
Yapılan Karpuz Festivali fotoğrafları şehre beklenen ilgiyi getirse de festivalin üçüncüsünden sonra dernek faaliyetlerini yayıncılığa yöneltir. Bunda A.Şevket Kavut’un (Şevket BEYSANOĞLU) oldukça emeği vardır. Arkadaş çevresi olarak Adil TEKİN, Şevket BEYSANOĞLU, Dr. Selahattin YAZICIOĞLU olmak üzere birkaç isim, şehrin tanıtılması için, kendilerine tanınan çerçevede dernek olarak faaliyetlerini yürütür.
Diyarbakır Fotoğrafçılığı’nda 1930’lardan 1990’a kadar Adil TEKİN’in önemli bir yeri vardır. Dernek mensubu olarak, meslek seçtiği fotoğrafçılıkla şehri, ilçeleri ve köyleri fotoğraflamaya çalışmış, şehirde aranan ve yetkin olan isimlerin başında gelmiştir. İsminden çok işyeri ismiyle anılan Foto Dicle’nin sergileri art arda yayımlanan kitaplar, kartpostallar şehrin tanıtımındaki boşluğu doldurur gibidir. Denilebilir ki kendisinden önceki ustaları olarak görülen isimlerden bir adım önde olan Adil TEKİN, şehrin fotoğrafçılığında tek isimdir.
1980’lerde artan fotoğrafçı sayısı makinelerin rahatça bulunması üniversitenin yaygın konumu fotoğrafçılık alanında çok sayıda ismin Diyarbakır’la ilgilenmesine zemin hazırlamıştır. Diyarbakır’da fotoğraf sanatına emek vermiş tespit edilen sanatçılar hakkında yaptığımız araştırmalarda birçok genç ismin çalışmalarının yer aldığı Diyarbakır Güzel Sanatlar Galerisi’nde yılda ortalama üç dört fotoğraf sergisini açıldığı belirtilmiştir.
Adil TEKİN’den önce Mehmet Danyal TUNCER’in çektirdiği fotoğraflar da büyük öneme sahiptir ki çoğu Adil TEKİN’in arşivinde yer almaktadır. Oğlu Orhan Cezmi TUNCER, babasına ait kimi fotoğrafları, kitap çalışmalarında yayınlamaktadır. 1950 Yıllarına kadar “HULAGU” imzalı fotoğraflara da rastlamaktayız.
Diyarbakır Fotoğrafçılığı’na emeği geçen başlıca isimleri şu şekilde sıralamak mümkündür, kısa biyografileriyle:
Süleyman SEZGİN : Diyarbakır’da stüdyo kuran ilk isimlerden biri olan Sezgin, Ziya Gökalp Lisesi resim öğretmeni olarak bilinir. Fotoğrafları ilk kez 1936’da Diyarbakır yıllığında yer alır. Vefatı sonrası arşivinin bir bölümü Foto Dicle’de korunmuş Sezgin’in fotoğraflarından 1948’de oluşturduğu bir albüm öğrencisi Prof. Dr. Selahattin Yazıcıoğlu tarafından 1995’te yayımlanan “Dünden Bugüne Fotoğraflarıyla Diyarbakır” araştırmamızda yer almıştır. M . Şefik Korkusuz yayımladığımız Sezgin’e ait fotoğrafları şehrin diğer fotoğraflarıyla bir arada “Bir Zamanlar Diyarbekir” adıyla yayımlamıştır. Oğlu Mehmet SEZGİN’de bulunan arşivinin kısmen fotoğraf albümü haline dönüştürülmekte olduğunu, basında yer alan haberlerden öğrenmiş bulunuyoruz.
Mehmet Danyal TUNCER : “Foto Yıldız” olarak bilinir. Şehrin ilk stüdyo fotoğrafçısı olan Tuncer’in şehre ilişkin fotoğraflarının bir kısmı 1936 Diyarbakır Yıllığında, 1937’de Atatürk Diyarbakır’da ve Karacadağ Mecmuasının 1950’lere kadar gelen sayılarında kısmen yer almıştır. Şehir mimarisine ait kitapları bulunan oğlu, Prof. Dr. O. Cezmi Tuncer’in zaman zaman çalışmalarında babasının fotoğrafları yer almaktadır. M. Danyal Tuncer’in fotoğrafları albümleştirilmemiştir.
Adil TEKİN: (22 Ağustos 1910 – 17 Aralık 1997) : Fotoğraf sanatına 60 yılını adayan şehri kare kare fotoğraflayan, ismi hayırla anılanlar arasında bulunan TEKİN, 1920’lerde Kulptan şehre yerleşen ailesinin maddî imkânları el vermediği için okula devam etmemiştir. Fotoğraf alanında Foto Yıldız’ın Süleyman Sezgin’in tecrübelerinden yararlanarak çıraklık döneminde mesleğin inceliklerini kavramış, birikim kazanınca 1935’te Foto Dicle stüdyosunu kurup profesyonelliğe adım atmıştır. Kendisi ile birçok kez görüştüğüm Adil TEKİN, vefatından önce “Tarihin Taşlara Yazıldığı Kent” isimli son fotoğraf albümünü yayınlamıştır.
Cabbar HULAGU: Hakkında yazılı bilgiye rastlamadığımız sanatçı açtığı fotoğraf stüdyosunda uzun zaman çalışmıştır. Karacadağ Mecmuası’nda ve şehirle ilgili araştırma kitaplarında fotoğrafları bulunmaktadır.
Abdülkadir AKGÜNDÜZ: “Foto Çetin” adıyla anılan sanatçı, son dönem fotoğrafçıları arasında yer alır. 1950’li yıllardan sonra şehri fotoğraflayan sanatçının fotoğrafları albümleştirilmemiştir. Arşivimizde yayınlanmamış kimi fotoğrafları bulunmaktadır.
Bu isimlerin dışında zaman içinde fotoğrafçılığı yürüten isimler stüdyo fotoğrafçılığı ile uğraşmış, şehre ait fotoğraf çekimlerinde bulunmamıştır.
Bunun beraberinde İngiliz G. BELL, yaptığı seyahatlerde şehre dair oldukça fotoğraf çekmiştir. “İngiltere” adına 1900’lerde bölgede araştırma yapan, misyoner ve devlet görevlisi BELL’in fotoğraf arşivi sanal ortamda yer almaktadır.
Her ne kadar yabancı kaynaklarda rastlanan şehir fotoğrafları bulunmakta ise de Diyarbakır’da bir merkez olmadığı için şehre dair fotoğrafların zengin bir arşivi oluşturulmamıştır. Kurulmasını arzuladığımız “Diyarbakır Tarih Kültür Folklor Araştırmaları Merkezi” gerçekleştirilirse, biz elimizdeki arşivimizle bu alanda katkı sunmaya hazırız. Çünkü bu sanat dalı, dünü bugüne, bugünü yarına taşıyan bir sanattır ve biz, halen şehir araştırmacıları, bunun önemini kavramamışız.
Sonuç: Sadece Diyarbakır eksenli yaptığımız kısa bir araştırmada sonuç, şehirlerle ilgili önemli olan bu tarz çalışmaların gerekliliğidir. Geçtiğimiz Kasım 2010’da Anakara’da Türkiye Yazarlar Birliği’nin gerçekleştirdiği Milletlerarası 1. Şehir Tarihi Yazarları Kongresi’nde de ele alınan bu husus, üzerinde önemle durulması gereken konudur. Şehirlerin tarihi yazılırken, dünle bugün arsında köprü olan “Fotoğrafçılık Sanatı” oldukça önemlidir. Bazen bir fotoğraf, tarihî akışı değiştirebilecek öneme sahip olabilmektedir. Elbette yazılı belgeler, yazma eserler de aynı öneme haizdir. Gelin anlatın ki bazıları anlamaya çalışsın!...
Biz şehir araştırmacıları, ömrünü tamamladığı vakit, geride bırakacağımız malzemenin heba olmamasını istiyoruz. İmkânlar el verse zaten siteme gerek olmaz. Fakat, şehirlerin yetkilileri bu çağrımıza duyarsız kaldığı zaman, bize düşen de yazmak olur
Biz, Diyarbekir’i kaleme alırken bir başkası Ankara’yı, öbürü Manisa’yı, bir diğeri Trabzon’u ele alır. Sitemler aynı olsa da yetkililer farklıdır. Belki çağrımızı duyan olur:” Bu çağda bu imkânı kullanmayanlar, festivallere, resitallere, sergilere, açılışlara kimin parasını harcıyor? Bu millete ait olana sahip çıkmayan anlayış, hangi kültürden yanadır? Hangi şehirde o şehri hakkıyla tanıtan, bilen beş kişiye rahat çalışma zemini hazırlanmış da eserler ortaya çıkmamıştır?”
Üniversiteler bazında üniversitenin bulunduğu şehirde, mutlaka bu alanla uğraşan en az iki isim, o şehrin fotoğraflarını bir araya getirecek çalışma içine girmelidir. Acaba var da biz mi göremiyoruz? Keşke yanılıyor, olabilsek!...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.