• İstanbul 21 °C
  • Ankara 21 °C

Doğan: “Türkiye’yi bugün hiçbir iç ve dış düşman ahlâksızlık kadar tehdit etmiyor!”

Doğan: “Türkiye’yi bugün hiçbir iç ve dış düşman ahlâksızlık kadar tehdit etmiyor!”
TYB Şeref Başkanı D. Mehmet Doğan’ın Beşinci Ahlâk Şûrası’nı açış konuşması:

Millî mutabakat metnimiz olan İstiklâl Marşı’mızın TBMM’de kabulünün 100. Yılındayız. Bu yıl münasebetiyle İstiklâl Marşı şairimiz Mehmed Âkif’i çeşitli vesilelerle anıyoruz. Bu anmalardan en mânalısı onu böyle bir “ahlâk şûrası” ile anmaktır desek hata etmiş olmayız. Çünkü onun yalnız şiirinde değil, düşüncesinde değil, hayatında ve mücadelesinde de “ahlâk” en temel kavramdır. Hatta öyle bir an gelir ki, “ahlâk”la “istiklâl” arasında bağlantı kurar:

Beyinler ürperir, yâ Rab, ne korkunç inkılâb olmuş:

Ne din kalmış, ne îman, din harâb, îman türâb olmuş!

Mefâhir kaynasın gitsin de, vicdanlar kesilsin lâl...

Bu izmihlâl-i ahlâkî yürürken, durmaz istiklâl! (Gölgeler, Umar mıydın?)

Kısacası: Ahlâkî çöküş devam ederken, istiklâl korunamaz!

O’nun büyük örneği elbette Hz. Peygamber’dir. Hz. Ömer üzerindeki ısrarının temelinde de adalet ve ahlâk vardır.

Bugün ahlâk şûralarımızın beşincisini yaparken iki büyük ahlâkçımızı birlikte yâd ediyoruz: Mehmed Âkif ve Nureddin Topçu.

İlk ahlâk şûrasını doğumunun yüzüncü yılı dolayısıyla, hayatıyla, eseriyle hep Âkif’in izinden giden Nureddin Topçu’ya adamıştık. Topçu da Âkif gibi büyük örneği Peygamber efendimizden sonra Hz. Ömer ve Yavuz üzerinde durur. Bunlar ahlâk ve adalet timsalleridir.

Büyük Âkif, Âsım kitabında sesini şöyle yükseltirken ahlâkiliğin şahikasına varır:

Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.

İnsan oğlu öğrenerek bilgisini çoğaltır ve zekâsını geliştirir. Bilgi uygulamaya dönüştüğünde hareketlerimizin mutlaka bir ahlâkî değeri olması gerektiğini unutmamalıyız. Bu yüzden öğretim sistemi öğretme yanında etkili bir terbiye cihazı da olmalıdır. Bilgili nesiller yetiştirmek, aynı zamanda ahlâklı, yüksek karakterli nesiller yetiştirmek anlamına gelmelidir.

İnsanın ahlâkî hareketi, mevcut yapı içinde isyan gibi görünse bile, sonsuzluğun iradesine bağlılıktan başka bir şey değildir.

Bugünün manzarası şu: Hayatla çarçabuk barıştık; konfora, rahata, lükse, iktidara alıştık. İçimizdeki sonsuz ahlâkiliğin asıl düşmanı bunlardır. Bugün ahlâklı olmayı güçleştiren, ahlâksız olmayı kolaylaştıran çevre şartlarının baskısı altında yaşıyoruz. İrademizi sonsuzluğun iradesi ile birleştirmek ve öylece doğru olanı, ahlâkî olanı istemek ve yapmak…Burada Nureddin Topçu’nun “Öğrenmek zekânın, yapmak ahlâkın işidir…” sözünü hatırlayalım. O büyük ahlâkçı şöyle diyor:

“Ahlâk insanın her an yaşadığı bir gerçekliktir. Hareketlerimizin ilmi demek olan ahlâk bilgisi lisenin bütün sınıflarında, her sınıfın seviyesi ölçüsünde olarak tenkit ve münakaşalı bir şekilde okutulabilir. Her Rönesans hareketinde olduğu gibi, lise öğretiminde de fizikten ahlâka doğru cesaretle yükselelim.”

Tek kanatlı, sadece öğretime dayanan Millî Eğitim, işin terbiye kısmını, ahlâk yönünü ihmal etti. 20. yüzyılın Türkiyesi, öğretimi pozitivizm-pragmatizm çerçevesinde düzenledi ve ahlâkı dinle ilişkili sayarak dışladı. Hatta diyebiliriz ki, ahlâkîlik değil, gayri ahlâkîlik, immoralizm öne çıkarıldı.

Bugün Türkiye’nin yaşadığı yakıcı problemler, her alanda ahlâkî kaygının fiillerimizden dışlanmasıyla ilgilidir. En başta şahsî çıkarını toplumun, milletin önüne geçiren yaygın bir anlayışla karşı karşıyayız. Eğitim sistemimiz de öğrencilere “geleceğini kurtarmak” adına herkesin kendi gemisini kurtarması gerektiğini telkin ediyor.

Türkiyeyi bugün hiçbir iç ve dış düşman ahlâksızlık kadar tehdit etmiyor!

Geniş mânada ahlâkı, milletin binlerce yıl içinde süzüp getirdiği ahlâkı “negatif bir değerdir, pozitif ilimde yeri yoktur” diye dışlarsanız, sırf kanunlarla, polis zoruyla insan ve toplum ilişkilerini temin etmeye çalışırsanız, sonuç bu olur.

Ahlâkilik, insanda bir aşkınlık meydana getirir. Gayri ahlâkilik ise, insanlık kaybıyla eşdeğerdir. Toplu yaşamak, ahlâkı mecburiyet haline getirir. Hukuk sosyal zaruretlerden doğar, ahlâk ferdî vicdanlarda oluşur. Hukuk sosyal realiteyi düzenler, ahlâk ideali araştırır. Hukuk cezalandırır, ahlâk vicdani sorumluluk yükler. Hukukun müeyyidesi maddidir, ahlâkın manevî. Hukuk kanunlara dayanır, müeyyidesi, teşkilatı vardır, ahlâkın yoktur. Ahlâk hukuktan kapsayıcıdır.

Ahlâk meselesinin kaynağında mes’uliyet, sorumluluk var. Ahlâk sistemleri, mesuliyeti umumiyetle fena hareketlerden kendimizi korumaya yarayan bir kuvvet olarak görüyorlar, oysa sorumluluk harekete geçirici kuvvettir.

Günümüzde Milli Eğitim devasa bir bilgilendirme-öğretme cihazı olarak görülüyor. Bilgi, yüksek öğretime geçme veya geleceğe yönelik sonuçlara varma konusunda tek ölçü olarak kabul görüyor. Elbette, sistemli bilgi, örgün öğretim kurumları eliyle verilir. Yetişen nesillerin, yani geleceğimizin yozlaşmalardan korunması için atılması gereken adımlar var. Maarifimizin çocuklarımızı fizikten ahâka yükseltecek şekilde ıslahının zamanı geldi de geçiyor...

Neden “ahlâk” konusu açıldığında kurum olarak Millî Eğitim hatırımıza geliyor. Geçmişimizde edeb, terbiye, ahlâk gibi kavramlar üzerine kurulmuş eğitim kurumlarımız, tekkeler, vakıflar, ahilik teşkilatları ve tekkeler hayatımızdan çekileli hayli zaman oldu. Kala kala devlet kontrolünde eğitim teşkilatı kaldı. Onun programında da “ahlak dersleri” yer almıyor!

Burada iş ahlâkı ve çalışma hayatımızı büyük şairimiz, mütefekkirimiz Mehmed Âkif’in Safahat mihengine vurarak bugüne ait sonuçlar çıkarmak için toplanmış bulunuyoruz. Böyle bir faaliyeti bu konularda hassasiyeti herkesin malûmu olan Hak-İş Konfederasyonumuzla yapıyor olmamız bilhassa mühimdir.

Elbette iş hayatımızı, iktisadî hayatımızı da sadece kanunlarla düzenleyemeyiz, bu noktada ahlâkın tanzim ediciliğine ihtiyacımız vardır. Ahlâklı olmak, ahlâklı kalmak, temelde emeğin hakkını vermekle ve çalışanın işini hakkıyla yapması ile mümkündür. Bu dengenin kurulamadığı toplumlarda iktisadi yapılar da istikrardan mahrum olur. İktisadî istikrarın sağlanamadığı bir yerde ise kargaşalık hâkim olur.

Mehmed Âkif, ahlâkı fikriyatının merkezine alırken, çalışmanın, hareket halinde olmanın bütün canlılar için temel varoluş sebebi olduğunu Fatih Kürsüsünde kitabında şu beyti nakaratmışçasına tekrarlayarak zihnimize yerleştirir:

Bekaayı hak tanıyan sa’yi bir vazîfe bilir;

Çalış çalış ki bekaa sa’y olursa hakkedilir.

Sözlerimi, Safahat’tan seçtiğim bazı ibretli mısraları okuyarak tamamlamak istiyorum:

Hakkın Sesleri’nden

Bir taraftan dînimiz, ahlâkımız, irfânımız;

Bir taraftan seyfe makrûn adlimiz, ihsânımız;

Yükselip akvâmı almış fevc fevc âgûşuna;

Hepsi dalmış vahdetin âheng-i cûşâcûşuna.

Emr-i bi’l-ma’rûf imiş ihvan-ı İslâm’ın işi;

 

En metîn ahlâkımız, yâhud, görüp aldırmamak!

Yıktı bin mel’un kalem nâmûsu, bizler uymadık:

“Susmak evlâdır” deyip sustuk… Sanırsın duymadık!

 

Hatıralar’dan

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

 

Budur hilkatte cârî en büyük kaanûnu Hallâk’ın:

O yüzden başlar imzihlâli milletlerde ahlâkın.

Fakat, ahlâkın izmihlâli en müdhiş bir izmihlâl;

Ne millet kurtulur, zira, ne milliyet, ne istiklâl.

Oyuncak sanmayın! Ahlâk-ı millî, rûh-ı millîdir;

Onun iflâsı en korkunç ölümdür: Mevt-i küllîdir.

 

Rûh-ı izmihlâlimiz ahlâkın izmihlâlidir.

Sâde bir sözdür fakat hikmetlerin en mücmeli:

Bir halâs imkânı var: Ahlâkımız yükselmeli.*

Yoksa pek korkunç olur katmerleşip hüsrânımız...

Çünkü hem dünya gider, hem dîn, eğer yapmazsanız.

*

Bir öyle felsefe lâzım ki: Susturup halkı,

Birer birer kırıversin kuyûd-ı ahlâkı.

 

Asım’dan

Köylünün bir şeyi yok, sıhhati, ahlâkı bitik;

Hele ahlâka sarılmak ne demekmiş hâlâ?

Çekilir miymiş, efendim, gece gündüz bu belâ?

 

Gölgeler’den

Mefâhir kaynasın gitsin de, vicdanlar kesilsin lâl...

Bu izmihlâl-i ahlâkî yürürken, durmaz istiklâl!

 

 

 

Müslüman kim? Din nedir? Evvelce tahkîk etmeli;

En büyük düstûr odur, hakkıyla tatbîk etmeli.

Bu haber toplam 511 defa okunmuştur
  • Yorumlar 0
    UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
    Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
    Bu habere henüz yorum eklenmemiştir.
Diğer Haberler
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Türkiye Yazarlar Birliği | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Sitede yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir.
Tel : 0312 232 05 71 - 72 | Faks : 0312 232 05 71-72 | Haber Scripti: CM Bilişim